Kürtler kazanmak istiyorlarsa birlik olmalı

IŞİD çetelerinin Şengal’deki işkence ve katliamları şiddetlenerek sürerken, dünya sessizliğini koruyor.

Kürtler kazanmak istiyorlarsa birlik olmalı
IŞİD çetelerinin Şengal’deki işkence ve katliamları şiddetlenerek sürerken, dünya sessizliğini koruyor. Yazar Faik Bulut, dünya güçlerinin bu sessizliğini ve Kürtlerin son gelişmeler karşısındaki pozisyonunu ANF'ye değerlendirdi. Hayatın Kürtleri bir araya gelmeye zorladığını söyleyen Bulut, “Kürtler eğer bir bütün olarak kazanım elde etmek istiyorlarsa, bütün parçaların ortak taleplerini ve siyasetini meydana getiren bir zeminde, bir platformda buluşmaları lazım” dedi.


IŞİD’in birçok kaynak tarafından beslendiği, İsrail ile ABD tarafından Ortadoğu’nun yeniden dizaynı konusunda bir taşeron olarak kullanıldığı söyleniyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

IŞİD ‘i sadece bu veya şu devletin oyuncağı, tetikçisi diye düşünmek bence bu örgütün sosyolojisini ve politikasını yeterince anlamamaktır. Ortadoğu’da ulus devletler bölündükçe, parçalandıkça bu tür örgütler hep ortaya çıkar. Yani IŞİD çıkmaz, başka bir örgüt çıkar. Devlet çürüdükçe onun yan etkileri olarak bu tür ama milliyetçi, ama İslamcı, ama Sünni örgütler çıkar. Özellikle İslamcı hareketlerin orada örgütlü olduğunu ve özellikle de Sünni hareketlerin Suudi Arabistan ile işbirliği içinde olduğunu düşünürsek, Irak’ta Sünni bir devletin kurulmak istenmesi anlaşılabilir. Bunları iyi okumak lazım. Yalnız bu örgütlerin içinde bir sürü istihbarat elemanı olabilir. Bu elemanlar, IŞİD’in yaptığı provokatif ve dengeleri bozucu eylemlerin sonuçlarını ya kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye, ya da o hareketi kendi amaçlarına hizmet edecek şekilde kullanmaya çalışırlar. Bunu başarır ya da başaramazlar, bu ayrı bir konu ama burada bunların yarattığı kaos içinde bölgede yeniden kendi varlıklarını, hakimiyetlerini kurmak için bunları bir fırsat olarak değerlendirirler.

IŞİD ROJAVA’YI BİR ENGEL OLARAK GÖRÜYOR

IŞİD’in özellikle ilk etapta Rojava’dan başlayıp Kürt bölgelerine saldırmasının nedeni ne?

Hatırlarsanız Rojava’ya ilk saldıranlar İslamcılar bile değildi. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içindeki Türkiye bağlantılı gruplardı. Sonra bu ÖSO paramparça oldu ve çeteleşti. ABD ile Türkiye’nin çok kullanamadığı bir örgüt haline gelmeye başlayınca, bu sefer yerine birtakım İslamcıların ağırlıklı olduğu gruplar geldi. Bu sefer bu grupları Kobanê, Afrîn, Cîzir bölgesi gibi Rojava’daki yönetime karşı kullandılar. Bunlar da başarılı olamayınca sıra IŞİD gibi tetikçi örgütlere geldi ve onları Rojava‘ya sürdüler. Ancak burada IŞİD’in de bir amacı olduğunu unutmamak lazım. IŞİD zaten Rojava’daki Kürtleri yenmeden, orayı ele geçirmeden kendi istediği devleti kuramayacağını biliyor. O nedenle oradaki Kürtleri bir engel olarak görüyor. Bu durum Türkiye’nin, ABD’nin, Avrupa’nın ve Güney Kürdistan’daki bazı partilerin de işine geliyor. Buna göz yumuyorlar, o yönüyle de teşvik ediyorlar. Bir de direngen taraf olan Rojava’da, dikkat ederseniz küresel sistemin içinde yer almayan alternatif bir politika var. Ayrıca daha özgürlükçü, oradaki halkları birbirine kaynaştıran bir siyasal sistem modeli var. Bu acaba Amerika, Avrupa veya Türkiye tarafından benimsenen bir model midir? Değildir. Yani olayın ideolojik, siyasal nedenleri olduğu kadar, askeri nedenleri de var.

KÜRDİSTANÎ BİR ANLAYIŞ GEREK

IŞİD‘in Şengal’de Êzidi halkına yönelik katliamlarına karşı dünya kamuoyundaki sessizliği nasıl yorumluyorsunuz?

Bu durum her şeyden önce bu bölgedeki dengelerle çok yakından ilgili. Özellikle Kürdistan’ın üç parçasıyla, Türkiye, Suriye, Irak’taki üç parçasıyla çok yakından ilgili. Oradaki dengeler söz konusu. Kürtlerin kendi aralarındaki örgütsel rekabetle de, dışarıya yansıyan diplomatik çabalarla da yakından ilgili bir konu. Esas olarak Kürtlerin birlik olmamasından kaynaklı bir durum. Birlikten kastım, sadece askeri olarak bir araya gelme açısından söylemiyorum, diplomatik ve siyasi olarak herkes farklı bir komşu ülkeye bakarak veya kendi bulunduğu parçaya göre karar veriyor. Dolayısıyla Batı kamuoyu veya dünya kamuoyu bu parçalanmışlık içinde kimin ne yaptığını kavrayamıyor. Özellikle PKK ile PYD’nin IŞİD’e karşı verdikleri mücadele Batı medyasında ve kamuoyunda yeni yeni yer bulsa da, dikkat ederseniz Batı’dan hala geçerli veya meşru bir resmi ses çıkmış değil. Silah yardımı bile yapılırken, şu örgüte verelim, şu örgüte vermeyelim şartı koşuluyor; bu da Kürtlerin ortak bir çabalarının olmamasından ve Kürdistanî bir anlayışla düşünememelerinden kaynaklanıyor. İçerden baktığımızda ise Türkiye’nin Kürt meselesinde PKK’ye, PYD’ye dönük bakışı Türkiye ile müttefik sayılan Batılı ülkeleri etkiliyor. Bu durum bazı ülkeleri PKK ile PYD’nin olumlu tavırlarını dile getirmek konusunda tereddüde sevk ediyor. Kürtlerin içlerinde parçalanması IŞİD’in de işine geliyor. Çünkü zayıf noktalarını bildiği için nereye yüklenebileceğini iyi görüyor. Dikkat ederseniz hep zayıf noktalardan, yani azınlıklardan, Êzidiler, Ermeniler, Asurilerden vurarak Kürtleri şoke etmek istiyorlar ve bölgedeki yöneticiler maalesef buradaki duruma bütünlüklü bir anlayışla bakmadıkları için, ister istemez bu tuzağa düşebiliyorlar.

İSLAMCILAR ANCAK KENDİLERİNE DOKUNUNCA İNSAN HAKLARI DERLER

İslam dünyasının bu saldırılara karşı tepkisizliği nasıl okunmalı ?

İslam dünyasında da bölgedeki dengeler söz konusu. İstedikleri duruma tepki verirken, bir başka durum karşısında sessiz kalabiliyorlar. Siz şimdi Türkiye’ye yakın olan Suudi Arabistan, Katar ve Körfez ülkeleri gibi IŞİD’e bir şekilde sempati duyan devletlerden veya Suriye’deki İslami Cephe örgütlerinden Kürtlerin katledilmesine dönük bir tepki bekleyemezsiniz. Suriye meselesinde olsun, Irak meselesinde olsun çoğu Türkiye ile aynı görüşü paylaşan bu ülkelerden vicdani bir tepki göremezsiniz. İşin diğer bir tarafı ise, Türkiye’nin karartma ve sessizliğe bürünme politikalarının da bölge ve İslam ülkelerinde etkili olduğunu düşünüyorum, ama genel olarak İslamcıların ve hele hele politik İslamcıların dünyada şu mazlumu veya bu mazlumu destekleyelim, şu katliama karşı çıkalım diye bir anlayışları yok. Sadece ucu kendilerine değdiği zaman demokrasi ve insan haklarından söz ederler. Başka türlü görmezlikten gelirler. Mesela ben Filistin için de yeteri kadar ayağa kalktıklarını düşünmüyorum. Örneğin bir Suudi Arabistan’ın veya Körfez ülkelerinden birinin Filistin konusunda ses çıkardığını, İsrail’i kınadığını hiç gördünüz mü? Pakistan’dan böyle bir ses çıktı mı mesela? Hayır. Bu tutumlar hep dengeler ve politikalar çerçevesinde dile getirilir ya da ses çıkartılır. ABD ve Avrupa dahi Filistin’de yaşanan katliamları doğru dürüst kınamamıştır. Dünyadaki bu sessizlik aynı zamanda bölgedeki dengelerin ne kadar insanlık dışı gelişmelerin üzerine oturduğunu göstermek açısından önemli.

PARÇALI DÜŞÜNME MANTIĞINI AŞMAK LAZIM

Kürtler arasındaki dengelerden derken neyi kastediyorsunuz?

 KDP ile PKK arasındaki dengeler olsun, KDP ile PYD olsun, PYD ile diğer Kürt örgütleriyle dengeler olsun, bir bütün olarak bakarsanız da Rojava’daki Kürtler ile Irak’taki Kürtler arasındaki dengeleri kastediyorum. Eğer doğruysa birkaç gün önce Avrupa’dan gelen silahların sadece KDP’ye verileceği PYD’ye verilemeyeceği hususu işte tam da bu dengelerin konusudur . Silah bende olunca iktidar da benim olur mantığı aynı zamanda Kürtlerin parçalı düşündüğü, örgütsel düşündüğü ve Kürt halkını düşünmediği anlamında da yorumlamak gerektiğini düşünüyorum.

IŞİD’in katliamlarından kurtulan Êzidi Kürtler, kendilerini kurtaranın PKK ve PYD olduğunu beyan etmelerine ve IŞİD çetelerine karşı savaşanın PKK ile PYD güçleri olduğunu açıkça söylemelerine rağmen neden bu gerçek görmezden geliniyor?

Kürdistan’ın bir parçası benim olsun, şu parçası da benim olsun, ama diğerleri girmesin, burada faaliyet göstermesin diye düşündüğünüzde ister istemez böyle hatalı siyasetlere yol açar. O anlamda Kürdistanî düşünmenin yararlarına değindim. İkinci yanı ise günlük polemikleri ben de okuyorum ve Güney Kürdistan, özellikle KDP medyasına baktığınız zaman, PKK ile PYD’yi suçlarken, Peşmergelerin kaçtığını kabul etmiyor. Barzani eğer peşmergeleri görevden almışsa, o zaman onların görevlerini ihmal ederek kaçtıklarını da kabul etmiş oluyor. Ama bu gerçeğe rağmen bir bakıyorsun KDP’ye yakın medya bunu kabul etmiyor, tersine suçu PKK ve PYD’nin üzerine yüklüyorlar. Diğer taraftaki medyaya bakarsanız ise sadece PKK ile PYD’yi ön plana çıkaran haberleri görüyorsunuz. Ama onun dışında geri kalan haberleri yayınlamıyorlar. Son zamanlarda Güney Kürdistan’daki medya PKK’nin Maxmur ile Şengal’de yaptığı direnişi ve Kürtlerin bir araya gelerek IŞİD’i püskürttüklerini itiraf ederken, bazı televizyonlar ise yine karalama kampanyaları başlatıyorlar. Ben bunu bir iktidar ve rekabet mantığı, parçalı düşünme mantığı olarak kabul ediyorum.

HAYAT BİR ARAYA GETİRMİŞKEN…

ABD, Avrupa, İran gibi kilit ülkelerin silah verme konusunda peşmergeleri muhatap almasını nasıl okumalı?

Bütün devletler kendilerine yakın örgütleri veya ideolojileri desteklemeyi tercih ederler. O örgütler devletleşmiş olmasalar da devletleşmiş gibi muhatap alırlar. PKK veya PYD malum hala Avrupa Birliği’nin terör listesindeyse bu devletlerin gerek Türkiye’nin etkisinde kalarak, gerek kendi çıkarları icabı PKK’ye değil de KDP’ye silah, para, lojistik, uzman yardımı yapmaları, kendi mantıkları açısından kabullenilebilir olmasa da anlaşılabilir.

Kürtler eğer bir bütün olarak kazanım elde etmek istiyorlarsa, bütün parçaların faydalarını gözeten ve bütün parçaların ortak taleplerini ve siyasetini meydana getiren bir zeminde, bir platformda buluşmaları lazım. Aksi takdirde, “Bunlar gitsin de ben yerimde dururum” mantığıyla kimsenin başarılı olacağını zannetmiyorum. Kürtlerin ortak bir diplomasisi, ortak bir askeri birliği ve ortak bir siyaset gütmeleri gerek. Hayat Kürtleri bir araya getiriyor, bir olmalarını zorluyor, ama Kürtler bütün bu gerçekliğe rağmen birbirlerinden kopmayı, birbirine atıp tutmayı ya da birbirlerine ayak oyunları yapmayı tercih ediyorlar. Bu da çok kötü bir durumdur. / Firatnews

Güncelleme Tarihi: 29 Ağustos 2014, 15:53
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER