BİRBİRİNE DÜŞÜRME SAVAŞI YA DA 'AŞİRETÇİLİK'

Hakkari birkaç gündür karışık…Aşiretler meydan savaşı var! Sonuç bir ölü, onlarca yaralı…
Urfa birkaç gündür karışık…Aileler meydan savaşı var! Sonuç bir ölü, onlarca yaralı…
Çaldıran birkaç gündür karışık…Ot için kavga edenlerin meydan savaşı! Sonuç bir ölü, dört yaralı…
Van birkaç gündür karışık…Bölge Hastanesi önünde aşiretlerin meydan savaşı…Sonuç bir ölü, sekiz yaralı…
Halimize bakın!
Bunca ezilmişliğe, dışlanmışlığa, horlanmışlığa… Bunca bedellere, mücadeleye rağmen hala bu tür şeyler oluyorsa, hepimize yazıklar olsun.
Sistemlerin bu halk üzerinde denemediği yöntem kalmadı. Yapmadığı zulüm, göstermediği hakaret, etmediği baskı kalmadı. Ama bu halka bütün bunları yapan sistemlerin, en iyi yaptığı şey yine sahnede: Halkı birbirine düşürmek. Abdullah Öcalan’ın deyimiyle, “iti ite kırdırtmak.”
Sistem, bu halkın en masum ve ev temiz değerlerini kullanarak, bizi birbirimize düşürüyor. Değerlerimizi düşündüğümüzde, gözümüz kararıyor ve birbirimize vahşice saldırıyoruz.
Geçen gün, gözümün önünde olan bir şey…Dört kişi bir kahvede oturmuşlar. Sohbet ediyorlar. Arkadaşlar. Gülüyorlar. Sonra bir anda, biri altındaki demir sandalyeyi kaldırıp, yanındakinin kafasına geçirdi. Sonra öteki de aynısını yaptı. Ötekiler de… 
Bu nasıl bir vahşettir ya? Çocuklarımıza bu ucuz mantığımızı mı miras olarak bırakacağız?
Uyan artık ey halk, uyan!
Uyan ve tarihin senden aldıklarına bir bak. Seni birbirine düşüren zihniyet, çoktan amacına ulaştı. Senin, yeryüzünün hiçbir halkında olmayan bir yurtseverlik değerin var. Bu değeri bir gör. 
Bakın sistem ne yapıyor? Anlatayım ve nasıl bir oyunun içinde olduğumuzu görelim…

Gelişmiş toplumlarda, sistemler yurttaş merkezli işler. Yani sistemin attığı adımlar, kendi yurttaşının refahı, huzuru ve güvenliği içindir. Ne var ki Türkiye sisteminde yurttaş merkezli işleyen bir tek yasa yoktur. On yıllardır yurttaşların yaşadığı sorunların hiçbiri ciddi bir tartışmadan, eleştiriden, değerlendirmeden ve sorgulamadan geçmemiştir.

Buna rağmen devlet hep “haklı” konumunda olmuştur. Çünkü devlet, on yıllarca kutsallaştırıldı.
Kutsallaştırılan devlete, yurttaşlar kurban edildi. Bugün de öyle…Kurban edilen kimler olacaktır? Kolayca kanan, zihniyeti basitleşmiş ve devlete köle olmaya hazır kişileri…

Sonra ne olur? Söyleyeyim…
Kutsallaşan devlet, düşünce fakirliğini, hantallığı ve köleliği yaratır. Sistem, yurttaşlarının düşünmemesi ve eleştirmemesi için her türlü teknolojik zenginliği kullanır, ancak bu zenginliği yurttaşlarının hizmetine sunmaz. Böylece devletin kutsallığı kutsanır durur.
Gittikçe toplum duyarsızlaşmaya başlar. Duyarsızlaşma çoğaldıkça yurttaşların yapacağı pek bir şey kalmaz. Bu durumda olan devlet o kadar patronlaşır ki, onun hızına artık hiçbir yurttaş yetişemez.

Sonra bilinçlenen kesim, suskun ve kanan halkı uyandırmaya çalışır. Halk uyandıkça, sistem yeni metotlar dener. Halkı bilinçsizleştirmek, yozlaşmak ve birbirine düşürmek için hep yeni olanı dener. Biri tutmayınca, başkasını dener. Önce ekonomik olarak halkı yoksullaştırır. Sonra eğitim yoksunu yapar. Basit eğlence usulleri ve teknolojik araçlarla halkı uyutmayı dener. Tutmadı mı gençleri uyuşturucu bataklığına sürer. Olmadı mı, fuhuş yayar. Olmadı mı bilinçaltındaki değerlerine iner. 

Kürt halkı için hepsi denendi ve yapıldı. Şimdi sistemin eli-kolu, bilinçlenen Kürt halkı için bağlı. Yapabileceği hiçbir şey kalmadı. Artık halkı etkileyebilecek bir kozu kalmadı. Son kozlarını oynuyor ve üzülerek söyleyeyim ki bu son kozlar da en etkili olanıdır. Nedir bu? Bilinçaltındaki aşiretçilik mantığına dokunmak.
Yani dedelerimizin bize miras bıraktıkları, o basit ve ucuz mantığı uyandırmak. 

Son günlerdeki aşiret kavgalarının ana nedeni budur.

Bu durum, dünyaya gelmiş geçmiş bütün sistemler ve devletler için geçerlidir

İşte kutsallaşan devlet ve yoksullaşan halk…

Devletin kutsallaşması, kötü bir şeydir. Devlet kutsallaştığındaysa, yurttaşlar birbirleriyle uğraşır dururlar. Ulusal, yerel ve kişisel değerler terk edilir, yerini aşiretçi ya da yobaz değerlere bırakır. 

Peki ne diyoruz? Toplumu bu halden kurtaracak tek kesim  gençliktir diyoruz. Ama maalesef gençlik bu konuda daha geride. Eline sopasını, silahını alıp kardeşini öldürmeye çalışanlar, maalesef daha çok gençlik kesimidir. 

Bir yandan bütün zamanların en pırıl pırıl gençliği yetişiyor. Ancak bir yandan o köhne feodal zihniyet gittikçe büyüyor.

Bugün eline bir kalem almakta tereddüt eden, eline kalem aldığındaysa titreyen gençlik, aşiretçi bir kavga söz konusu olduğunda, bütün cesaretini toplayabiliyor.

Oysa şunu bilmek lazım: gençlik, dinamizmdir. Gençliği köhnemiş bir toplum çürür, biter. Gençliği duyarsızlaşan bir toplum, yavaş yavaş kendi yerel ve ulusal değerlerini bitirir. 

Eğer ulusal değerler söz konusu iken kılını kıpırdatmayan biri, kendi soyundan ve kanından birine saldırmak için bıçak sallıyorsa, bu gençlikte bir sorun vardır.

Eğer asıl işi söz konusu olduğunda, her türlü bahaneye bürünen biri, arkadaşına küçük bir tartışmadan dolayı gözü dönmüşçesine saldırıyorsa, o gençlikteki cesaretten kuşku duyarım.

Cesaret gözü dönmüşlükse eğer, cesaret bağırmak ve sağa sola bilinçsizce saldırmaksa, başarı ucuz kahramanlıktır. Oysa ucuz kahramanlığın yurtseverlik değerleriyle, demokrasiyle ve duyarlılıkla hiçbir şekilde ilişkisi yoktur, olamaz.

Evet ey halk, ey halkım… İçinizdeki sistem ne kadar berraksa, o kadar başarırsınız. Bulanık bir beyin yapısı ve korkak bir yürek yapısı, ancak kokuşmuş sistemin bir parçası olabilir. Bu yüzden eline sopasını alıp sokaklarda kardeşini, arkadaşını dövmek için, ona zarar vermek için bağrışanlar, bıraksınlar lütfen ulusal değerleri ve yurtseverlik düşüncesini.

Bu halkı besleyen değer, yurtseverliktir. Yurtseverlik, tahammül ve kucaklaşma felsefesidir. Yurtseverlik “bir ateş akıcılığında, bir türkü tadındadır.” Yurtseverlik, yürek işidir. Ama kör tahmin ve tedbirsizliğe dayalı bir niyetle, bilinçsizce davranmakla hiçbir ilgisi yoktur.

Kendi değerlerine sahip çıkabilen, bunu yaparken de kokuşmuş sistemin bir parçası olmayan, taze yağmur kokusu gibi taze fikirleri olan, sorgulayan bir gençliğe ihtiyacı var toplumun.

Bir güneş gibi parıldayan değerleri olan, bahar canlılığında olan geçliğe ihtiyacı var toplumun.

Karanlık bir beyin yapısı, bizi geriye götürür, sevgili arkadaşlar. Bizim geriye gitmeye toplum olarak tahammülümüz olmamalı. Çünkü yapacak binlerce iş var. Bırakalım birbirimizle uğraşmayı, gelişmeye ve bilinçlenmeye bakalım. Unutmayın, bizleri bekleyen güzel bir gelecek var. O geleceği kucaklayalım.

Bizden öncekiler aşiret konusunda çok hata yaptılar. Aşiretçiliği, birbirini yok etmek için kullandılar. Binlerce insanımız, geçmişte aşiretçilik ve feodal zihniyetten dolayı katledildi. Bizim bu zamanki gençlik olarak böyle bir lüksümüz yok.

Yeni ülkelere açılmak, yeni dünyalarda buluşmak, daha demokratik bir dünya oluşturmak istiyorsak, bizim birbirimizin değerlerine tahammül etmemiz gerekir.

Aynı zamanda birbirimizin hatalarına ve eksikliklerine sabırla yaklaşmamız gerekir.

Şimdi her zamankinden çok daha ihtiyacımız var buna.
YORUM EKLE