Yıldırım 'İmralı Günleri'ni anlattı

PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 17 yıldır ağır tecrit altında tutulduğu İmralı'da 9 gün kalan Mehmet Sait Yıldırım, o günleri ilk kez anlattı.

Yıldırım 'İmralı Günleri'ni anlattı
PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 17 yıldır ağır tecrit altında tutulduğu İmralı'da 9 gün kalan Mehmet Sait Yıldırım, o günleri ilk kez anlattı. "İmralı bir cehennemdir ve aynı zamanda da bir cennettir" diyen Yıldırım, "Fırtına gibi girdi içeri" dediği Öcalan'ın ilk sözünün, "Kral Arthur'un şövalyeleriyle toplandığı masaya benziyor. Hiyerarşisizdir yuvarlak masa, bizim anlayışımıza da uygundur" şeklinde olduğunu aktardı. Son görüşmeyi Erdoğan'ın "Yok" dediği masada Öcalan'la baş başa yaptıklarını ifade eden Yıldırım, Öcalan'ın tecridi öngören sözlerini şöyle paylaştı: "Erdoğan süreci bitirdi. Seçime kadar artık hiçbir gelişme olmaz. Buraya da yönelim olabilir." 

PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 17 yıldır esaret altında tutulduğu İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi'nde 9 gün kalan Mehmet Sait Yıldırım, Öcalan ve İmralı'yı ilk kez DİHA'ya anlattı. 21 yıldır tutsak olan ve şuan Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde kalan Yıldırım, "İmralı Adası ve İmralı Cezaevi nedir" sorusuna çok kısa ve öz bir yanıt verdi: "İmralı bir cehennemdir ve aynı zamanda da bir cennettir." 

İmralı cehennemdir, çünkü…

"Cehennemdir, çünkü mevcut İmralı işkence sisteminin bir benzeri daha ne tarihte ne de günümüz dünyasında vardır" diyen Yıldırım, adada koşulların ne denli ağır ve dayanılmaz olduğunu Adalet Bakanlığı yetkililerinin kendisine söylediği sözlerle dikkat çekti. Yıldırım, adaya gittiği ikinci gününde sağlık dosyasından bazı raporlarını fark eden Adalet Bakanlığı yetkililerinin kendisine hep şu sözleri tekrarladığını aktardı: "Burası İmralı Adası, denizin ortasındadır. Yaz geldiğinde nemden nefes dahi alamazsın, sen buranın koşullarına dayanamazsın."

İmralı cennettir, çünkü…

Yıldırım, "İmralı bir cennettir, çünkü" dedi ve ekledi: "Önder Apo kendi bağımsız, özgür kişiliği, görkemli duruşu ve direnişi, büyük yoğunlaşma ve düşünce gücü ile İmralı cehennemini cennete dönüştürmüştür. Bu yönüyle de İmralı mevcut dünyamızın Dilmun'u, özlenesi cennetidir. Önder Apo'nun yakından bildiğimiz o heybetli duruşu ve özgür ruhuyla o ölümcül ve karanlık mekânı nasıl dünyanın en özenir ortamı haline getirdiğini bizzat gördüm, yaşadım ve tanık oldum. Gerçek anlamda özgürleşmiş bir ruh ve kişiliğin, halkı ve bütün insanlık için düşünen bir beyin ve çarpan bir yüreğin İmralı cehenneminde dahi asla tutsaklaştırılamayacağını gözlerimle gördüm ve iliklerimde hissettim."

'Sekretarya' İmralı yolunda 

Öcalan'ın büyük çabası sonucu 2013'te başlatılan "çözüm süreci"nin önemli bir parçası olan ancak bir yılı aşkın bir beklemeden sonra pratikleştirilen "sekretarya görevi" görecek 5 kişilik grubun içinde yer alan Yıldırım, bulunduğu Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nden Mart ayı ortalarında Bursa H Tipi Cezaevi'ne getirildiğini söyledi. Burada İmralı'ya gidecek sekretaryanın diğer üyeleri Çetin Arkaş, Nasrullah Kuran, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş ile bir araya geldiklerini kaydeden Yıldırım, buradan adaya gidişlerini şöyle anlattı: "Bir gece yarısı saat 24.00 civarında ringle Mudanya iskelesine getirildik. Oradan da yağmurlu ve fırtınalı bir havada kosterle İmralı Adası'na hareket ettik. 17 Mart sabahı saat 04.00 sıralarında adaya vardık. Önce askeri kontrol noktasından, sonra cezaevi girişinin rutin kontrolünden geçerek, herhangi bir sorun ve sıkıntı yaşanmadan içeri geçtik. İskeleden o şafak vakti İmralı'ya adım attığımız andan itibaren kendini Başkan'ın arasında, etki alanında hissetmenin tarifsiz heyecanı ve sevinci tüm benliğimizi sarmıştı."

'Fırtına gibi girdi içeri'

Yıldırım ve sekretaryanın diğer üyeleri, adaya geldikten bir gün sonra 18 Mart'ta Öcalan ile görüştü. Yıldırım, o anı şöyle vurguladı: "Sohbet odası denilen, ortasında büyükçe bir yuvarlak masa ve etrafında sandalyeler bulunan orta büyüklükteki bir salonda Önderliği bekliyorduk. Çok geçmeden açık kapıdan o girmeden sesini duyduk. Ve ardından her zamanki tarzıyla fırtına gibi girdi içeri."

İlk sözü yuvarlak masaya dair oldu 

Yıldırım, ilk teması ve sözleri şöyle kaydetti: "'Ha geldiniz mi' dedi gülümseyerek ve teker teker her birimizi öptü, sarıldık. Sonra 'Buyurun, oturalım' dedi. Yuvarlak masanın etrafına önce o, ardından bizler de oturduk. O'nu en son yaklaşık çeyrek yüzyıl kadar önce, 1992 yılında görmüştüm. Öteden bilinen sinüzit akıntıları dışında ciddi bir sağlık problemi yoktu. Fiziki görünüşünde saç, sakal ve bıyıkların beyazlaşması dışında bir fark yoktu. Hareket tarzı, yoğunlaşma temposu, ses tonu ve keskin bakışlarıyla aynı heybeti ve görkemli duruşu, sevecen sıcaklığı yerli yerindeydi. İlk sözleri oturduğumuz yuvarlak masa hakkında oldu. Gülerek 'Kral Arthur'un şövalyeleriyle toplandığı masaya benziyor' dedi. Ve şunları da ekledi: 'Hiyerarşisizdir yuvarlak masa, bizim anlayışımıza da uygundur.' Sonra arkadaşların sırasıyla kendilerini tanıtmasını istedi ve böylece tanışma faslıyla ilk sohbetimize başlamış olduk."

'Bu Newroz önemli'

28 Şubat'ta deklare edilen Dolmabahçe Mutabakatı'ndan sonra gözlerin çevrildiği Öcalan'ın mesajının okunacağı 21 Mart Diyarbakır Newroz'undan bir gün önce Öcalan'la sabah 1 saat sohbet etkinliğinde, öğleden sonra da 1 saat spor aktivitesinde bir araya geldiklerini söyleyen Yıldırım, Newroz'dan iki gün önce adaya gelen HDP ve devlet heyetinin Öcalan'ın Newroz'da okunacak mektubunu alarak döndüğünü ve bu nedenle o gün Öcalan ile görüşemediklerini belirtti. Sohbette Öcalan'ın "Heyetteki arkadaşlar sizlerle de görüşmek istedi, ama bakanlıktan izin almadan geldikleri için buradaki görevliler görüştüremediler" dediğini aktaran Yıldırım, öğleden sonraki buluşmayı şöyle anlattı: "Öğleden sonraki spor etkiliğinde, önce bir voleybol maçı yaptık, sonra kalan yarım saatlik zamanda da Önderliği ortamıza alarak volta atıp tadına doyum olmaz bir sohbete başladık. Zaman dolup ayrılacağımız an geldiğinde 'Başkanım, yarın Newroz, Newroz Bayramınızı şimdiden kutluyoruz' dedik. 'Oldu, bu Newroz önemlidir, yarın konuşuruz bunları' dedi ve 'Yarın mektubumun içeriğini TV'den de izlersiniz' diye de ekleyerek odasına dönmek üzere el sallayıp ayrıldı sahadan." 

Güneş doğdu, bütün gölgeler yere serildi!

Yıldırım, Öcalan'ın o gün spor eşofmanlarının üzerinde gri ve uzunca kolsuz bir hırka giydiğini belirterek, "Elle örülmüş bu mütevazı hırkası ile tam da dervişane bir Bilge görünümündeydi" dedi. 21 Mart günü hücresinde sabırsızlıkla Öcalan'ın okunacak mesajını beklediğini söyleyen Yıldırım, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Denizli mitinginin, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun İstanbul'da resmi Newroz kutlaması etkinliğinin ve MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin Ankara'da parti kongresinin o an tüm televizyon kanallarında canlı verildiğini hatırlatarak, şöyle dedi: "Amed Newroz alanında, mektubun okunacağı anons edilir edilmez, bütün haber kanallarının canlı yayın kameraları İstanbul, Ankara ve Denizli'yi bırakıp Amed'e döndü. İşte dedim kendi kendime: Güneş doğdu, bütün gölgeler yere serildi! Ne de olsa hücremde tek başımaydım, sevinç gözyaşlarını engellemeye veya saklamaya hiç gerek yoktu." 

Öcalan ile bir araya gelme koşulları 

Öcalan ile bir araya gelme koşullarının, haftada beş kez birer saat olmak üzere toplam beş saatle sınırlı olduğunu ifade eden Yıldırım, "Bunlardan üçü, salonda sohbet etkinliği, ikisi de üstü açık bir havalandırmada sportif aktivite adı altında yapılıyordu. Kuşkusuz bu koşullarda sekretarya işleri gibi bir faaliyet yürütmek mümkün değildi. Bunu Önderlik de ilk görüşmemizde dile getirdi ve konuyu devlet heyetiyle görüşmede ele alacağını belirtti. Zaten yeniden devreye konulan tecrit uygulamaları nedeniyle 5 Nisan'dan beri görüşmeler kesildiğinden koşullarda herhangi bir değişiklik olmamıştır" dedi.

Öcalan: Erdoğan süreci bitirdi

Yıldırım, şuan var olan tecrit durumunun Öcalan tarafından öngörüldüğünü vurguladı. "Bu tecrit durumunu Önder Apo, Newroz sürecinde Erdoğan'ın bilinen olumsuz çıkışları olduğunda anında öngörmüş ve bizlere söylemişti" diyen Yıldırım, Öcalan'ın kendilerini şu sözlerle uyardığına dikkat çekti: "Erdoğan süreci bitirdi. Seçime kadar artık hiçbir gelişme olmaz. Buraya da yönelim olabilir." Yıldırım, şöyle devam etti: "Zaten mevcut haliyle yapılan görüşmeleri artık kabul etmeyeceğini, böyle gelmeleri halinde tavır koyup reddedeceğini, müzakere aşamasına geçilmeden bu şekilde görüşmelerin bir sonuç vermediği için anlam da ifade etmediğini vurgulamıştı."

Öcalan için iki önemli konu 

O günlerde Öcalan'ın dikkatle takip ettiği ve çok önem verdiği iki konunun olduğunun altını çizen Yıldırım, şunları söyledi: "Bunlardan biri 7 Haziran seçimleri, diğeri de Rojava savaşıydı. Bu konulardaki tüm haber ve gelişmeleri radyomuz ile TV kanallarından izliyor ve Başkan'a aktarıyorduk. Seçimlerde barajı aşmamızın önemli olduğunu belirtiyor, rahatlıkla aşabileceğimize de inanıyordu. Hatta iyi bir çalışma yürütülürse yüzde 15'i bile bulabileceğimizi söylüyordu. O dönemde yapılan araştırma ve anket sonuçlarını aktardığımızda dikkatle dinliyor, ama 'Bunlara inanmayın, çoğu manipülasyon amaçlıdır, buldukları gerçek sonuçlar bu değildir, bilerek yüzde 10'un altında gösterip barajı aşabileceğimiz umudunu kırmak, zayıflatmak istiyorlar' diyordu."

Gün gün Rojava savaşını takip ediyor 

Öcalan'ın gün gün Rojava savaşını takip ettiğini vurgulayan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: "Özellikle radyo haberlerini en ince ayrıntılarıyla aktarıyorduk. O günlerde Kobanê merkezi çetelerden kurtarılmış, köyleri peyderpey kurtarılıyordu. Diğer yandan Cezire Kantonu'ndaki YPG-YPJ güçleri de batıya Girê Spî'ye doğru ilerlemeye çalışıyordu. Önderlik o coğrafyayı çok iyi bildiğinden alanı bilen arkadaşlara ayrıntılı sorular sorup bilgi almak istiyordu. Örneğin 'Bir gün Kobanê'nin doğusunda güçler ne kadar ilerledi, hangi köyler kurtarıldı, filan suya ulaşmalarına ne kadar kaldı, Rakka-Til Ebyad yoluna varmaya kaç kilometre kaldı, Cezire ve Kobanê kantonlarının güçleri ne zaman kavuşup birlikte Til Ebyad'ı kuşatabilir' gibi sorularla gelişmeleri anı anına izliyordu. Girê Spî'nin alınması ve iki kantonun birleşmesinin hayati önemde olduğunu vurguluyordu."

Her iki konuda da Öcalan'ın öngördüğü ve arzuladığı doğrultuda başarının elde edildiğini söyleyen Yıldırım, "Öyle inanıyorum ki, bu gelişmelerden sonra, Önder APO artık eski tarzda yürütülen oyalayıcı ve sonuçsuz görüşmeleri kabul etmeyecek; izleme heyeti ve sekretaryasıyla kayıtlı ve resmi müzakere biçiminde olmazsa görüşmenin bir anlamı olmayacağını vurgulayacaktır" dedi. 

Rüya gibi bir serüven 

İmralı'daki günlerini "Benim ada serüvenim" sözüyle tanımlayan Yıldırım, "17-25 Mart günlerini kapsayan dokuz günlük çok kısa süren rüya gibi bir serüven oldu. Başkan Apo'yla 4'ü sohbet, 2'si spor etkinliği olmak üzere toplam 6 kez ve 6 saat bir araya gelme şansına eriştim. Ayrılacağım gün de yarım saat kadar baş başa görüşüp vedalaşma imkânım oldu" diye kaydetti. 

Son görüşme Erdoğan'ın 'Yok' dediği masada oldu 

İmralı Heyeti'nin en son görüşme yaptığı 5 Nisan'dan önce 25 Mart'ta Bolu F Tipi Cezaevi'ne sevki çıkan Yıldırım, "O gün sevkimin çıktığını söylediklerinde dünya başıma yıkıldı adeta" dedi ve Öcalan ile baş başa yaptığı son görüşmeyi şöyle aktardı: "Vedalaşmak üzere beni Önderlikle bir süre görüştüreceklerini söylediler. Ve son birkaç aydır yapılan üst kattaki salonun hizmete açılışından önce heyetlerle görüşmelerin yapıldığı alt kattaki eski salonda, Tayyip Erdoğan'ın 'Yok' dediği masada Başkan'la bir yarım saat kadar görüştük. O da çok öfkeliydi. 2009'da Kandil'deki barış grubuyla gelen Hawar (Lütfi Taş) arkadaş, kısa bir süre önce Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde kalp krizi geçirerek şehit düşmüştü. Başkan bu duruma da çok kızmıştı zaten. Sağlık gerekçesiyle adadan Bolu F Tipi'ne götürülmeme de kızıyor, 'Hastaysa neden tedavi için bırakmıyorsunuz' diye soruyordu. Öfkesi biraz dindikten sonra bu kez beni teselli etmeye başladı."

'Sağ kolunu havaya kaldırıp el salladı'

Yıldırım, Öcalan'dan ayrıldığı anı şöyle özetledi: "Duygular gemi azıya almıştı. Başkan'ın karşısında ağlamamak için kendimi müthiş zorlayarak güçlükle bunu başarabildim. Sonra sarılıp vedalaşarak ayrıldık. O kendi kaldığı bölüme giden koridora yönelirken, ben de geri geri bakarak dış salona doğru görevlilerle beraber yürüyordum. Kapıya geldiğimde tekrar dönüp baktığımda, o sevgili yüce insan bir an durup geriye döndü. Uzaktan benim de dönüp baktığımı görünce sağ kolunu havaya kaldırıp el salladı. Gülümsüyor gibiydi. O tablo beynimde öylece dondu ve yer etti. Ölünceye kadar da öyle duracak."

'9 gün 60 yıllık ömrümün en mutlu günleriydi'

Yıldırım, İmralı'dan ayrılırkenki duygularını da şu sözlerle ifade etti: "Düşünüyordum yolda. İmralı'da geçirdiğim dokuz gün, altmış yıllık ömrümün en anlamlı, en huzurlu ve en mutlu günleriydi. Bundan zerre kadar kuşkum yoktu. Başkan Apo'nun, o artık ak saçlı olan Bilge'nin yanında kendimi gerçekten cennette hissetmiştim. Şu anda ise tam tamına cennetten kovulmuş gibi bir duyguyu yaşıyordum. Kostere binmeden önce iskelede dönüp Ada'ya son kez uzun uzun baktım. Ve o an içimden dedim ki: Herhalde Adem de cennetten kovulurken böyle bir ruh hali içindeydi." / Firatnews
Güncelleme Tarihi: 31 Temmuz 2015, 14:43
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER