KCK'nin mektupları Öcalan'a verilmedi

Hükümetin BDP heyetine müdahalesinin ardından KCK’nin mektubunu da PKK lideri Abdullah Öcalan'a iletmediği ortaya çıktı.

KCK'nin mektupları Öcalan'a verilmedi

Pervin Buldan, Öcalan’la yaptıkları toplantıyı Özgür Gündem gazetesine değerlendirdi. Öcalan’ın ‘Artık derin müzakere aşamasına geçilmeli’ vurgusunu aktaran Buldan, BDP heyetine müdahalenin ardından yeni bir bilgi verdi. Buldan, KCK’nin Öcalan’a yazdığı mektubun İmralı’ya iletilmediğini söyledi

MEKTUPLAR DA MI VETO YEDİ?

Hükümetin BDP heyetine müdahalesinin ardından KCK’nin mektubunu da İmralı’ya iletmediği ortaya çıktı. Pervin Buldan, “Kandil’in Sayın Öcalan’a iletilmek üzere yazdığı mektupların Adalet Bakanlığı aracılığıyla İmralı’ya iletilmesini istemiştik. Görüşmede öğrendik ki mektup Sayın Öcalan’a hala verilmemiş” dedi

HÜKÜMET TARİHİ HATA YAPMASIN

Buldan, “Toplantı biterken ben tekrar görüşür müyüz dedim. ‘Umarım görüşürüz. Umarım devlet ve hükümet böyle bir tarihi hata yapmaz’ dedi. Son sözleri bu oldu” dedi. “Sayın Öcalan sürecin ilerlemesini istiyor” diyen Buldan, Öcalan’ın “derin müzakere zorunludur” dediğini aktardı

 
Kandil’in mektupları verilmedi

Türkiye kamuoyu, çözüm süreci konusunda KCK Genel Başkanı Sayın Abdullah Öcalan’ın değerlendirmelerine gözlerini çevirmiş durumda. En son Başbakan’ın “İpler kopar” açıklamasıyla sürecin ciddi bir risk altında olduğu ortaya çıkmış oldu. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın heyetten çıkarılmasının ardından KCK’nin Öcalan’a gönderdiği mektupların da İmralı’ya ulaşmadığı ortaya çıktı. Süreci başlatan ve yürüten Öcalan’la görüşen BDP heyetinde yer alan Pervin Buldan ve İdris Baluken, Öcalan’ın süreç değerlendirmelerini aktardı. İlk bölümde Pervin Buldan’ın izlenimlerine, yarınki bölümde ise ilk defa Öcalan’la görüşen Baluken’in değerlendirmelerine yer veriyoruz. İşte Buldan’ın toplantı izlenimleri...
 

- Sayın Öcalan’la çok önemli bir toplantı yaptınız. Kamuoyu merakla Sayın Öcalan’ın değerlendirmelerini bekliyordu. Toplantı nasıl geçti ve Sayın Öcalan sürece ilişkin nasıl bir değerlendirme yaptı?

Sayın Öcalan, toplantıya girdiğimiz anda “Bu toplantı çok önemli bir toplantı” dedi. “Newroz sürecinde yaptığımız toplantıyla eşdeğer bir toplantı. Newroz sürecinde de yapacağımız açıklamayı, yayınlayacağımız deklarasyonu kamuoyu nasıl bekliyorduysa bugün yapacağımız açıklamayı da, vereceğimiz mesajı da aynı derecede kamuoyu bekliyor” diye de ifade etti. Aslında Sayın Öcalan gündemini belirlemişti. “Bugün yapacağımız toplantının gündemini genel olarak belirledim. Birkaç konu üzerinde sadece duracağım” dedi.

Bu konulardan biri tabii ki süreç. Geçen görüşmemizde yeni bir formattan bahsetmişti. “Ne yazık ki henüz bu formatı pratik bir mekanizmaya oturtamadık, geliştiremedik” dedi. “Derinlikli bir müzakere sürecine geçilmeli, sorun buradan kaynaklanıyor” dedi. “Çünkü biz bu formatı başlatırken, hükümetin de adım atmasını bekliyorduk. Bunun çağrısını yaptık, bunun mesajını verdik ama hükümet hiçbir şekilde adım atmadı. Tabii ki biz barışı aslında devletle yapıyoruz. Dolayısıyla devletle yapacağımız barış önemlidir ama devletle yapacağımız barışa hükümetin de katkı sunması gerekiyor. Tek başına devletle barış olmaz” dedi.

Sürece ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Günahıyla sevabıyla bir yıllık süreci geride bıraktık. Ama bu bir yıllık süreçte yasal hiçbir zemin hazırlanmadı. Gerillanın dağdan inmesini konuşuyoruz, silahların bırakılmasını konuşuyoruz ama bu insanlar silahlarını bıraktıktan sonra nereye gelecek, nasıl gelecekler. Bunun hiçbir yasal zemini yok. Bunun yasal zemini oluşturulmadı, sıkıntı burada aslında. Tabii ki bu sürecin en büyük kazanımı ölümlerin durdurulması. Ama bu demokratik çözümü sağlamak için yeterli değil.”

- Sayın Öcalan ne tür adımların atılmasını bekliyor?

Sayın Öcalan süreci bırakmak istemiyor, ilerlemesini istiyor. Pratik adım atılmadığı için de zorlanıyor. İçeride rehin durumundayken ve çok kısıtlı iletişim imkanları varken ne kadar isterse istesin istediği katkıyı yapamaz. O nedenle “Tarihi çağrımı yineliyorum” dedi ve “40 yıllık bir savaşı bitiriyoruz. Bu 40 yıllık savaşı bitirirken dağdan gelecek insanlar için yasal zeminin oluşturulması lazım” ifadelerini kullandı. Habur örneğini verdi. “İşte insanlar geldi, aldılar onları içeriye tıktılar. Diyelim ben bugün çağrı yapayım, bir grup insan silahını bırakıp gelsin. O insanlar geldikten sonra girdikleri ilk karakolda ya öldürülürler ya da tutuklanırlar. Ama bana yasal zemin hazırlasınlar, bugün bu saatte bu insanları dağdan indiririm. Buna gücüm var. Ama siyaset kanalları kapalıyken, yasal zemin oluşmamışken, bu insanları dağdan indiremem. Hükümetin elini çabuk tutması, adım atması gerekir” vurgusu yaptı. Süreç konusunda hayal kırıklığı yaşanmaması için derin müzakerenin zorunlu olduğunu, umudunu korumak istediğini söyledi.

- Sürece yönelik çözüm karşıtı güçlerin müdahaleleri konusunda ne düşünüyor?

Mandela örneğini verdi. Güney Afrika’daki müzakere süreciyle Türkiye’deki sürecin çok benzer olduğunu söyledi. “Ülkeler, süreçler çok benziyor” dedi. “Orada da derinleşmiş savaşı bitirmek için Mandela’yı serbest bıraktılar. Türkiye’de de benzer bir gelişmenin yaşanmasının önünde en büyük engel paralel devlettir” dedi. Türkiye’de gelişen bütün barış süreçlerinde paralel devlet devreye girmiş, süreci akamete uğratmıştır. Bu süreçte de paralel devlet devreye girmek istiyor. Cizre’deki pazarın yakılması olayını örnek verdi. “Bu bir paralel devlet müdahalesidir, provokatiftir, süreci bozmaya yöneliktir” dedi. Yine Gülsuyu örneğini verdi. Sistem bir yandan oraya çeteler aracılığıyla uyuşturucu veriyor bir yandan da bunu bahane ederek baskılar ve operasyonlar yapıyor. Ve oradaki insanları kurtarıyormuş gibi bir izlenim veriyor. Bu mekanizma Lice’de de uygulanıyor. Bir yandan bağımlı kılıyor bir yandan da kurtarıyor görüntüsü veriyor. Yine bu operasyonlarda köylülere eziyet ediliyor, işkence yapılıyor dedi. Paralel devlet uygulamaları üzerinde uzun uzun durdu. Geçmişten örnekler verdi. 90’larda yaşanan birçok vahşette bunların izi var dedi. Savaş Buldan örneğini, yine yakın süreçte yaşanan Sakine örneğini verdi.

- Demokratik İslam Konferansı toplanmasını istedi. Bunu açtı mı?

Sayın Öcalan, El Kaide, El Nusra gibi yapıların uyguladıkları vahşetin İslam’a ihanet oduğunu kaydetti. Bu nedenle, Diyarbakır’da gerçek Müslümanların, bölgedeki din alimlerinin, imamların, Hz. Muhammed’in yolunda gidenlerin Hz. Muhammed’in Medine Şurası’nı örnek alarak, Demokratik İslam Konferansı yapması gerektiğini söyledi. Bu Şura’da kurumlaşma kararları alınmalı, bu İslam’a ihanet içindeki yapılara set çekilmelidir, dedi. Böyle bir konferansı çok önemsediğini söyledi ve acilen yapılması gerektiğini belirtti.

- Halka yönelik, Kürt kurumlarına yönelik mesajı oldu mu?

Kendisinin son savunmada genişçe açımladığı 8 boyuttan bahsetti. Kürt sorununun ancak bu şekilde çözüleceğine inanıyorum dedi. Hem KCK hem Kürtler bu 8 boyutu hayata geçirirlerse sorun çözüme kavuşmuş olur dedi. 5. savunmamda var, herkesin bunu okuması, gündemine alması lazım dedi. AKP’den beklemek çok yanılgılı bir durumdur, görüyorsunuz işte vermiyorlar dedi. Siz kendi imkanlarınızla, mücadelenizle bu 8 maddeyi hayata geçirerek kurtuluşu başarabilirsiniz dedi. Arkamızda çok büyük bir halk hareketi var. Mücadele ederek ve kendi imkanlarımızla haklarımızı alacağız. Türkiye böyle demokratikleşecek. Çözüm formülü örgütlülük ve mücadele dedi.

Tüm halkımıza selamları vardı ve halkımızın bayramını kutladı. Cezaevinden çok yoğun mektup aldığını söyledi. Özellikle kadınlardan. Gebze, Şakran ve Batman cezaevindeki kadın arkadaşlara çok özel selamlar söyledi. Yine Bingöl halkına özel selamları vardı. DÖKH ve Kandil’deki kadınlara selamları vardı.


Umarım devlet ve hükümet tarihi bir hata yapmaz

- Sayın Öcalan’ın iletişim kanalları konusunda bir değişiklik var mı?

Biliyorsunuz bir önceki görüşmeden sonra Kandil’e girmiştik. Kandil’in Sayın Öcalan’a iletilmek üzere verdiği mektupları biz Adalet Bakanlığı aracılığıyla İmralı’ya iletilmesini istemiştik. Zaten mektuplar bu yolla iletiliyor. Fakat bu görüşmede öğrendik ki Kandil’in mektupları hala Sayın Öcalan’a verilmemiş. Devlet ve hükümete daha önce illettiği üç önerinin yer aldığı mektuba da hala yanıt verilmemiş. Biliyorsunuz bu üç talep kendi koşullarına ilişkin bir yasal düzenleme, demokratik siyaset kanallarının açılması ve güvenceye alınması ve bir hakem heyetinin süreçte aktif rol oynamasını içeriyordu.

Yine kamuoyunun bildiği gibi Sayın Öcalan’ın iletişim kanalları çok sınırlı. Bir kardeşinin yaptığı ziyaretler, bir de BDP heyetinin görüşmeleriyle sınırlı. Bunun çok büyük bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Zaten kısıtlı olan iletişim kanallarını daha da kısıtlamak, mektupları vermemek süreç için risk oluşturuyor. Yine Eşbaşkanımız Sayın Demirtaş’ın heyetten çıkarılması konusunda Sayın Öcalan yine bir müdahale oldu şeklinde değerlendirdi. İnşallah bunları aşarız dedi. Hem Ahmet beye hem Sırrı Süreyya Önder’e hem de Selahattin beye yönelik vetoları aşacağımızı tahmin ediyorum dedi. Toplantı biterken ben tekrar görüşür müyüz dedim. “Umarım görüşürüz. Umarım devlet ve hükümet böyle bir tarihi hata yapmaz” dedi. Son sözleri bu oldu.

Şunu ifade etmek istiyorum ki, eğer Sayın Öcalan’la görüşmeler sona ererse bu sürecin Sayın Başkakan tarafından bitirildiği anlamına gelir. Sayın Öcalan’la kısıtlı olan iletişim kanallarının tamamen kapanması demek, sürecin hükümet eliyle sonu anlamına gelir. / Özgür Gündem

Güncelleme Tarihi: 18 Ekim 2013, 14:13
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER