Ahmet Şık: AKP'ye karşı tek seçenek HDP'nin barajı aşması

Gazeteci-Yazar Ahmet Şık, İsveç Parlamentosu’nda düzenlenen Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünü konu alan bir panelde konuştu.

Ahmet Şık: AKP'ye karşı tek seçenek HDP'nin barajı aşması
 Gazeteci-Yazar Ahmet Şık, İsveç Parlamentosu’nda düzenlenen Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğünü konu alan bir panelde konuştu. Şık, Türkiye’nin  ifade ve basın özgürlüğünü ve insanların en temel haklarını ihlal eden bir 'sultanlık mafyası' tarafından yöneltidiğini söyledi. 7 Haziran'daki seçimlere değinen Şık, "AKP diktatörlüğünü önünü kesecek yegane seçenek HDP’nin çok yüksek olan yüzde 10 barajını aşmasıdır" dedi.

'ERDOĞAN HER TÜRLÜ KÖTÜLÜĞÜ YAPABİLİR'

Şık, "Umberto Eco kitabında hanedanlık mafyasının demokrasiyle kurduğu ilişkinin bir faşizm modeli olduğu söyler. Bu mafya liderinin adı Recep Tayyip Erdoğan’dır. İktidarda kalabilmek için her türlü kötülüğü yapabilecek zihniyette" dedi.
 Osmanlı’da ilk gazetenin basılmasından sonra medyanın karşılaştığı baskıları anlatan Şık, Osmanlı döneminde çıkan tüm gazetelerin  devletin çıkarlarına zarar vermemeyi ilke olarak benimsediklerini ve bu kuralı ihlal eden gazetecilere 'hadlerinin bildirildiğini'; sürgün  ve hapis cezalarına çarptırıldıklarını söyledi.
Şık, İttihat ve Terakki’den sonra gazetecilere yönelik yeni bir saldırı biçiminin, gazeteci cinayetlerinin görülmeye başlandığına dikkat çekti ve 1909 yılından günümüze kadar 110 gazetecinin öldürüldüğünü dile getirdi. Cumhuriyet döneminde de her işbaşına gelen hükümetin devletin  çıkarları gerekçesiyle medya üzerindeki baskı ve saldırıları sürdürdüğünü söyleyen Şık, bu nedenle Türkiye’de halen ciddi düşünce ve basın özgürlüğü ihlallerinin yaşandığını belirtti.

'DARBE MEDYA İÇİN MİLAT OLDU'

12 Eylül 1980 Darbesi'nin Türkiye’deki medya açısından bir milat olduğu değerlendirmesini yapan Şık, darbeden sonra uzun yıllar medyada hakim olan küçük ölçekteki aile şirketlerinin yerini holdinglerin aldığını; finanstan enerji sektörüne kadar tüm sektörlerde faaliyet gösterdiklerini ve ellerinde bulundurdukları medya kuruluşlarını daha fazla para kazanabilmenin bir aracına dönüştürdüklerini ifade etti.
Türkiye’de medyanın en büyük sorunlarının sansür ve oto sansür olduğunu söyleyen Şık, bunu aşmanın tek yolunun, medya çalışanlarının örgütlenmeleri ve sendikalaşmaları olduğuna işaret etti. Yasaların medya çalışmalarının örgütlenmelerine izin verdiğini ancak pratikte bu hakkı kullananların işten atılma riskiyle karşı karşıya kaldıklarını ve pek çok gazetecinin sadece sendikaya üye oldukları için işten atıldıklarını belirtti. 

'ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLERİN NEREDEYSE HEPSİ SOSYALİST VE KÜRT'

Şık, 23 gazetecinin cezaevinde tutulduğunu, AKP iktidarının cezaevindeki gazetecilerin 'terörist' olduklarını iddia ettiğini de belirterek, 1990’ların başında gazetecilere yönelik çok büyük saldırılar yapıldığını, sadece 1992-1994 yıllarında 30’un üzerinde gazetecinin katledildiğini söyledi. Öldürülenlerin neredeyse tamamının sosyalist ve Kürt gazeteciler olduğuna dikkat çeken Şık, tüm bunların Kemalist ve milliyetçi iktidarlar döneminde olduğunu hatırlattı.
Ankara’da iktidarda olanların o zaman öldürülenlerin 'gazeteci değil terörist' olduklarını iddia ettiklerini söyleyen Şık, gazetecilerin çıkarlarını savunmak için kurulan meslek örgütlerinin de tıpkı hükümetler gibi aynı şeyi söylediklerine ifade etti.

'GEZİ’DE ANA-AKIM MEDYA ÇOK KÖTÜ BİR SINAV VERDİ'

2013 yılında Gezi olayları sırasında ana-akım medyanın çok kötü bir sınav verdiğini somut örnekler vererek aktaran Şık, bu tutumun orta sınıfların da tepkisine yol açtığını, kravatlı ve takım elbiselilerin de büyük televizyon kanallarını önünde medyanın tutumunu protesto ettiklerini dile getirdi. 
Bunun  kendisini çok şaşırttığını belirten Şık,”İnsanlar bizlerin yıllarda anlatmaya çalıştığımız ama başaramadığımız gerçekleri bir gece içinde görüp harekete geçtiler. Sosyal medyada ‘Gezi isyanını görmeyen medya 30 yıldır süren savaşa dair yayınlarında görüp izlediğimiz medyanın kendisi. Bizi kandırmışlar” ifadelerinin yer almaya başladığını ve medyanın tüm makyajının aktığı söyledi.

'TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK MEDYA PATRONU CUMHURBAŞKANI'DIR!'

Şık, buna rağmen kendisinin de aralarında bulunduğu gazetecilerin alternatif geliştiremediklerini ve medyanın yüzde 50’sinin AKP iktidarının denetiminde olduğunu belirtikten sonra konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bunun da tek sahibi Recep Tayyip Erdoğan’dır. Türkiye’nin en büyük medya patronu Cumhurbaşkanı’dır. Geride ana medya olarak tanımlayacağımız yüzde 40’lık bir oran var. Ama bunlar hükümetlerle ilişkilerinden dolayı nesnel bir yayın yürütebilecek durumda değiller. Devletten alabilecekleri ihalleleri kaybetmemek için veya kendilerine gelebilecek çok ağır vergi cezaları nedeniyle hükümet yanlısı yayın yapıyorlar.”

'TÜRKİYE’DE ÜZERİNDE NAZİ ÜNİFORMASI OLMAYAN FAŞİST BİR REJİM VAR'

Türkiye’de üzerinde Nazi üniforması olmayan faşist bir rejimin bulunduğunu söyleyen Şık, “Bugün Türkiye’de 12-14 yaşlarında çocuklar polisler tarafından vurulup öldürülüyor.  En temel talepler için düzenlenen gösterilere saldırılıyor. Devleti yönetenler her gün televizyon ekranlarından, miting meydanlarından beğenmedikleri herkesi korkuç bir nefret diliyle hedef olarak gösteriyor. Kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayan insanların ortalıkta görülmelerini istemiyorlar. Soyguncular, hırsızlar politikacı kılığına girmişler ve devleti soyuyorlar. Bunun çözümü ne derseniz güç odaklarından bağımsız bir medyaya sahip olmak derim. Ortaya çıkartılacak pislikleri soruşturacak bağımsız bir polis ve yargı teşkilatına da ihtiyaç var” şeklinde konuştu.
Şık, konuşmasının ardından konferansın moderatörlüğünü yapan İsveç Gazeteciler Sendikası’nın yayın organı Journalisten Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Helena Giertta’nın, konferansı izleyen milletvekilleri ve diğer katılımcıların sorularını yanıtladı. 
'MİT TARAFINDAN TEHDİT EDİLİYORUM'
Bir soru üzerine görev yaptığı Cumhuriyet gazetesinde her hangi bir sansürle karşılaşmadığını ama buna karşın güç odaklarının çok ağır tehditleriyle karşı karşıya kaldığını söyleyen Şık, “Yakın zamanlarda Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşa ilişkin yaklaşımını, cihatçılarla ilişkilerini ele alan haber ve dosyalar hazırladım. MİT’in bu cihatçılarla yakın ilişkisi var. Türkiye ve cihatçılar arasında köprü görevi yapıyor. MİT ve MİT’i yöneten kişilerden çok ağır tehditler aldım. En hafif tehditleri tutuklamaydı. Savcılığa suç duyurusunda bulundum ama her hangi bir soruşturma açılmadı” dedi.

'AKP DİKTATÖRLÜĞÜNÜN ÖNÜNÜ KESECEK YEGANE SEÇENEK HDP'

7 Haziran’da yapılacak seçimlerle ilgili bir soruyu yanıtlayan Şık, “AKP diktatörlüğünü önünü kesecek yegane seçenek HDP’nin çok yüksek olan yüzde 10 barajını aşmasıdır. Bunu ideolojik değil matematiksel nedenlerle söylüyorum. Çünkü HDP’nin barajı aşması durumunda AKP ya tek başına iktidar olamayacak ya da her yasayı istediği şekilde parlamentodan geçiremeyecek. Meclis aritmetiğnde bir denge oluşacak” dedi.
Erdoğan’ın Türkiye’nin her tarafında mitingler yaptığını, ellerine Kur’an’ı alarak, muhalefeti dinsizlikle suçlayarak, nefret içeren konuşmalar yaparak AKP’ye oy istediğini söyleyen Şık, tarafsız olması gereken Erdoğan’ın her gün Anayasayı çiğnediğini ifade etti. 

'SAVAŞ SUÇLULARI OLARAK YARGILANACAKLAR'

Şık, Suriye’de 4 yıldan bu yana devam eden savaşın en büyük aktörlerinden birinin Türkiye olduğunu söyledikten sonra Türkiye’nin Suriye’de neden olduğu yıkımı şöyle özetledi:
"Türkiye’nin sözde Suriye’yi özgürleştirecekleri iddiasıyla orada türeyen tüm barbarlarla ilişkisi var. Onlara silah, para veriyor ve cihatcıların sınırdan geçişlerini organize diyor ve kolaylaştırıyor. Geçen yıl MİT’e bağlı silah dolu TIR’lar yakalandı. Bunu soruşturan savcı ve askerler geçen hafta tuıtklandı ve vatana ihanetle suçlanıyorlar. Ortada bir suç olduğu kesin. Ama bunun adı savaş suçu ve bu suçu işleyenler Erdoğan, Davudoğlu ve MiT’in başındaki Hakan Fidan. Bunların bir gün savaş suçlusu olarak yargınacaklarından eminim. Suriye’de 250 binden fazla insan öldü ve her bir ölümde AKP iktidarının payı var." / Firatnews

Güncelleme Tarihi: 23 Mayıs 2015, 18:41
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER