Cemil Bayık'tan Selahattin Demirtaş'a destek çağrısı

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, Türkiye tarihinde ilk kez bir siyasetçinin Kürt kimliğiyle Cumhurbaşkanlığına aday olduğunu ifade ederek Selahattin Demirtaş’ın alacağı yüksek bir oy oranının Türkiye’nin kaderini değiştireceğini belirtti.

Cemil Bayık'tan Selahattin Demirtaş'a destek çağrısı
 KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, Türkiye tarihinde ilk kez bir siyasetçinin Kürt kimliğiyle Cumhurbaşkanlığına aday olduğunu ifade ederek Selahattin Demirtaş’ın alacağı yüksek bir oy oranının Türkiye’nin kaderini değiştireceğini belirtti. Bayık tüm demokrasi güçlerine Demirtaş’ın yanında yer alma çağrısında bulundu.


Bayık Sterk TV’de yayınlanan röportajında Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini, bu seçimlerin Kürtler ve demokrasi güçleri açısından önemini değerlendirdi.

Sayın Bayık, seçimlere az bir süre kaldı. Bir haftan az bir süre var. Bu seçimin Cumhurbaşkanlığı seçimini aşan daha farklı anlamları da olan bir mahiyete büründü. Siz Kürt Özgürlük Hareketi olarak Cumhurbaşkanlığı seçimini nasıl ele alıyorsunuz?

Sorunuzu cevaplamadan önce biliyorsunuz Lice’de bir tanker kazası gerçekleşmişti. Son bilgilere göre 26 insanımızın öldüğü belirtildiği. Bunun için ölen insanlarımızın ailelerine, yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Yine yaralı olan insanlarımıza acil şifalar diliyorum. Kürdistan halkının ve bu ailelerin başı sağ olsun diyorum.

Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimi giderek önem kazanıyor. Geçmişte de Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılmıştı. Ama hiçbir seçim bugünkü seçim kadar önem kazanmamıştı. Çünkü Türkiye tarihinde ilk kez halkın oyuyla seçilen bir Cumhurbaşkanı seçilmiş olacak. Bundan önce çünkü parlamentolar seçiyordu ve ya darbeler seçiyordu. Bu açıdan önemli. Bir de şu anda Ortadoğu’nun içinden geçtiği dönem dikkate alınırsa bu açından da bu Cumhurbaşkanlığı seçimi önem kazanıyor.

Üç aday seçime girmiş durumda. Fakat iki aday birbirine benzeyen adaylar. Ve devleti esas alan adaylar. Üçüncü aday bunların dışındaki bir aday, Selahattin Demirtaş. Sayın Selahattin Demirtaş devletin seçmek istediği bir Cumhurbaşkanı adayı değil. Daha çok tabanın, ezilenlerin, halkların, kültürlerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin kısaca kapitalist moderniteden zarar gören bütün insanların adayı biçiminde ortaya çıkıyor. Bunu çeşitli kesimlerin açıklamalarında insan rahatlıkla görebiliyor. Yani tabanın, halkın görmek istediği,  seçmek istediği bir Cumhurbaşkanı adayı biçiminde ortaya çıkıyor. Ki Türkiye’nin de böyle bir Cumhurbaşkanına ihtiyacı var. İster Türkiye’nin sorunları, ister bölgenin sorunları dikkate alındığında Türkiye çok önemli bir yeri kapsıyor Ortadoğu’da. Bu açıdan bir demokrasi eğiliminin Türkiye’de güçlenmesi, bunun Cumhurbaşkanlığına kadar kendisini yansıtması, hem Türkiye’nin sorunlarının çözümü açısından, hem Ortadoğu’nun sorunlarının çözümü açısından oldukça hizmet edebilir. Eğer Selahattin Demirtaş’ın dışındaki adaylardan biri Cumhurbaşkanı adayı olursa bu Türkiye’de herhangi bir zihniyet değişikliğine yol açmayacak. Dolayısıyla Türkiye’nin hem Türkiye içindeki halklara yönelik izlediği politikalarda bir değişiklik pek gerçekleşmeyecek, hem de Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik izlediği hegemonya politikasında da bir değişiklik olmayacak. Şu andaki zaten Başbakan Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor. Başbakanken yürüttüğü politikalar ve Türkiye ve Ortadoğu’da. Özellikle somut olarak Suriye ve Irak’ta yürüttüğü politikalar var. Bu politikaları Cumhurbaşkanı seçilirse de sürdüreceğini zaten açıkça söylüyor. Yani Tayyip Erdoğan giderek kişisel bir diktatörlüğe doğru adımını atıyor. Cumhurbaşkanlığına seçilirse bu daha da pekişecektir. Bu Türkiye’de demokratikleşmenin gelişmesine, özgürlüklerin gelişmesine, Kürt sorunu başta olmak üzere Alevi sorununun , Müslümanların sorunlarının, yine emekçi ve sosyalistlerin sorunlarının çözümüne hizmet etmeyecektir. Hatta belki de bunlar için daha tehlikeli gelişmelere yol açabilecektir. Ekmelettin İhsanoğlu eğer Cumhurbaşkanı seçilirse ki pek şansı yok gibi. Diyelim ki seçildi. Yani Tayyip Erdoğan’dan farklı hangi politikalar izlemeyecek.

Ekmelettin İhsanoğlu için statükonun adayı şeklinde değerlendirmeler var. Siz bu değerlendirme için ne diyorsunuz?

Zaten iki aday da statükonun adamıdır. Yani onu başta belirttim. Sistem içerisinde statükoyu korumak isteyen kişilerin Cumhurbaşkanı yapılmasını ifade ediyor. Yani statükoyu esas almayan, devleti esas almayan, yeni bir toplumu, yaşamı, kişiliği geliştirmeyi hedefleyen sayın Selahattin Demirtaş’tır. Zaten bunu seçim propagandalarında açıkça ortaya koyuyor. Kısaca Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye’yi demokratikleşme, özgürleşme yönünde mi geliştirecek yoksa şimdiye kadarki bilinen statükocu çizginin sürdürülmesine mi yol açacak? Barışa mı yoksa savaşa mı yol açacak? Bunu hep birlikte göreceğiz. Cumhurbaşkanlığı seçimi bu açıdan önemli. Yeni hangi aday gelirse bu Türkiye’nin yönünü belirleyecek. Zaten seçim propagandalarında da bu açıkça ortaya çıkıyor.

Sayın Bayık 30 Mart seçimlerinden sonra HDP, Türkiye’deki demokrasi güçleri için ikinci bir sınav olacak bu seçim. Bu seçim HDP ve demokrasi güçleri açısından neyi ifade ediyor?

Aslında Türkiye’de HDP’nin dışındaki partilerin Türkiye’ye kazandıracağı fazla bir şey yoktur. Bunlar devletçi, iktidarcı sitemi esas alan ve bunu hatta daha da derinleştirmek isteyen partilerdir. Türkiye’yi hegemonyacı bir güç yapmak isteyen partilerdir. Bu partilerin Türkiye’de demokrasinin, özgürlüğün, adaletin sorunlarını çözmesi çok zordur. Çünkü sistemi, devleti esas alan partilerdir. Bunlar devlet karşısından toplumu, bireyi güçlendirmeyi esas alan partiler değildir. Tam tersine, devleti sürekli toplum ve birey karşısında güçlendirmeye çalışıyorlar. Toplumu bireyi devlet karşısında güçsüz duruma düşürmek demek demokrasiyi, özgürlüğü güçsüzleştirmek demektir. Demokrasi ve özgürlüğün gelişmesi toplumun, bireyin gelişmesi demektir. Eğer bu partiler gerçekten toplumu, bireyi geliştirmek istiyorlarsa demokrasiyi esas almaları gerekiyor, devleti değil. Devleti esas almak kesinlikle demokrasiyi karşıtlığını ifade eder. Toplum karşıtlığını ifade eder. Sadece HDP devleti küçültmeyi, toplumu, bireyi güçlendirmeyi esas alıyor. Şu ana kadarki zihniyeti değiştirmek istiyor. Buna dayalı yeni bir zihniyetle yeni bir yaşamı yeni bir toplumu geliştirmek istiyor. Demokratik bir toplumu geliştirmek istiyor. Demokratik bir Türkiye’yi yaratmak istiyor. Dolayısıyla Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt sorununu çözmek istiyor. Böyle bir yaklaşımla kampanya yürütüyor. Ve ya örgütlenmesini siyasetini yürütüyor. Sadece HDP bir cumhurbaşkanlığını kazanmak için de bu siyaseti yürütmüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin daha çok Türkiye’nin sorunlarını çözme, Türkiye’yi demokratikleştirme, var olan zihniyeti değiştirme yönünde değiştirmeye çalışıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi, propagandasını daha çok bu amaçlar etrafında geliştiriyor. Bu açıdan önemlidir. Türkiye’de eğer var olan partilere, sisteme karşı bir alternatif ortaya çıkarılabilecekse bu  HDP’de çıkabilir. HDP’nin dışındaki partiler buna kapalıdır. Çünkü sistemi savunan, devleti savunan partilerdir. HDP bu anlamda yeni bir partiyi ifade ediyor. Daha çok tabanı, halkı, toplulukları esas alıyor. Toplulukların örgütlendiği bir parti olmak istiyor. Bireylerin partisi değil de; bireylerin hükmettiği yönlendirdiği bir parti değil de, toplulukların içerisinde yer aldığı, topluluk politikalarının partiye yön verdiği, tabanın yön verdiği bir parti olmaya çalışıyor ki bu yeni tipte bir parti olmadır. Yeni tipte bir siyaseti Türkiye’de gündemleştirmedir. Türkiye’yi bu temelde yeni bir zihniyete kavuşturmadır. Köklü b ir değişikliği, demokratik bir değişikliği gündeme getirmedir. Bu açıdan HDP Türkiye’de demokrasi, özgürlüğün öncüsüdür. Onun için egemenler HDP’yi topluma taşırmaya çalışan çabaları önlüyorlar. Bundan korkuyorlar. HDP’nin gelişmesinden korkuyorlar.

Son dönemlerde sayın Demirtaş’ın seçim kampanyasına yönelik saldırıları oldu. Erdoğan’un Tekirdağ mitinginde HDP’yi meclise koymamak lazım söyleminin ardından Rize’de oldu son dönemde İstanbul’da oldu yine. Dün de Antep’te sayın Demirtaş’ın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirildi. Bunlar o bahsettiğini korkuyla mı ilgili?

Elbette. Dikkat edilirse yerel seçimlerde daha HDP kurulur, kurulmaz hemen bir karalama kampanyası geliştirildi. Bu çeşitli kesimlerce geliştirildi. Bunu derin devlet yönlendirdi. HDP’nin kitlelerce tanınmaması için bu yapıldı. Kitlelerden tecriti sağlanmak istendi. Arkasından da yerel seçimlerde fiili saldırılar geliştirildi. Hatta sayın Ertuğrul Kürkçü’ye bile fiziki saldırılarda bulunuldu. Bununla aslında HDP’nin alanlara gitmesi, halkın içine girmesi, kendisini anlatması, halkın HDP’yi tanımasının önlenmesi istendi ve önemli ölçüde de HDP propaganda yapamaz duruma geldi. İstanbul’a adeta hapsedildi. Bu bilinçli yapıldı. Yerel seçimlerde hatta oy verebilecek büyük bir potansiyel bir operasyonla CHP’ye kaydırıldı. Böylelikle HDP boşa çıkarılmak istendi, etkisiz kılınmak istendi. Ama yerel seçimlerden sonra CHP’nin bir alternatif olamayacağı ortaya çıkınca CHP’ye yönlendirilen oyların tekrar HDP’ye yönelmesi gelişmeye başladı. Hele hele cumhurbaşkanlığı seçiminde belirlenen CHP-MHP ve AKP adayları ortaya çıkınca bu sistemden rahatsız olan, bu sistemin değişmesini isteyen birçok çevre Kürtler, Aleviler, Lazlar, Rumlar, Hıristiyan toplulukları, Asuriler, Ermeniler, Rumlar, kadınlar, çocuklar, gençler, emekçiler kısacası sistemden rahatsız olan, sistemden baskı gören, sistemden oldukça olumsuz etkilenen, kendini örgütleyemeyen, kendini ifade edemeyen, sistemin dışına atılan, sistem tarafından horlanan, ezilen, baskı altına alınan, tutuklanan, katledilen, şiddet uygulanan herkes Selahattin Demirtaş etrafında toplanmaya başladı. Bu Erdoğan’ı CHP-MHP adayını ürkütmeye başladı. Tekrardan dikkat edilirse HDP’ye ve Selahattin Demirtaş’a yönelik saldırılar gelişmeye başladı. Hatta Erdoğan açıkça hedef gösterdi. İşte çok ağır ithamlarda bulundu. Hiçbir Cumhurbaşkanı adayına yakışmayan sözler sarf etti. İthamlarda bulundu. Hakaretlerde bulundu. Ve bunun üzerine Selahattin Demirtaş’a, HDP’ye yönelik saldırıların başlatılmasının talimatını verdi. Ve bu talimattan sonra birçok yerde saldırılar gelişmeye başladı. Ama ne yazık ki insana acı veren sistemin saldırılarıyla birlikte kendine devrimciyim, solum diyen bir grubun da aynı paralelde saldırılar gelişmeye başladı. Bu saldırıların amacı Selahattin Demirtaş’ın HDP’nin seçim propagandalarını önlemeye yöneliktir. Giderek Selahattin Demirtaş etrafında kümelenen bütün kesimlerin sindirilmesine yöneliktir. Bu mesajı sanıyorum Selahattin Demirtaş bütün HDP’liler ve bütün HDP’ye, Selahattin Demirtaş’a gönül veren insanlar anlamıştır. Bu mesajın pek de tutmayacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Selahattin Demirtaş’ı Cumhurbaşkanı adayı yapmak isteyen bütün kesimler bu saldırılar karşısında büyük öfke duymaktadır. Bu öfkesini de seçimlere yansıtacaklardır. Korktukları başlarına gelecektir. Bu saldırılarla korkularını yenemezler. Tam tersine bu saldırılar daha da Selahattin Demirtaş’ı HDP’yi güçlendirecektir. Demokrasi güçlerini daha da güçlendirecektir. Dolayısıyla korku başa bela olacaktır.

Sayın Bayık, fiziki olarak gelişen saldırılardan bahsettiniz. Bir de siyasal olarak gelişen saldırılar var Sayın Demirtaş’a ve HDP’ye yönelik. Örneğin Türkiye KDP’si genel sekreteri Sertaç Bucak’ın bu süreçte yaptığı açıklamalar vardı. HDP’nin Kürdistani bir parti olmadığını bu nedenle AKP’yi destekleyeceklerini ifade ettiler. Yine daha önce demokratik Kürt siyaseti açısından bölgesel bir partidir, Türkiyelileşemiyor diyenler, örneğin Erdoğan’ın siyasal danışmanı Yalçın Akdoğan gibi ki kendisi şimdi de beyaz Türk sınıfına dahil oldu Demirtaş şeklinde açıklamalar var. Bunlar nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabii ki bunlar ideolojik saldırılardır, siyasal saldırılardır. İdeolojik, siyasal saldırılarla birlikte fiziksel saldırılar da geliştiriliyor. Çünkü ideolojik ve siyasal saldırılar yetmiyor. Gelişmelerin önünü alamıyor. Onun için fiziki saldırılarla bu tamamlanmak isteniyor. Selahattin Demirtaş’ın güçlenmesinin önü alınmak isteniyor.

Şimdi yürüttükleri propagandalar, geliştirdikleri tutumlar yeni değil. Öteden beri benzer politikalar uyguluyorlar. Türk devleti özel savaş devletidir. Daha oluşumunda, temelinde bu vardır. Daha sonra psikolojik savaşı da geliştirdiler. Psikolojik savaş yönünü daha da öne çıkardılar. Psikolojik-özel savaş yürütülüyor. Hem Kürtlere karşı hem bütün muhaliflere karşı, demokrasi özgürlük isteyen, sistemden rahatsız olan, demokrasi, özgürlük, adalet mücadelesi yürüten bütün kesimlere karşı psikolojik-özel savaş yürütülüyor. Daha çok karalama, iftiralar geliştirme, çarpıtma, saptırma, gerçeğin tanınmaması anlaşılmaması için ne gerekiyorsa o yapılıyor. Bir dönem Kürtlükle itham ediyordu şimdi de Türklükle itham ediyor. Bununla aslında halkın kafası karıştırılmak isteniyor. Bununla insanlar Selahattin Demirtaş’a, HDP’ye oy vermesinler, bu alternatif hareket gelişmesin, güçlenmesin, başarılı olmasın isteniyor. Sadece bunu  AKP yürütmüyor. CHP de MHP de yürütüyor. Türkiye KDP’si, Kemal Burkay ve benzerler. Hepsi yürütüyor. Bununla aslında Selahattin Demirtaş’ın, HDP’nin büyümesinin önü alınmak isteniyor. Yine bunlar hep birlikte çalışıyorlar. Sistemi birlikte yürütüyorlar. Elbette ki bir merkez bunları yönlendiriyor. Onun için hep bir ağızdan konuşuyorlar. AKP’nin yine CHP ve MHP’nin ve ya beyaz Türklerin böyle propagandalar yapması anlaşılabilir bir dereceye kadar. Ama kendilerine Kürt’üm diyen bir Sertaç Bucak’ın kalkıp da bizim adayımız Selahattin Demirtaş değildir. Kürtleri temsil etmiyor. Biz Tayyip Erdoğan’a oy vereceğiz” diyor. Tayyip Erdoğan mı Kürtleri temsil ediyor. Bütün Kürtlerin, yurtseverlerin, demokratların bunu iyi görmesi gerekiyor. Bunun ne anlama geldiğini, ne yapılmak istendiğini iyi anlamak gerekiyor. Selahattin Demirtaş’a düşmanlık yapılmak isteniyor. Onun şahsında HDP’ye, Kürtlere, bütün demokrasi güçlerine düşmanlık yapılıyor. Tayyip Erdoğan değil midir bu katliamları yapan, bu tutuklamaları yapan? Çocuklara bomba atan, Roboski’de çocukları katleden? Şehir merkezlerinde çocukları kurşunlayan… Gazlarla yaralayan, sakatlayan… Cezaevlerine dolduran, ağır cezalar veren, vahşi işkenceler, korkunç işkenceler yapan… Bunlar hep Tayyip Erdoğan’ın sorumluluğu altında oluyor? Tayyip Erdoğan nasıl Selahattin Demirtaş’a karşı Kürtlerin adayı olabilir? Hangi onurlu, namuslu Kürt bunu söyleyebilir? Ancak Tayyip Erdoğan’la işbirliği yapan biri bunu söyleyebilir. Kürdistan’da var işbirlikçiler, hainler. Bunların hepsi devleti ve hükümeti esas alıyor. Kürtlere karşı duruyorlar. Türkiye KDP’sinin sorumlusunun yaptığı bunu ifade ediyor. Başka bir şeyi ifade etmiyor. Sanıyorum her vicdanlı Kürt insanı, her vicdanlı insan bu gerçeği rahatlıkla görebiliyor. Neden Selahattin Demirtaş’a tavır alıyor? Neden Tayyip Erdoğan’ı Kürtlerin temsilcisi diye Kürtlere lanse ediyor? Sanıyorum herkes bunu anlayabiliyor, anlam verebiliyor.

Sayın Bayık, aynı Erdoğan Amed mitinginde halka seslenirken “şahsıma vereceğiniz her oy çözüm sürecine destek verecek” şeklinde açıklamalarda bulundu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz.

Dikkat edilirse Önder Apo, tek taraflı İmralı şartlarında Kürt sorununun demokratik siyaset yoluyla çözümü için çok büyük çabalar yürüttü, büyük fedakarlıkla yaptı. Ama Erdoğan sanki çözümü kendisi geliştiriyormuş gibi bir algı yaratıyor. Çünkü toplum da çözüm istiyor. Çünkü toplum savaşı, ölümleri istemiyor. Onun için de sorununun çözümünü istiyor. Sorunun çözümünü istemek demek, Önder Apo’nun özgülüğünü istemek demektir. Çünkü çözümün tek mimarı. Bugüne kadarki bütün gelişmeleri yaratan Önder Apo’nun çabalarıdır. Bunu tek taraflı ve büyük tehlikeler altında geliştirmiştir. Türkiye kamuoyunun bunu bilmesi gerekiyor. Bir kısmı giderek bunu biliyor. Onun için sorunun da çözümünü istiyor. Sorunun çözüm muhatabı Önder Apo olduğu için Önder Apo’nun özgürlüğünü de istiyor. Şimdi bunu Tayyip Erdoğan bildiği için toplumun bu eğilimine sesleniyor. Bu eğilime sanki sahip çıkıyor, sanki bu eğilimi kendisi geliştiriyor, bu çözümü kendisi geliştiriyor gibi bir algı yaratıyor. Buna dayanarak toplumun desteğini sağlamak istiyor. Onun için öyle konuşuyor. Ama aynı Erdoğan başka şeyler de konuşuyor. Başka biçimde konuşmalar da yapıyor. Tam tersi, yüzde 100 tersi konuşmalar yapıyor.

Kürdistan’da biraz Kürt halkına sesleniyor. Türkiye tarafında ise Türkiye halkına sesleniyor. Onun milliyetçi duygularına sesleniyor. Bunun hangisi doğrudur? Çözüm isteyen biri elbette ki milliyetçiliğe seslenmez. İdamlardan bahsetmez. Askeri yığınaklardan, kalekollardan, askeri yollardan, barajlardan, hudutlarda duvarlardan bahsetmez. Böylesi uygulamalar geliştirmez. Yine Rojava’da DAİŞ’i desteklemez. DAİŞ orada Kürtlere karşı savaşıyor. DAİŞ’i destekleyen biri hangi çözümden bahsedebilir? Ne kadar inandırıcı olabilir. Toplumun bunu görmesi gerekiyor. Çözüm isteyen birinin gerçekten toplumun zihniyetini değiştirecek tarzda topluma hitap etmesi gerekiyor. Oy avcılığı yapmaması gerekiyor. Kimseyi aldatmaması gerekiyor. Yerel seçimlerde de AKP, Tayyip Erdoğan toplumun bu eğilimine seslendi. Sanki çözüm geliştirecek diye bir algı yarattı. Toplum savaş istemediği için, toplum çözüm istediği için AKP’ye oy verdi. Yine aynı taktiği yürütmeye çalışıyor. Yerel seçimlerde belki bu taktik tuttu ama bu seçimlerde bunun tutması biraz zordur. Artık toplumun kendisinin aldatıldığını anlaması gerekiyor. Buna prim vermemesi gerekiyor.

Sayın Bayık, biraz önce Demirtaş’a yönelik desteğinizi ifade ettiniz. Bu desteğin sandığa yansıması durumunda hem Kürt sorununun çözümü, hem Türkiye’deki demokrasi mücadelesi açısından nasıl bir gelişme dinamiği yaratılacak.

Türkiye’de ilk kez bir Kürt kendi kimliğiyle Cumhurbaşkanlığı seçimine giriyor. Bu çok önemlidir. Bunu dikkat edilirse, statükoyu korumak isteyen, çözümden yana olmayanlar hazmedemiyor. Bunu çeşitli biçimlerde etkilemeye, boşa çıkarmaya çalışıyorlar. Bu saldırıların gelişmesinin bir nedeni de budur. Çünkü bir Kürt, Kürt olarak açıkça meydanlara çıkıyor. Ben Kürt’üm diyor ve Cumhurbaşkanlığına seçilmek istiyorum diyor. Bu temelde halktan, çeşitli kesimlerden kendisini desteklemesini istiyor. Sorunu sadece Cumhurbaşkanlığına gidip oturmak olmadığını da belirtiyor. Doğru bir yaklaşımdır. Aslında bir Kürt’ün Türkiye’de Cumhurbaşkanlığına aday olması, kimliğini açıkça ortaya koyması, bu temelde topluma gitmesi, toplumu, devleti, siyaseti, zihniyeti değiştirmeyi amaçlıyor. Türkiye’nin en çok da buna ihtiyacı var. Önder Apo’nun da İmralı koşullarında sabırla, tek taraflı geliştirdiği budur aslında. Devletin, toplum, siyasetin, zihniyetin gelişmesi gerekiyor. Var olan zihniyet, şovenist bir zihniyet, faşist bir zihniyet. İnkarı, imhayı esas alan bir zihniyet. Türkiye’de ulus devleti yaratmaya çalışan, herkesi Türkleştirmek isteyen, Türk dilini egemen kılmak isteyen, hatta herkesi Müslüman yapmaya çalışan, Müslümanlıkta da Sünnileştirmeye çalışan bir zihniyet var. Devlete egemen olan zihniyet budur. Siyasete egemen kılınan zihniyet bu tarz bir zihniyettir ve toplum da bu zihniyet temelinde hep şekillendirilmek istenmiştir. Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı adayı olması, kimliğini açıkça ortaya koyması aslında var olan zihniyetin değiştirilmesini hedefliyor.

Tabular yıkıldı şeklinde yorumlar var…

İşte bunun için tabular yıkılıyor. Şimdiye kadar bir Kürt’ün kendi kimliğini açıkça söyleyerek Cumhurbaşkanı adayı olması mümkün değildi. İlk kez bu yaşanıyor. Aslında Selahattin Demirtaş’ın alacağı oydan ziyade zihniyette yaratacağı sonuç önemlidir. Türkiye’yi bir değişime sürüklemeye çalışıyor. Türkiye’yi demokratikleştirmek istiyor. Türkiye’yi var olan zincirlerinden kurtarmak istiyor. Türkiye’nin ayakları zincirlenmiştir. Bu şovenist-faşist zihniyetle,  ulus devleti yaratma zihniyetiyle aslında Türkiye kendini zincirlemiştir. Selahattin Demirtaş bu zincirleri kırıyor. Türkiye toplumunu bundan kurtarıyor. En büyük hizmeti yapıyor Türkiye toplumuna. Türkiye toplumunun kendisine ait olmasını sağlamaya çalışıyor. Başkasının hizmetinden çıkarmaya çalışıyor. Gerçek bir bağımsızlığı, özgürlüğü, adaleti geliştirmeye çalışıyor. Onun için bu sistemden rahatsız olan kendini örgütleyemeyen, yok olmakla karşı karşıya olan bütün kültürler, emekçilerden Alevilere, Kürtler, Ermeniler, Rumlar herkes Selahattin Demirtaş’ın etrafında birleşmeye çalışıyor. Bununla ancak Türkiye’deki zihniyetin değişeceğini, zihniyet değişmedikçe sorunların çözümlenemeyeceğini, zincirlerden kurtulmanın mümkün olmayacağını gördüğü için, Selahattin Demirtaş da bu zincirleri kırmak istediği için herkes onun etrafında yer almaya çalışıyor.

Dikkat edilirse bununla birlikte kadın özgürlüğü ön plana çıkarılıyor. Kadına yaklaşım, demokrasi, özgürlük ve insanlığa yaklaşımdır. Çokça AKP, MHP, CHP ve benzeri partiler demokrasi, özgürlük ve adaletten bahsederler. Ama bunun ölçüsü kadına yaklaşımdır. Kadın özgürlüğünü esas alan biri gerçekten demokrasiyi, özgürlüğü, adaleti istiyordur. Kadın özgürlüğünü esas alan biri var olan zihniyeti değiştirmek istiyordur. Çünkü var olan zihniyet bin yılları kapsayan bir eril zihniyettir, erkek zihniyettir. Yani egemenlikli zihniyettir. Devlet ve iktidarı esas alan, baskıyı, zülmü esas alan bir zihniyettir. İşte Demirtaş zihniyeti değiştirmek isterken bir de kadın özgürlüğünü esas alıyor.

Bir eş Cumhurbaşkanıyla görev almaya hazırım diyor…

Evet, bunu söylüyor. Bu hiçbir adayın dillendiremediği, dillendirmeye cesaret edemediği bir husustur tabii.  Hem kadın özgürlüğüyle zihniyeti çalışıyor. Türkiye’ye yapılabilecek en büyük hizmet budur. Şu anda Demirtaş dışında Türkiye’ye hizmet eden kimse yoktur. AKP’nin CHP-MHP’nin adayları hizmet edebilecek adaylar değildir. Kim ki Türkiye’deki zihniyeti değiştirmek istiyorsa o Cumhurbaşkanı olabilir. O Türkiye’yi zincirlerinden kurtarabilir.

Sayın Bayık, kadın özgürlüğü Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın destansı çalışmam dediği çalışmalarından bir tanesi. Bir tarafta Demirtaş’ın kadına yaklaşımı diğer taraftan Bülent Arınç bunu dillendirdi, kadına gülmeyi yasaklayan, kahkaha atmayı iffetsizlikle itham eden bir yaklaşım. Bu her iki çizgi göz önünde bulundurulduğunda Demirtaş’ın burada elde edeceği başarı kadın özgürlüğü açısından sizce neyi ifade ediyor?

Bülent Arınç neden bu dönemde kadına saldırıyor? Çünkü Selahattin Demirtaş kadın özgürlüğünü öne çıkarıyor. Türkiye zihniyetini bununla değiştirmek istiyor. Oysa ki Bülent Arınç Türkiye zihniyetinin değişmesini istemiyor. Onun için de Demirtaş’a saldırıyor, kadına saldırıyor. Türkiye’deki var olan ulus devlet zihniyetini yaşatmak isteyen biri elbette ki kadına saldıracak. Başka kesimlere saldırarak zihniyeti koruyamaz. Çünkü Demirtaş hem Kürt kimliğini hem kadın kimliğini, ikisini birlikte öne çıkarıyor. Bu muazzam bir etki yaratır toplumda. Esas zihniyeti değiştirecek olan, Türkiye’yi değiştirecek olan budur.

Bülent Arınç bir görevi sorumluluğu yerine getiriyor. Bir görevi var. Dikkat edilirse AKP içerisinde en çok kadına saldıran Arınç’tır. Zaman zaman bunu ön plana çıkarıyor. Bu gelişmelerle bağlantılı oluyor. Öyle Arınç bilmeden bunu yapmıyor. Bir rol üstlenmiş, bu rolün gereklerini yerine getiriyor. Onun için ne zaman ki Türkiye’de demokratikleşme, özgürleşme gündeme geliyorsa bakıyorsun hemen bu gündemi değiştirmeye çalışıyor. Onun için de kadına saldırıyor. Kadına saldırarak gündem değiştirmek istiyor. Bunun adı aslında değiştirmek isteyen zihniyetin önünü almak istiyor. Nedeni budur.

Sayın Bayık, Sayın Talabani’den boşalan Irak Cumhurbaşkanlığı koltuğuna Fuat Mahsun seçildi. Bir taraftan da Türkiye’de Demirtaş’ın adaylığı söz konusu. Türkiye’deki Demirtaş seçimi ne gibi etkide bulunur.

Demirtaş’ın seçilmesi Türkiye’yi köklü bir değişime uğratır. Türkiye demokratikleşecektir, zincirlerinden kurtulacaktır. Bu Türkiye’yi Ortadoğu’da benimsenen bir güç haline getirebilir. Türkiye o zaman işte Ortadoğu’da halklar nezrinde itibar görebilir. Hakların geçmiş tarihten gelen Türkiye’ye karşı öfkeleri, ön yargıları böyle değişebilir. Çünkü Türk devletinin, öncesi Osmanlıdır, Ortadoğu halkları üzerinde uzun bir dönem hegemonyası söz konusudur. Bu hegemonya altında Ortadoğu halklarının yaşadıkları vardır. Bu halklar hala bunu unutmuş değil. Onun için hala Türkiye’ye hepsi ihtiyatla yaklaşıyor, endişeyle yaklaşıyor. Çünkü hala Türkiye hegemonik bir güçtür. Hegemonya peşinde koşan bir güçtür. Bugün eğer Suriye’de, Irak’ta çok ağır sorunlar yaşanıyorsa bir nedeni İran’dır bir nedeni Türkiye’dir. Çünkü ikisi hegemonya peşinde koşuyor. Bu Ortadoğu halkları tarafından da bilinen bir gerçek.

Demirtaş’ın seçilmesi Türkiye’yi hegemon bir güç olmaktan çıkaracaktır. Türkiye’yi demokratik, yaşanır bir ülke haline getirecektir. Bunun Ortadoğu üzerindeki yansımaları elbette ki olumlu olacaktır. Halklar bundan güç kazanacaktır. Şimdi Türkiye, Suriye ve Irak’ta savaşı geliştiriyor, DAİŞ’i geliştiriyor, bununla mezhep savaşlarını geliştiriyor, büyük tahribatlara yol açıyor. Demirtaş Cumhurbaşkanı olursa Türkiye savaşı geliştiren, DAİŞ’e destek veren, mezhep savaşını geliştiren bir ülke olmaktan çıkacaktır. O zaman Ortadoğu halkları kendi sorunlarını daha rahat çözebilecektir. Demokratikleşme, özgürleşme Ortadoğu halklarının yıllardır arayışı içerisinde olduğu bu demokratikleşme sistemi daha da güçlü bir şekilde gelişecektir. Ortadoğu’daki tahribatlar önlenmiş olacaktır.

Şimdi Irak’ta Fuat Mahsum’un Cumhurbaşkanlığına gelmesi elbette ki olumludur, Kürtler için bir kazanımdır. Ama Fuat Mahsum’un Irak’ta yapacaklarıyla Demirtaş’ın Türkiye’de yapacakları daha da farklı olur. Yine Fuat Mahsum’un şahsında Irak’ın Ortadoğu’ya yansımasıyla Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı olması durumunda Türkiye’nin Ortadoğu’ya yansıması farklı olur. Bunu kıyaslamak bile doğru olmayabilir. Ama hem Irak’ta hem Türkiye’de Kürtlerin Cumhurbaşkanı olması Ortadoğu’ya olumlu yansır. Ortadoğu halkları bundan güç kazanır. Demokrasi mücadelesi Ortadoğu’da güç kazanır.

Sayın Bayık son olarak Alevilerin ki Türkiye’de önemli bir seçmen kitlesi. Onların tercihlerini size sormak istiyorum. Ekmelettin İhsanoğlu CHP-MHP ve BBP’nin ortak adayı olarak gösterildi. Öte yandan Alevi kurumlarının Selahattin Demirtaş’a yönelik yoğun destekleri var. Alevilerin bu süreçte hem kurumları, hem toplum olarak Kürtlerle çok ciddi bir ittifakı, ortaklaşması olduğu görülüyor. Alevi seçmeninde bu Cumhurbaşkanlığı seçiminin ciddi bir sürprize yol açacağını düşünüyor musunuz?

Alevi seçmeninin CHP gerçeğini artık anlaması gerekiyor. Belki bugüne kadar anlam vermeyebilirdi CHP’ye. Ama CHP-MHP’nin ortak bir Cumhurbaşkanı adayı göstermesiyle birlikte, ki gösterilen adayı niteliğini de ortada. Bu aslında MHP’nin adayıdır. CHP her ne kadar gösterdiyse de MHP’nin adayıdır. CHP bu adayı göstermekle kendi kimliğinin bitişini ilan etmiştir. Bunun görülmesi gerekiyor. CHP bitmiştir. CHP MHPlileşmiştir. Aleviler tarihte hep mazlumdan yana, demokrasi ve özgürlükten yana, sosyalizmden yana yer almışlardır. Hep devletli sistemin dışında kendilerini tutmuşlardır. Bunun için de hep devletli sisteme muhalif olmuşlardır. Bu Alevilerin gerçek karakterinden kaynaklanan bir durum. Alevilerin CHP’yi artık desteklemesi bu karakterlerini kaybetmelerine götürebilir. Aleviler demokrattır, sosyalisttir. Gelişmelere açıktır. İlericidir. Hiçbir zaman zulümden yana değildir. Baskıdan adaletsizlikten yana değildir. Zalime karşıdır. Mazlumun, ezilenlerin yanındadır.

CHP-MHP ortak aday göstermekle birleşmiştir. CHP kendi kimliğini kaybetmiştir. CHP artık MHP’dir. Aleviler artık nasıl CHP’ye oy verecekler. Eğer oy vereceklerle Aleviliklerinden vaz geçmeleri gerekiyor. Ancak o zaman CHP-MHP’nin adayına oy verebilirler. Alevilerin yeri CHP, MHP, AKP’nin yeri değildir. Zalimlerin yanı değildir. Devlet ve iktidar peşinde, sermaye peşinde, siyasal güç peşinde koşanların yanı olamaz. Eğer Aleviler mazlumlardan yanaysa, ki mazlum bir halk, tarihte hep ezilmiş, horlanmış, dıştalanmış, katliamlar yaşamış, kabul edilmemiş ve hakaret edilmiş bir halktır, artık bu halkın Kürtlerle birlikte hareket etmesi gerekiyor. Kürtlerle Alevilerin durumu benzerdir. Paramparçadırlar. Devlet ve sistem bunları paramparça etmiştir. Kendi kimlik ve değerlerinden uzaklaştırmıştır.

Şimdi Cem Vakfı’ya birlikte Alevileri devlete çekmeye çalışıyorlar. Aleviliği bitirmek istiyorlar. Sanırım Aleviler bunu görüyor. Görmeleri gerekiyor. Alevilerin yeri Selahattin Demirtaş’ın yanıdır. Kürtlerin, HDP’nin yanıdır. Çünkü Selahattin Demirtaş, HDP onların özlemlerini, umutlarını, istemlerini dillendiriyor. Eğer bugün Alevilik biraz canlanmışsa bu Kürt Özgürlük Mücadelesinin yarattığı bir sonuçtur. Özgürlük Mücadelesi Aleviler üzerindeki baskıyı hafifletmiştir. Ne kazanmışlarsa bu mücadele sonucunda kazanmışlardır.

Şimdi Aleviler kendilerine sahiplik yapıyor bu mücadele sonucunda. Bu iyi bir gelişmedir. Ama bazı Aleviler de Alevileri sisteme çalışıyor, Cem Vakfı gibi, İzzettin Doğan gibi. Alevilerin buna müsaade etmemesi gerekiyor. AKP’nin MHP’nin CHP’nin bu yönlü çabalarından kurtulmaları gerekiyor. Bütün bu partilerin çabası Alevileri sisteme çekmektir. Aleviliğin içini boşaltmaktır. Alevilik kendi gerçekliği üzerinde ayağa kalkmalıdır. Demirtaş ayağa kaldırmanın çabasını yürütüyor. Kürt Özgürlük Hareketi ayağa kaldırmanın çabasını yürütüyor. Bütün halkları, kültürleri, dinleri, mezhepleri özgürleştirmek istiyor. Herkesin kendi kimliğiyle kendini örgütleyip özgürce ifade etmesini sağlamaya çalışıyor, bunun mücadelesini veriyor. Bu açıdan Alevilerin artık CHP ve benzeri güçlerin oyunlarını bir tarafa itmeleri, bu seçimlerle de iyi bir tokat vurmaları gerekiyor. Kendilerinden beklenen budur, kendilerine layık olarak da budur.

Son olarak belirtmek istediğiniz bir şey varsa onu da alalım…

Türkiye’de sistemden zarar gören bütün halkların, dinlerin, mezheplerin, bütün adalet, demokrasi, özgürlük arayışçılarının, Alevilerin, Kürtlerin, Süryanilerin, Ermenilerin, herkesin Selahattin Demirtaş etrafında birleşmeleri, oy vermeleri gerekiyor. Bir de oy vermek yetmez, sandıkları korumaları gerekiyor. Çünkü Selahattin Demirtaş’a beklenenin üstünde oy verilecektir. Bunun korkusunu sistem yaşıyor, sistem partileri, adayları yaşıyor. Bunu ideolojik ve fiziki saldırılarla önlemeye çalışıyorlar. Bu sandıklarla da hilelerle sürdürmeye çalışacaklar. Onun için hem oy vermek, hem de iradelerine sahip çıkmak, sandıkları korumak, sonuç alıncaya kadar başında beklemek oldukça önemlidir. Eğer bu seçimde Selahattin Demirtaş iyi bir sonuç elde ederse bu Türkiye’deki demokrasi güçlerinin zaferine yol açacaktır. Bu Türkiye’deki demokrasi ve özgürlük isteyen güçlerin daha çok örgütlenmelerine, daha çok mücadele etmelerine, daha çok kendilerini ifade etmelerine yol açacaktır. Bu Türkiye’deki zihniyetin değişmesine yol açacaktır. Var olan zihniyet altında kimlik, irade sorunu yaşayanlar kimliklerine, iradelerine kavuşacaktır. İyi bir sonuç elde edilirse bu Kürt sorununun demokratik, siyasal çözümüne hizmet edecektir. Bu var olan süreci daha da olumlu yönde geliştirecektir. Önder Apo’nun, Türkiye’deki demokrasi güçlerinin elini güçlendirecektir. Çözüm isteyen, barış isteyen kesimler seslerini daha gür ortaya koyacaklardır. Bu da Kürt sorununun çözümüne, Türkiye’de demokratikleşmenin gelişmesine demokratik bir toplum yaratılmasına hizmet edecektir.   

Onun için Kürtlerin Selahattin Demirtaş’ın arkasında olması gerekiyor. Çünkü bir Kürt ilk defa, Kürtler adına bir Kürt açıkça Cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyor. Bu Türkiye’nin zihniyetinin değiştirilmesidir. Bu zihniyet değişirse Kürt sorunu çözülür. Bu zihniyet değişmeden Kürt sorunu çözümlenemez. Kürtlerin bunu çok iyi anlaması gerekiyor. Onun için bazı rahatsızlıkları olabilir. Bu rahatsızlıkları herkesi bir tarafa itmesi gerekiyor. Yerel seçimlerde bazı olumsuzluklar yaşandı, bazı yanlışlıklar yapıldı. Bazı rahatsızlıklar oldu. Bunlar seçime gitmeme, boykot etme biçimde oldu. Bu mesajlar verildi. Hareket şimdi bunun üzerinde duruyor. İnsanların bunu anlaması gerekiyor. Bunun için yerel seçimdeki tutumlarını tekrarlamamaları gerekiyor. Hepsinin kırgınlıklarını, yanlışlıklardan dolayı ortaya çıkan haksızlıkları bir tarafa itip Demirtaş’ın seçilmesi için olağanüstü bir çaba göstermeleri gerekiyor. Eğer bunu yaparlarsa Demirtaş iyi bir sonuç elde eder, bu da Önder Apo’nun elini güçlendirir, Kürt sorununun demokratik, siyasal çözümünü yakınlaştırır. Eğer sorun çözülmüyorsa bir zihniyet var. İnkara imhaya dayanan bir zihniyet var. Kürt halkını bir halk olarak kabul etmeyen, onun doğal haklarını, iradesini, kimliğini kabul etmeyen bir zihniyet var. Önder Apo bu zihniyete önemli bir darbe vurdu. Şimdi Demirtaş da Cumhurbaşkanlığına aday olarak bu zihniyete darbe vurmaya çalıyor. Kürt halkının bunu görmesi gerekiyor. Herkesin Demirtaş’a oy vermesi gerekiyor. Türkiye’deki bütün halkların, ezilenlerin, kadınların, gençlerin, bu sistemden çıkarı olmayan tüm ezilenlerin Demirtaş’a oy vermeleri gerekiyor. Demirtaş’ın alacağı yüksek bir oy oranı Türkiye’nin kaderini değiştirecektir. Türkiye’nin kaderini değiştirmek isteyenlerin bunu esas alması gerekiyor.  / Firatnews

Güncelleme Tarihi: 06 Ağustos 2014, 16:38
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER