ŞemdinliHaber

HDP'li Üstün: Doğa talanına geçit vermeyeceğiz

Güncel

HDP İstanbul Milletvekili Beyza Üstün, son günlerde artan yeşil ve doğa talanına ilişkin HDP'li vekillerle beraber basın açıklaması düzenledi.

HDP İstanbul Milletvekili Beyza Üstün, son günlerde artan yeşil ve doğa talanına ilişkin HDP'li vekillerle beraber basın açıklaması düzenledi.


"Dağlar, ovalar, ormanlar, meralar, dereler ve yaylalar talan ediliyor. Taksim’i yayalaştırma adı altında dozerlerle bir parka girip halkın çocuklarının şiddetsiz eylemlerini gazla boğmak isteyen aynı akıl yine sahnede" diyen Üstün, şöyle konuştu:

'HALK YAŞAMA SAHİP ÇIKIYOR'

"Halk yaşama sahip çıkıyor. Evet, bu Gezi mücadelesi. Bu Hevsel bahçelerine sahip çıkan halkın, Hasankeyf için direnenlerin, Yeşilırmak’a sahip çıkanların, Çıralı’da plajına sahip çıkanların direnişi. Apartmanının önündeki bir ağaca titreyen komşularımızın mücadelesi bu. Bu sefer süslü bir isim verdiler talana: Yeşil Yol. Sonda söyleyeceğimizi baştan söyleyelim. Geçit vermeyeceğiz.
2014 yılında yürürlüğe giren ve Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansının üstlendiği “Yeşil Yol” projesi, Samsun’dan Artvin’e 2600 kilometre uzunlukta ve 2000-2600 metre irtifadan geçecek şekilde planlanıyor. 'Turizmin gelişmesi, mevcut turistik aktivitelerin çeşitlendirilmesi' gibi bir gerekçesi var. Hayır, bu böyle değildir! Karadeniz’in, Karadeniz halkının denizle ilişkisini kesen sahil yolu projesini anımsayalım öncelikle. Kendisini o hırçın denizle var eden halka denize ulaşmak için üstgeçitleri reva gören bir devlet var. Betonla kapladıkları kentler yetmezmiş gibi sahilleri de betonla doldurarak otobanlar icat eden bir devlet… Bu devlet halkın hizmetinde değil, o sermayeye hizmet ediyor."

'YAŞAM ALANLARI, EKOLOJİK VARLIKLAR DEĞİŞECEK, YIKIMA UĞRAYACAK'

Fırtına Vadisi ve Kaçkar Dağları bölgesinin halka ait olduğuna dikkat çeken Üstün, "Endemik çeşitlilik, flora ve fauna zenginliği açısından, dünyanın önde gelen doğal miraslarından birisi. Biyolojik çeşitlilik bakımından en değerli ve acil olarak korunması gereken 100 alandan birisi olarak tanımlanıyor. Yapılmak istenen bunun yok  edilmesidir. Yaylaların insanlardan kopartılmasıdır. Yaşam alanlarını, sosyo ekonomik hayatları, ekolojik varlıkları dehşetle değiştirecek, yıkıma uğratacak bu talanı planlayanlar halka sormadılar" diyerek, şu soruları yöneltti:

"Bu talanın Fırtına Vadisi’nin kollarında hayvancılıktan ve doğa turizminden  geçimini sağlayan yöre halkına nasıl bir fayda getireceği umuluyor? Manzarası, doğal bitki örtüsü, büyülü atmosferi geri dönülemeyecek biçimde bozulacak yaylaların halkına, doğal ortamda katma değeri yüksek yayla turizmi yerine, piknikçilere transit yollarda taşıma, yeme içme hizmeti vermesi mi layık görülmektedir? Yoksa planlanan şey, yaylaları birer tatil köyü halinde kitlesel turizme açmak için altyapı hazırlamak mıdır? Yöre halkına biçilecek rol, kendi yüzyıllık yaylasında, köyünde, toprağında yabancı sermayedarların işletmelerinde hizmet etmek midir? Yüksek irtifalarda kendini yenilemesi çok zor olan doğal örtü ve yüzlerce endemik türün yaşam alanları tehlikeye girmeyecek midir? Bu altyapıyla birlikte büyük yapılaşma yatırımlarının önü açılarak, hali hazırda yaylalardaki hukuki hakları kısıtlı olan yöre halkının, bölgedeki barınma hakkının dahi elinden alınmasına müsait bir ortam oluşturulması mı istenmektedir?"
Üstün, şöyle devam etti: "Yaylalarında hayvanlarla, yırtıcılarla ve bitkilerle yaşanan kardeşliğin üzerinden bir yol geçirmeye kalkıyorsunuz. Peki bir karaca otobanda karşıdan karşıya geçmeyi nasıl öğrenecek? Bir yerin ortasından yol geçirdiğinizde oradaki tüm çeşitliği yok edecek bir iş yaptığınızı, hayatı ve canlıları böldüğünüzü bilmiyor musunuz? Protesto hakkını kullanan halkın üzerine jandarma taburu yollayarak yıldırmaya çalıştınız. Yollarını kestiniz.  Bizler onların vekilleri, yoldaşları olarak valiye, kaymakama telefonla ulaşmaya çalıştık. Açılmadı telefonlar. Samistal Yaylası’ndan bir ses yükselen sesiyle onlara gereken cevabı Rabia Hanım verdi. Devlet kimdir? Halk kimdir bir bir anlattı."

SİLVAN'DAKİ 'GÜVENLİK BARAJI'

Silvan'da yapımı devam eden güvenlik barajına da değinen Üstün, "Sadece su tutarak güvenlikli bir alan yaratmak değil bu. Tarihsel mirası suların altında boğmak anlamına geliyor. Barışı barajlarla kuramazsınız. Bir benzeri Perisuyu üzerindeki Pembelik Barajı'nda yaşanıyor. Bir farkla... 15 köy sular altında kaldı. İnsanlar göçe zorlandı. Evet bu yakından bildiğimiz gibi 1990'ların yöntemleri. Köy yakmalar yerine yaşam alanlarını sular altında bırakarak zorla göç ettiriliyor insanlar. Arduç ailesi ise ne olursa olsun toprağını terk etmeyenlerden. Pembelik Barajı'nda su tutulduğu için mahsur kaldılar. Çalmadık kapı bırakmadılar ama cevap alamadılar. Seslerini duyurmak için bedenlerini açlığa yatırdılar" diye kaydetti.

HDP'li Üstün, açıklamasını, "Toprağın ve suyun onurunu koruyanlar bu yıkımları durduracaklar" diye bitirdi.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.