Konuşunca Türkiye bir hukuk devletidir. Doğru bir hukuk devletidir. Ancak Kürtler için hukuksuzluk ön plana çıkıyor ve Kürtler için her nedense bu hukuk işlemiyor.

Geriye dönüp baktığımız da şuanda iktidarda bulunan AK Parti hükümeti döneminde 24 Aralık 2009 tarihinde KCK adı altında Kürt siyasetçilere, belediye başkanlarına operasyon yapıldı. Belediye başkanları elleri kelepçelenerek fotoğraflandırıldı ve ajanslara servis edildi.

Yine 28 Aralık 2011 tarihinde Roboski’ye hava operasyonu düzenlendi. Aralarında çocukların da bulunduğu 34 Kürt katledildi. Katliamı yapanlar hala saklanılıyor.

9 Aralık 2013 tarihinde Ergenekon davası kapsamında tutuklu bulunan CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay hakkında tahliye kararı çıktı ve aynı kapsamda bulunan BDP’li seçilmiş milletvekillerinin tahliye kararına ret çıktı.

Son olarak 17 Aralık 2013 tarihinde aralarında bakan çocukları, ünlü iş adamlarının da bulunduğu çok sayıda kişi yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda gözaltına alındı.

Bakınız bunlar 4 yıl içinde Türkiye’de olan ve ne tesadüftür ki; hep Aralık aylarında meydana gelen olaylardır.  Ama işlenen hukuk farklıdır. Çünkü bu ülkede hukukun kapısı Kürtlere açık olmadığı gibi bu hukuk Kürtler için işlemedi.

Toplumsal olaylarda bir göstericiyi ayakkabısında teşhis eden hükümet, ne yazık ki devleti dolandıran ve birebir bakanlarla yapılan telefon görüşmeleri, ayakkabı kutularında bulunan para ve bakan çocuğunun evinde suç unsurlarını bulmasına rağmen; şahıslar seçilmiş Kürt belediye başkanları gibi elleri kelepçelenmeden ve ilkokul öğrencisi gibi sıraya dizilmeden misafir ediliyor.

Güneydoğu ve doğu Anadolu bölgelerinde yaşanan toplumsal olayları bir kenara bırakalım, daha birkaç gün önce haber kanalların da ve gazetelerde B.T.İ hakkında çıkan karara bakın.

Çanakkale’de 13 yaşındaki B.T.İ. Gezi gösterileri sürerken yola “hükümet istifa” yazmış.

Hakkında “kamu malına zarardan 2 yıldan 6 yıla kadar hapis” cezası istenerek dava...

Yetmemiş “faşist” kelimesini de yazdığı için hükümeti aşağılamak gerekçesiyle bir dava daha.

Çocuğa “faşist” ne demek diye soruyorlar, cevabı “kötü adam demek galiba” oluyor.

Neredeyse çocuğa “organize suç örgütüne üye” yaftası yapışacak!

Bunları düşünürken birde gündemi günlerdir meşgul eden bakan çocuklarının da bulunduğu yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna bakın. Hükümetin tavrına bakın.

Seçilmiş Kürt belediye başkanlarını görevden alan hükümetin tavrına bakın.

Daha önce yaptıkları konuşmalar nedeniyle yerel mahkemenin TMK'nin 7/2 maddesi uyarınca verdiği 10'ar aylık hapis cezasının Yargıtay tarafından onanması ardından Hakkari Yüksekova Belediye Başkanı Ruken Yetişkin ve Bitlis'in Hizan İlçesi'ne bağlı Kolludere (Hêşet) Belde Belediye Başkanı Lezgin Bingöl tutuklanmıştı. İçişleri Bakanlığı'nın istemi ile Danıştay'ın 8. Dairesi, seçme ve seçilmeyi düzenleyen "2839 sayılı yasasının 11.maddesi 1. fıkrasının e bendini" gerekçe göstererek, Bitlis E Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan Yetişkin ve Bingöl'ün belediye başkanlığı görevini yürütme yeterliliğini yitirdiğine hükmedilmişti.

Ankara'da 2006 yılında PKK'li için düzenlenen mevlitte yaptığı konuşma nedeniyle Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Başkale Belediye Başkanı İhsan Güler, 'örgüt propagandası yapmak' suçundan 7 ay hapis cezasına çarptırıltı. Hapis cezası kesinleşen Güler, İçişleri Bakanlığı tarafından görevinden alınmıştı.

Şimdi seçilmiş Kürt belediye başkanlarını görevden alan ve yola sprey boya ile “hükümet istifa” sloganı yazan B.T.İ ile gündemi meşgul eden yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna iyi bakın. Hükümetin kısaca örnek verdiklerime karşı aldıkları tavır ve davranışa bakın.

Şunu ifade etmek istiyorum:

Bana, Seçilmiş Kürt belediye başkanlarının yaptıkları konuşmalarından dolayı görevden alan bir ülkenin demokrasisinden bahsetmeyin.

Bana, Seçilmiş Milletvekillerini tahliye edilen hükümetin Kürt milletvekillerinin hala tutukluluk kararının devam etmesini ve tahliyelerinin ret edilmesini savunan bir ülkenin demokrasisinden bahsetmeyin.

Bana, yola sprey boya ile “hükümet istifa” sloganı yazan 12 yaşındaki bir çocuğun kamu malına zarar verme suçlamasıyla yargılanıp, bakan çocuklarının evlerinde para sayma makineleri ile suç unsurlarının bulunmasına rağmen sessizliğini koruyan bir ülkenin demokrasisinden bahsetmeyin.

Bana, elleri önde kelepçeli olarak tek sıra halinde mahkemeye sevk edilen seçilmiş Kürt siyasetçileri ile devleti dolandıran yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda gözaltına alınan ancak bakan çocuğu diye polisin koluna bile giremediği bir ülkenin demokrasisinden bahsetmeyin.

Bana, Roboski’de 34 kürdü katleden ve suçluları saklayarak yargı önüne getirmeyen bir ülkenin demokrasisinden bahsetmeyin.

Bana, daha önce çalışmalarından dolayı halkın gönlünü kazan seçilmiş Kürt belediye başkanları Ruken Yetişkin, İhsan Güler ve Lezgin Bingöl’ü (Her ne kadar uzun bir aradan sonra görevleri iade edilse de) görevden alan hükümet ile bakan çocuklarının rüşvet ve yolsuzlukla suçlanan bakanların hala görevde bulunmasına göz yuman bir ülkenin demokrasisinden bahsetmeyin.

Bana, Ergenekon’da davasında tahliye edilen CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay için işlenen hukuk ile seçilmiş tutsak Kürt vekiller, Selma Irmak, Gülser Yıldırım, Faysal Sarıyıldız, İbrahim Ayhan ve Kemal Aktaş için işlenen hukukun aynı olmasını savunan bir ülkenin demokrasisinden bahsetmeyin.

Bana, Türkiye bir hukuk devletidir, diyen bir ülkenin hukuku çiğneyen ve hala görev başında bulunan ve bakanlar hakkında harekete geçmeyen bir ülkenin demokrasisinden bahsetmeyin.

Bana bu ülkenin demokrasisinden bahsetmeyin.