ŞemdinliHaber

Türkiye önce kendi Kürtleriyle gerçek barışı örgütlemek zorunda!

Makale

Barış fikri topluma mal olmuş durumda. Silah ve şiddet artık kullanım süresini doldurdu. Kürtler de, Türkler de bunun farkında.

Hasan CEMAL / T24

Barış
 fikri topluma mal olmuş durumda. Silah ve şiddet artık kullanım süresini doldurdu. Kürtler de, Türkler de bunun farkında. Onun için, gelinen bu çatışmasızlık noktasından geri dönüş akla aykırılıktır, çılgınlıktır. Artık önemli olan, zamanı torbaya sokmadan sabırla ve kuyumcu titizliğiyle ‘barışı örgütlemek’tir! 

















Evet, Erdoğan’la Öcalan’ın sahip oldukları güç öyle sınırsız değil. Her istediklerini yapamazlar. Fakat, barışı örgütlemek için somut adımlar gerekir. Bu adımlarda öncelikli sorumluluk da AK Parti iktidarına aittir ve bu bakımdan Erdoğan demokrasinin gereklerini yerine getirmekte sürekli gecikmektedir.







Kürt sorunu yeniden gündemin en başına tırmandı. Erdoğan’la Barzani’nin, benim de
geçen Cuma günkü yazımda tarihidiye nitelediğim Diyarbakır buluşmasıyla birlikte konu medyanın her yanını sarmış durumda.

Kötü mü? Elbette değil.

Türkiye’nin bu en büyük, en yakıcı sorunu ne kadar özgürce ve yalansız tartışılsa yeridir.

Bazı noktaları bir kez daha özetle belirtmekte yarar var.

Her şeyden önce barış fikri topluma mal olmuş durumda. Silah ve şiddet artık kullanım süresini doldurdu.

Kürtler de, Türkler de bu gerçeğin farkında.

Daha fazla kan ve gözyaşı istenmiyor.

Onun içindir ki, gelinmiş olan bu çatışmasızlık noktasından geri dönüş akla aykırılıktır, çılgınlıktır.

 

Barışın örgütlenmesinde başroller belli

Parmakların tetikten çekildiği ve iki tarafın da bu defa çok ciddiye aldığı ateşkes sürecinde şimdi artık önemli olan, zamanı torbaya sokmadan sabırla ve kuyumcu titizliğiyle ‘barışı örgütlemek’tir; kalıcı ve gerçek bir barışın temellerini atmaktır.

Eğer dağdakiler ineceksesilahlar toprağa gömülecekse, bunun yolu ‘barışı örgütlemek’ten geçiyor.

Ve konunun öncelikli iki tarafı var:

Ankara, İmralı.

Barışın örgütlenmesinde başroller, Ankara’da Erdoğan’ın, İmralı’da Öcalan’ındır.

Bu konuda kimsenin kuşkusu olmasın.

 

Barış yolunda göz ardı edilemeyecek taraflar

Ama şu da unutulmasın:

Erdoğan’la Öcalan’ın sahip oldukları güç öyle sınırsız değildir. Her istediklerini yapamazlar.

Bir başka deyişle:

Barış sürecinde Ankara ve İmralı’nın yanında Kandil de, PKK da, BDP de, genel olarak Kürt siyasal hareketi de vardır.

Daha çok silaha da hükmeden odakların duyarlılıkları, istekleri göz ardı edilerek kalıcı barışyolunda ilerlemek çok uzak ihtimaldir.

Murat Karayılan’ın 2009 yılı Mayıs ayında bana Kandil’de söylediği şu cümlenin bugün de geçerliğini koruduğunu düşünüyorum:

“Biz 30 yıl önce dağa piknik yapmak için çıkmadık.” 

Erdoğan gecikiyor...

Evet, barış fikri bugün nasıl topluma mal olmuş durumdaysa, barışa yürümek için atılması gereken bazı adımlar da gündemdeki yerlerini korumaktadır.

Bu nokta unutulur ve sadece ‘Diyarbakır buluşması’nda yaratılan güzel atmosferle - ya da örneğin Mesud Barzani’nin muhatap alınmasıyla - yetinilirse, barışı örgütlemek mümkün olmaz.

Somut adımlar da gerekir bunun için.

Kolayından zoruna doğru, zamana yayılarak atılacak bu adımlarda öncelikli sorumluluk da AK Parti iktidarına aittir.

Bu konu çok yazıldı.

Şimdilik şu kadarını söyleyebilirim:

Başbakan Erdoğan bu bakımdan demokrasinin gereklerini yerine getirmekte sürekli gecikmektedir.

 

Gecikmenin bedeli silah mı?

Burada akla tabii bir soru takılıyor:

Tayyip Erdoğan eğer demokrasi adımlarını geciktirmeye devam ederse, bunun alternatifi yinesilah mıdır, çatışma mıdır?

Hayır değildir ve olmamalıdır.

Alternatif yine ‘siyaset’tir.

Silahlı değil, barışçıl siyasettir.

Ama bunu sürekli vurgulamak yetmiyor.

Çünkü, taraflar arasındaki güvensizlik duvarı öylesine yüksek ki, bazı somut adımların atıldığını görmeden silah bırakmak gerçekçi bir beklenti değil. 

Silah duvar kenarında dururken...

PKK’nın en üst düzeydeki komutanlarından Bahoz Erdal kod adlı Fehman Hüseyin, geçen Mayıs ayında çekilme süreci başlarken, ‘savaş alanları’nın bir adı olan Metina’da bana şöyle demişti:

“Silah bırakmadık, silahı şimdilik duvarın bir kenarına koyduk.”

O silah şimdi olduğu yerde durmaya devam ederken, zamanın Ankara tarafından, Başbakan Erdoğan tarafından demokrasi noktasındaiyi kullanılması gerekiyor.

Türkiye önce kendi Kürtleriyle barışı örgütlemek zorunda. Bunun yolu demin de belirttiğim gibi İmralı ve Kandil’den geçiyor.

Irak ve Suriye'yi hesaba katmadan barış olmaz

Öyle bir bölgede yaşıyoruz ki, kendi barışını örgütleyemeyen bir Türkiye’nin iç barışı bıçak sırtındaki dengeleriyle tam bir tımarhane olan bu Orta Doğu'da her an kundaklanabilir.

Bu nedenle kendi Kürtleriyle sağlam bir barışın temellerini atamayan bir Türkiye, bu bölgede her an istikrarsızlaştırma eylemleriyle - ya da provokasyonlarıyla - karşı karşıya kalabilir.  

Türkiye, kendi Kürtleriyle barışını örgütlerken hiç kuşkusuz Irak KürtleriniSuriye Kürtlerinigözardı etmeyecektir, edemez de.

Türkiye, Irak Kürdistan Yönetimi’ni ve Suriye Kürdistanı’nı, yani Rojava’yı hesaba katmadan kendi Kürtleriyle tam bir barış yapamaz.

Türkiye açısından yıllar yılı Irak Kürdistanı’nı Irak’ın Kuzeyi diye dışlamak, dünya alemin tanıdığı Barzani’yle Talabani’yi muhatap almamak nasıl yanlış olduysa, bugün de benzer bir hatadan Suriye Kürdistanı konusunda kaçınmak gerekir. 

Oy sandığı için şovun sınırı var

Siyaset adamları elbette bir sonraki seçimi ve oy sandığını da düşünecektir. Bunun için hiç kuşkusuz propaganda da, şov da, PR da önem taşır.

Ama sınırı vardır.

Bu sınıra özen gösterilmez ve demokrasinin gereği olan somut adımlar sürekli gecikirse,barışı örgütlemek zora girer.

Evet, Diyarbakır buluşması tarihi bir nitelik taşıyor, evet geçen hafta sonu Diyarbakır’da barış ve kardeşlik adına doğru olan yapılmıştır.

Ama durmamak, yürümek lazım.

Daha yapacak çok iş var. 

Öcalan'dan son mesajlar...

Örneğin Öcalan, kardeşi Mehmet Öcalan aracılığıyla İmralı’dan son olarak şu iki mesajı göndermiş:

“Türkiye'deki basın-yayın organları ve hükümet, gerillanın çekilmesinin durdurulması noktasında ‘Neden gerillayı durdurdunuz?’ dedi.

Bu hassas bir konudur.

Biz o dönem devlete yasal zemini hazırla gerilla çıkar dedik. Erken bir tarihte de çıkabilirdi. İki ayda da çıkabilirdi. Ama devlet ve hükümet bunu yapmadı. Devlet bunu hazırlasaydı gerektiği zaman otobüslerle dahi gerilla çekilirdi. Ama bu yasal zemin hazırlanmadı. Bu yüzden de süreç bu şekilde devam ediyor.

Sürecin altyapısının yasal çerçevede hazırlanması gerekir. Geçtiğimiz günlerde devlet heyeti buraya geldi. Müzakerelerle ilgili üç şartı onlara aktardım. Onları bekliyorum.

Bizden yana bir sorun yok.                                                                

Sonuçta biz bir tarafız. Tek tarafla Kürt sorunu gibi bir sorun çözülmez.  Süreç çok fazla hassas bir noktadadır. Çok fazla umutlu da umutsuz da değilim.”

Öcalan’ın bu mesajları da, Ankara’da yapılacak çok iş olduğunu anlatmıyor mu?

Hele yeni anayasanın da uçup gittiği, bir başka bahara kaldığı Türkiye'de...

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.