Faili meçhul cinayetler…

Devlet, 1990’larda Hizbullah’ıyla, ‘köy korucuları’yla, ‘itirafçıları’yla barış yolunda yürüyebileceğini sanmıştı.

Faili meçhul cinayetler…
 Hasan CEMAL / T23

Devlet
, 1990’larda Hizbullah’ıyla, ‘köy korucuları’yla, ‘itirafçıları’yla barış yolunda yürüyebileceğini sanmıştı. Ancak olmadı, Kürt sorunu derinleşti, acılar PKK’yı güçlendirdi. Güneydoğu’da yaşanan faili meçhul cinayetler ve Hizbullah gerçeğinin altında, devlette yer etmiş olan “iti ite kırdırmak” zihniyeti yatıyordu.

Şimdi 
Rojava’ya hakimiyetinden söz edilen PYD, Suriye iç savaşında el-Kaide, an-Nusra’nın saldırısı altında. İlginç olan iddia şu: El-Kaide, an-Nusra, PYD'ye karşı Türkiye’den destek görüyor! Belirtiler PYD lideri Salih Müslim’in anlattıkları kadar kötüyse, Türkiye bir zamanlar Güneydoğu’daki vahim hatasını bu kez Suriye’de Kürtlere karşı tekrarlıyor demektir.

 

Bir kitap çalışması için geçen Ramazan Bayramı’nı Silvan’da geçirdim. Bayram günlerinde kulağıma en çok çalınanlar arasında bir konu epeyce ön plana çıkmıştı:

Faili meçhul cinayetler…

Silvan, faili meçhuller açısından DiyarbakırBatman ve Nusaybin’le birlikte Güneydoğu’dapilot bölge olarak seçilmişti derin devlet tarafından.

Silvan özellikle 1990’ların ilk yıllarında yaşadığı acılar yüzünden büyük bir nüfus kanamasına uğramış, olağanüstü göç vermişti.

Neredeyse hemen her gün, genellikle arkadan enseye tek kurşunla ve daha çok gündüz vakti işlenen cinayetlerin ve de mimlenme korkusu yüzünden kaldırılamadığı için kanlar içinde saatler boyu sokaklarda yatan cenazelerin hazin hikâyelerinin tüyler ürpertici bir boyutu daha vardı:

Hizbullah!

Derin devlet odaklarının destek ve himayelerinde Silvan’da dal budak saran Hizbullah’ın bütün şehri nasıl terörize ettiğine, nasıl insan avıyaptığına, okula etekle, başı açık giden kız öğrencilere hayatı nasıl zehir ettiğine dair dinlediklerim tek kelimeyle korkunçtu.

Silvan’da yaşanan bu acılarla aynı zamanda dağın yolu genişlemiş, PKK dağla birlikte şehirlerde de güç kazanmaya başlamıştı.

Yanlış anlaşılmasın.

Faili meçhuller ve Hizbullah’ı ilk defa dinliyor değildim. Bu konuyu yıllar boyu öğrenmeye ve yazmaya çalıştım.

Silvan’da yaşananları dinlerken hem Osmanlı, hem cumhuriyet dönemi Türkiye’sini düşündüm.

Elbette 'devlet'i de düşünmüş oldum.

‘Devlet’in kendine düşman gördüğünün karşısına gerektiğinde yine bir başka ‘düşman’ını nasıl koyduğunu, örgütlediğini… Düşmanları birbirine kırdırarak selamete çıkacağını sandığını… Oysa bu yolla, çıkmazları, sorunları nasıl derinleştirdiğini, bütün bunları düşündüm.

'İti ite kırdırmak’tan selamet umanların akıbeti…

Bu bakımdan tarihimizde o kadar çok çarpıcı örnekler vardır ki.

1960’ların sonu, 1970’lerin başıydı.

Adalet Partisi lideri Demirel, Başbakanlık koltuğunda oturuyordu. Devrimci-ülkücü kavgasının kanlı bir tırmanışa geçtiği, her gün sokaklarda genç insanların hayata veda ettikleri bir dönemdi.

Devrin İçişleri Bakanı, yanlış hatırlamıyorsam Faruk Sükan şöyle demişti:

“İti ite kırdırıyoruz!”

Faili meçhul cinayetlerin ve bir dönem Hizbullah gerçeğinin altında da, devlette yer etmiş olan bu zihniyet yatıyordu.

‘İti ite kırdırarak’ selamete çıkacaklarını sananlar, kendi bindikleri ‘demokrasi dalı’nı da kesmişler, oyun içinde oyunlara gelerek askeri darbelerle iktidar koltuklarından da olmuşlardı.

Devlet, 1990’larda özünde yine aynı kafayla, yani Hizbullah’ıyla, ‘köy korucuları’yla, ‘itirafçıları’yla barış yolunda yürüyebileceğini sanmıştı.

Yine olmadı.

Kürt sorunu derinleşti.

Acılar PKK’yı güçlendirdi. 

Çok şükür, artık bizde bu karanlık devir kapanmış gözüküyor. Bu karanlık devrin hesabı, örneğin Ergenekon çerçevesinde hâlâ tam sorulmamış olsa da, faili meçhuller noktalanmış, Hizbullah da farklı bir raya oturmuş gözüküyor.

İnşallah bir daha o karanlık günlere dönmeyiz.

El-Kaide, an-Nusra, Türkiye’den destek mi görüyor?

Peki bu satırları niye yazdım?

Rojava nedeniyle yazıyorum.

Rojava neresi mi?..

Kuzey Suriye ya da Suriye’nin kuzeyi. Ama Kürtler oraya Batı Kürdistan da derler, Suriye Kürdistanı da…

Şimdi savaş halinin hüküm sürdüğü bu topraklarda daha çok PKK’nın Suriye uzantısı olarak bilinen PYD’nin hakimiyetinden söz ediliyor.

Ve PYD, Suriye iç savaşındaki radikal İslamcı örgütlerin, özellikle el-Kaide, an-Nusra’nın saldırısı altında…

İlginç olan iddiaya gelince:

El-Kaide, an-Nusra, PYD karşısında Türkiye’den destek görüyor!

Doğru mu?

Bu açıdan geçen gün Amberin Zaman’ın Taraf’taki yazısı dikkat çekiciydi. Değerli meslektaşım, PYD lideri Salih Müslim’le konuşmasını özetlemişti köşesinde.

 “Soru: Neden bu kadar kızgınsınız?

Yanıt: Hükümetinizin yaptıkları ortada. Suriye’deki çeteleri üzerimize sürmeye devam ediyorlar. Bakın Serekaniye’nin doğusundaki bölgede dikenli telleri açtılar, mayınlı arazide yol açtılar, çeteler rahat girip çıkabilsinler diye.

 Soru: Tam olarak kimlerden söz ediyorsunuz?

Yanıt: Ahrar Es Şam örgütü, Jabat el Nusra, El Kaide. Bunlara yol açılıyor bize karşı savaşmaları için. Alok köyü var, karışık Arap-Kürt köyü. Ceylanpınar’ın batısına düşüyor. Bir de Susik köyü var. Burada iki gündür yoğun çatışmalar yaşanıyor. Türkiye bize karşı çeteleri savaştırıyor. Top veriyorlar, mermi veriyorlar.

Hepsini belgeledik.

Gündüz gözüyle yapılıyor bunlar.

İnsanların kafalarını satırla kesen, yüreklerini söküp yiyen, kadınlarımıza tecavüz eden, kaçıran bu çetelere destek veriyor. Bütün dünya susup seyrediyor.

 Soru: Türkiye ile diyalog başlatmıştınız, cihatçılara destek vermiyor eskisi kadar demiştiniz. Rojava gerçeğini kabulleniyorlar demiştiniz. Ne oldu?

Yanıt: Biz de anlamıyoruz. Demek ki samimi değillermiş. Çünkü Türkiye’ye geldiğimizde Türk yetkililerine çetelerin Türkiye üzerinden yürüttükleri kirli savaş hakkında dosya sunmuştuk. Türkiye’de yardım kuruluşu, sivil toplum örgütü tabelası altında bunlara yardım edenleri de ifşa etmiştik. Türk tarafı da “Bizim bilgimiz dışında oluyor” demişti. Biz de, “Yeni bir sayfa açıldı” diyerek samimi olduklarını umut etmiştik.

Ama değillermiş.

Bizimle savaşta yaralananları Türk devleti tedavi ediyor. Vergilerinizle sizler, vatandaşlar ödüyorsunuz. Gittiniz, Urfa’daki devlet hastanesinde yatan yaralı çetecileri kendi gözlerinizle gördünüz, yazdınız Amberin Hanım.

Bizim siviller yaralanıyor, Türkiye’de hiçbir yardım görmüyorlar. Daha geçen gün üç insanımız zamanında tedavi olamadığı için Viranşehir’de öldü.

 

Soru: Türkiye hangi maksatla PYD’ye karşı tarif ettiğiniz şekilde davranıyor?

Yanıt: Maksat belli. Kürtleri zayıflatmak, yok etmek. Türkler [iktidarı kast ediyor] son zamanlarda daha hırçın hâle geldiler. Çünkü Amerika’nın Esad’ı vuracağını zannediyorlardı. Kürtlerin de zayıflayacağını hesaplıyorlardı herhalde. Ama işler tersine dönünce hırçınlaştılar.

Biz Türkiye’yle iyi dost ve kardeşlik ilişkilerimiz olsun istiyoruz.

Bakın sınırlar hâlâ kapalı. Bir aya yakındır tek bir yardım konvoyu geçmedi bizim tarafımıza. Halkımız savaş koşullarında büyük zorluk içerisinde yaşıyor. Elektrik, su, akaryakıt, ilaç sıkıntısı had safhada. Bize yönelik ambargo sürüyor.” 

Güneydoğu’daki vahim hata Suriye’de tekrarlanıyor mu?

PYD lideri sözlerini, “Belirtiler hiç de iyi değil” diye noktalamış.

Öyle mi?

Gerçek payı var galiba…

Belirtiler gerçekten kötüyse, Türkiye bir zamanlar Güneydoğu’daki vahim hatasını bu kez Suriye’de Kürtlere karşı tekrarlıyor demektir.

O hata nasıl barış getirmediyse, barış ve istikrarı nasıl torpillediyse, bu defa da aynı sonuçla karşılaşabiliriz.

Yakın geçmişten acilen ders çıkarılması dileğiyle…

Güncelleme Tarihi: 20 Eylül 2013, 18:42
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER