Nasıl bir vekil istiyoruz?

Milletvekili adaylarımız belli oldu…

Artık onları zorlu bir sınav ve süreç bekliyor. 

Her birinin heyecanları, tutkuları, özlemleri, ümitleri çok büyük. Her biri, hayatında kurmadığı hayallerin, düşlerin yoğunluğunu yaşıyor. Her biri, nereden nereye geldiğinin ve nereden nereye gideceğinin muhasebesini yapıyor. Adaylık kimine hayal, kimine rüya, kimine ulaşılması mucize gibi geliyor. 
Peki ya onları seçecek olanlar? 
Adayların hayalleri, umutları olur da, onları seçecek olanların olmaz mı? Adaylarımız bu sorunun farkındalar mı bilmiyorum ama ben onlara hatırlatmak istiyorum. Bu seçimlerin önemini, kimlerin bu seçimlere umut bağladığını, onlardan neler beklenildiğini, nasıl bir vekil aradığımızı onlara hatırlatmak istiyorum. 
Bu seçimleri farklı kılan özellikler nelerdir? 
Bu seçimler, Kobané direnişinin devamı niteliğindedir. Kobané direnişi, bir anlamada Kürtlerin yeniden varoluşuydu. Kürtlerin onuru, prestiji, dünya arenasındaki duruşuydu. Bu bakımdan adaylarımız, Kobané ruhunu taşımak zorundalar. Kobané direnişi kadar yüreği geniş, umutları sağlam, mücadele azmiyle donatılmış, zafer çığlıklarını göğe çıkarabilecek bir enerjide olmak zorundalar. 
Eğer benim adayım Kobané ruhuyla çalışmayacaksa, bulunduğu mevkiyi derhal bırakmalıdır. Türkiye, provokasyonun en yoğun yaşanacağı bir döneme giriyor. Her yerden, her adımda provokasyon çabaları olacaktır. Bu çabalar,  HDP’yi yıpratmak ve seçimlerde başarısız kılmak için yapılacaktır. Umulmadık yerlerden, umulmadık kişilerden, beklenmedik zamanlarda sinsi planlarla sahneye çıkılacaktır. 

Adaylarımız, bu provokasyonlara hazırlıklı olmak zorundalar. Nerede, neyi nasıl yapacağını çok iyi bilmek zorundalar. Bir taraftan bükülmeyecek kadar militan, bir taraftan da her adımda halkı doğru yönlendirebilecek bir lider olmak zorundalar. Olaylara ve provokasyonlara karşı sakin, tedbirli, dirençli ve dayanıklı olmak zorundalar. Yanlış adımlar atmamalı, sıradan insanlar gibi davranmamalı ve lider ruhlu olduğunu her adımda hissettirebilmeliler. 

Bunun yanında, bu toprakların şu an en çok ihtiyaç duyduğu şey, barış ortamı. Barış ortamı da çözüm sürecinden geçer. 
Adaylarımız, çözüm süreci ekseninde bir seçim çalışması yapmalılar. Çözüm sürecinin zarar görmesi demek barışın, demokrasinin zarar görmesi demektir. Yani bu ülkedeki milyonlarca insanımızın hayallerinin zarar görmesi demektir. Bu yüzden adaylarımız, çözüm sürecini zenginleştirecek ve hızlandıracak bir yetkinlikte olmak zorundalar. Bu sürece yeni fikirler, yeni adımlar kazandırmak zorundalar. 
Milletvekili adaylarımız militarist, saldırgan ve sıradan davranmamalı, yapıcı ve sabırlı davranmalıdır. Doğru ve yerinde çözümlemeler yapabilen olmalıdır. HDP, geleneksel aşiretçi ve yerelci zihniyete karşı kurulmuş bir partidir. Kürt siyasetinde çürümüş siyasi anlayışları, geleneksel siyasi örgütlenmeleri değiştirecek bir partidir. HDP, Kürt siyasetindeki yanlış örgütlenmeleri, aşiretçi zihniyete dayalı gruplaşmaları, torpilleşmeyi, insan kayırmacılığı, ahbaplığı kökten bitirmeyi planlayan bir partidir. Yoksulla zengini, kadınla erkeği, farklı kültürel kimlikleri, farklı anlayışları demokratik zeminde özgürleştirmeyi ve eşitlemeyi hedefleyen bir partidir. 
Adaylarımız da bu özellikleri taşımak zorundalar. Aşiretçi, tekdüze, klişeleşmiş, gelenekçi, geçmişe saplanan bir anlayışı taşıyan, benim adayım değildir. 
Etnik kimlik konusunda epey yol aldık. Elbette bu ülkede özgürleşmeyen bir tek ağaç bile kalmayana kadar, bizim mücadelemiz devam edecektir. Ancak adaylarımız, sadece buna saplanıp kalamaz. Nasılsa benim bir sorunum var deyip, halklarımızın sorunlarını ve ihtiyaçlarını görmezden gelemez. Bu dönemde milletvekillerimiz, var güçleriyle halkların sorunlarıyla uğraşmak zorundalar. Özellikle bölgenin sosyolojik, ekonomik, sağlık ve eğitim sorunlarına karşı duyarlı olmak zorundalar. Bu açıdan onları yığınla sorun  bekliyor. 
Sınır ticaretinden, sınırdaki katliamlara kadar; köylerdeki asker baskılarından, okullardaki çocuklarımızın sorunlarına kadar; hastanelerimizdeki problemlerden, yollardaki aramalara kadar, bu halkın bütün sorunlarıyla mücadele etmek zorundalar. 
Bunları yapmayacak bir vekil, benim adayım olamaz. 
Ayrıca daha önce de yazmıştım.Bu seçimlerin en önemli özelliği şudur: 
Cezaevlerinde 10 bini aşkın siyasi tutsağın gözü bu seçimlerde… 
Dağlardaki binlerce gerillanın gözü bu seçimlerde… 
Eşitlik, adalet ve özgürlük için hayatını ortaya koymuş binlerce insanın gözü bu seçimlerde… 
Marmara ve Van depremlerinde hala yaraları sarılmamış olan binlerce insanın gözü bu seçimlerde…  
Soma’da katledilen işçilerin ailelerinin gözü bu seçimlerde… 
Sokaklarda katledilen yüzlerce masum ve savunmasız çocukların ailelerinin gözü bu seçimlerde… 
Roboskili ailelerin gözü bu seçimlerde… 
Cumartesi annelerinin gözü bu seçimlerde… 
Katledilen onlarca insanımızın ailelerinin gözü bu seçimlerde… 
Kadınların gözü bu seçimlerde… 
Öğrencilerin gözü bu seçimlerde… 
Emeklilerin ve emekçilerin gözü bu seçimlerde… 
Atanamayan öğretmenlerin gözü bu seçimlerde… 
Yoksulluk sınırında yaşayan onbinlerce insanın gözü, asgari ücrete terk edilen onbinlerce ailenin gözü bu seçimlerde… 
Katledilen doğanın, yok edilen tarihi mirasın gözü bu seçimlerde… 
Bu ülkenin binlerce demokrasi şehidinin gözü bu seçimlerde… 
Toprağın, göğün, denizlerin, dağların gözü bu seçimlerde… 
Kaçakçılığa terkedilmiş ama her türlü baskılara maruz kalan köylülerin gözü bu seçimlerde… 
Yüzyıllardır barışa ve özgürlüğe hasret bu ülkenin gözü bu seçimlerde… 
Hepsi kucağını açmış, seçimle gelecek olan demokrasinin yolunu gözler. O halde benim vekilimin gözü de, gönlü de, gecesi de, gündüzü de bu seçimlerde olmak zorundadır. 
Benim vekilim Ankara’ya oturmaya, elini kaldırıp indirmeye, gönlünü eğlendirmeye, gününü gün etmeye gidemez. 
Benim vekilim, benim ruhumun arzularını dile getirmeye, halklarımın özlemlerini gerçekleştirmeye, insanlarımın yaşam kalitesini yükseltmeye gitmek zorundadır. 
Benim vekilim; benim kültürümü, edebiyatımı, sanatımı tanıtmaya gitmek zorundadır. 
Benim vekilim; katledilen yüzlerce canlarımın hesabını sormaya, ölüme terk edilen insanımın hesabını sormaya, yüreği bin parçaya bölünmüş emekçilerimin hesabını sormaya, 
gelecekleri karatılmış işçilerimin hesabını sormaya gitmek zorundadır. 
Benim vekilim; cezaevlerinde tecavüze uğrayan çocuklarımın hesabını sormaya, okullardan atılan öğrencilerimin hesabını sormaya gitmek zorundadır. 
Benim vekilim; Kürtçe şarkı söylediğim için hücreye atıldığım günlerin, Kürtçe selamlaştığım için yediğim tokadın hesabını sormaya gitmek zorundadır. 
Benim vekilim; var olan düzeni değiştirmeye, insanlığa daha iyi hizmet edebilecek bahar tadında bambaşka bir düzenin mücadelesini vermeye gitm ek zorundadır. 
Benim vekilim; Kızılırmak gibi çağlamaya, Zağros gibi haykırmaya, Dicle gibi şahlamaya gitmek zorundadır. 
Benim vekilim; Karadeniz kemençesi olamaya, Trakya ayçiçeği olmaya, Çukurova pamuğu olmaya gitmek zorundadır. 
Benim vekilim; Ege’de Çakırcalı, Sivas’ta Pir Sultan, Konyada Mevlana, Nevşehir’de Yunus Emre, 
Dersim’de Seyit Rıza olmaya gitmeli. 
Benim vekilim; Sinop cezaevinde Sabahattin Ali’nin şiiri, Amed cezaevinde Mazlumun çığlığı olmaya gitmelidir. 
Benim vekilim; H.Dink olmaya, G.Okan olmaya, Ceylan Önkol olmaya, Etem Sarısülük olmaya, Özgecan olmaya, Ahmet Kaya olmaya, Musa Anter olmaya gitmelidir. 
Benim vekilim, bu ülkede binlerce yıldır umutla bekleyen barışın ninnisi, özgürlüğün çığlığı olmaya gitmelidir. Gabbar’ın tenhası, Zigana’nın soluğu, Toroslar’ın İnce Memed’i, Colemérg’in uşkunu olmaya gitmelidir. 
Benim vekilim, benim sesimi haykırmaya gitmelidir. 
Benim vekilim, Şanlı Anadolu ve Mezopotamya nefesi olmaya gitmelidir.
YORUM EKLE