Duran Kalkan: Destek olmak istiyorsanız savaşın!

KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan KDP ve YNK’ye çağrıda bulunarak Kobanê’ye, Güney Kürdistan’daki IŞİD güçlerine karşı topyekün savaşarak destek verilebileceğini belirtti.

Duran Kalkan: Destek olmak istiyorsanız savaşın!
KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan KDP ve YNK’ye çağrıda bulunarak Kobanê’ye, Güney Kürdistan’daki IŞİD güçlerine karşı topyekün savaşarak destek verilebileceğini belirtti. Kalkan, Kürt halkının karşı karşıya kaldığı tehditler karşısında artık parçacı düşüncelerin terk edilmesi gerektiğini ifade etti.


Sterk TV’de yayınlanan Politik Alan programına katılan Duran Kalkan, Kobanê direnişi, IŞİD’e karşı mücadele konularında önemli açıklamalarda bulundu.

Anadilde eğitim konusundaki eylemlerin yükseldiği dönemde IŞİD’in saldırılarının gelişmesinin tesadüf olamayacağını ifade eden Kalkan, Kobanê saldırısının AKP hükümetine yaradığını söyledi. AKP’nin IŞİD eliyle Kobanê’ye saldırdığını kaydeden Kalkan, tampon bölge tartışmalarına ise sert tepki gösterdi.

KDP ve YNK’nin Kobanê ile ilgili açıklamalarına da tepki gösteren Kalkan, Kobanê’ye destek vermek isteyenlerin IŞİD ile topyekün savaşması gerektiğini belirtti. IŞİD’in çevresinde güçlerin büyük oranda durduğunu ve IŞİD’in de zayıf noktalar belirleyerek oralara saldırı düzenlediğine dikkat çeken Kalkan, “destekliyorsan düşman önünde. Vur o zaman. Saldır görelim. Var mı öyle bir şey. Yok. Bunu yapmayanın destekliyorum diye söz açıklaması hiçbir şey ifade etmiyor. Gerçekten destekliyorsa KDP-YNK o zaman Güney Kürdistan’ın yüzde 30’undan fazlası IŞİD faşizminin elinde. Vursun, saldırsın bütün cephelerde saldırı olsun. Bir anda saldırı gelişsin bakalım IŞİD gücünü biriktirip Kobanê halkına katliam tehdidi yaratabilecek mi. Destek böyle olur. Biz böyle bir destek bekliyoruz. Yoksa diğer türlüsü sadece kamuoyuna dönük bir propagandadan öte bir değer ifade etmez” dedi.

Kalkan ile röportajın tam metni şöyle:

- Sayın Kalkan bu haftaya Kürt halkı belki boykot gündemiyle başladı ancak Pazartesi itibariyle IŞİD’in Kobanê’deki yoğun saldırıları başladı üç cepheden. Bu saldırılar bugün itibariyle devam ediyor. Burada büyük bir direniş de söz konusu. Bu saldırıların bu süreçte gelişmesi neyi hedefliyor? IŞİD saldırısı neyi amaçlıyor?

Ben öncelikle kahramanca direnen Kobanê halkını yürekten selamlıyorum. Başarı kazanacaklarına dair inancımı açık bir biçimde ifade ediyorum. Yine Kobanê direnişi şehitleri şahsında tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Herkes bilsin, dostlar müsterih olsun bu savaş kesinlikle kazanılacak. Düşmanlar da kahrolabilir. Bu savaştan saldırıdan fayda görenlerin hesapları bozulacak. Döktükleri kanda boğulacaklar. Şurası önemli: Kürt halkı geçen haftanın başına Türkçe eğitimi boykot ve Kürtçe anadilde eğitim talebiyle girdi. Uzun süreden bu yana hazırlanılıyordu ve görkemli bir eylemlilik de ortaya çıktı. Çünkü çok haklı bir talep vardı. Bir haftalık bir eylem olarak planlanmıştı. Ne yazık ki hafta sonu öyle gelmedi. Hafta sonunda boykotun, Kürtçe eğitimin adı bile haber bültenlerine yansımaz hale geldi. Gündem 180 derece değişti. Kobanê’de IŞİD denen faşist çete saldırıları ve halkın buna karşı direnişi tek gündem haline geldi. Hafta başında Türkçe eğitimi boykot ve Kürtçe anadilde eğitim isteyen Kürt halkı bu sefer, binler onbinler halinde Kobanê yoluna düştüler. Kobanê halkıyla birleşmek, direnişe katılmak için özgürlük yürüyüşleri başlattılar. Bu nasıl oldu? Burası önemli. Dikkat edelim. Boykot da 15 Eylül’de başladı IŞİD çetelerinin saldırıları da 15 Eylül’de başladı. Bu kadar tesadüf olabilir mi? Sanki ortak bir merkezden planlanmışlar gibi. Yani şöyle Kürt halkı 15 Eylül’de Türkçe eğitimi boykot edeceğini söyleyip buna hazırlanırken sanki Kobanê saldırısı buna karşı bunun misillemesi olarak düzenlenmiş gibi. Ve böyle de oldu zaten. Dikkat edelim en çok AKP hükümetini Türkiye Cumhuriyeti devletini zorlayan bir durum geçen haftanın ilk günlerinde bütün gündem bundan oluştu. Nasıl oldu? 25 milyonluk Kürt toplumu nasıl anadilde eğitim yapamaz, Nasıl bir soykırım ve asimilasyon uygulandığı gündeme gelirken, bu anlamda TC’nin Kürdistan’da uyguladığı kültürel soykırım rejimi tartışılır, maskesi düşer ve bu insanlık suçu gündeme gelirken bir anda bunun üstü kapandı, tüm gündem Kobanê’deki savaş ve çatışma oldu. AKP ve devlet kendine dönük deşifre edici, asimilasyondan dolayı eleştirici suçlayıcı her şeyden kurtuldu. Bu bir tesadüf olamaz. Evet, IŞİD adı altında bu saldırılar yürüyor. Musul’dan Bağdat’a kadar da o isimde yürüdü tamam da bu saldırıları kim organize ediyor, nereden yürüyor belli değil.

Ben şunu söyleyebilirim. Biz hareket ve halk olarak Kürtçe eğitim talebini ortaya koyduk. Bunu savunuyoruz da. Yönetimimiz, eş başkanlığımız açıklamalar yaptı, çağrıda bulundu. Çeşitli demokratik kurum ve kuruluşlar çağrılarda bulundu. Türkiye demokratik kamuoyu sahiplendi bu durumu. Bu en meşru haktır. Ve gerçekten de Kürdistan’da yaşanan insanlık suçunu en somut biçimde ortaya koyan bir durumda ve böylece oldukça demokratik bir yöntemle böyle bir talepte bulundu. Bir gündem oluşturmak, gerçekleri ortaya çıkartarak demokratik siyasetin buna, buradaki sorunlara çözüm bulmasını istedik. Neyle karşılaştık, Kobanê saldırısıyla. Kobanê halkını katliamdan geçirmeyi hedefleyen bir saldırıyla karşılaştık. Bu saldırı IŞİD adı altında bir çete tarafından yürütülüyor ama dikkat edelim bu son saldırıdan en çok AKP hükümeti yararlandı. Böyle bir tesadüf olabilir mi? AKP diyor ki ben arkasında değilim. Değilsen nasıl oluyor bu kadar sana yarıyor bu? AKP örgütlese planlasa kendine hizmet edecek bu biçimde bir eylem yapamaz. Ama IŞİD adı altında yapılmış bulunuyor. Tümüyle Türkiye’deki, Kuzey Kürdistan’daki bütün diller için, halklar için anadilde eğitim gündemi tümden kapanarak AKP hükümetini, devleti sıkıştıran girişimler bastırılarak ortaya Kobanê katliamı, bu katliama karşı bütün Kürtlerin, insanlığın desteğiyle halkın kahramanca direnişi ortaya çıkıyor. Yani bu kadar tesadüf olur mu? Eş zamanlılık olur mu? Gerçekten AKP’nin hiçbir sorumluluğu parmağı yok mu bunda. Mümkün değil. Şimdiye kadar hep inkar ettiler. TIRlar içerisinde silahlar yakalandı. Sınır üzerinde bu çeteler o kadar geldi gittiler. Petrol akıtıyor borularla para kazanıyorlar. Bütün o çete sürüleri dünyanın dört bir tarafından toplanıp Türkiye üzerinden Suriye’ye geliyorlar. Kamplar basına yansıdı o kadar. Eğitimler geliyorlar. Bunların hepsine yok dedi ama şimdi AKP suçüstü yakalandı.

Bu saldırının çok önemli bir boyutu, çok güncel olan yanı kesinlikle Kuzeydeki Türkçe eğitimi boykot ve Kürtçe anadilde eğitim ile bağlantılı. Biz bu eylemin içinde olanlar olarak bununla karşılaştık, bu cevabı aldık. Durumu böyle hissediyoruz. Kobanê saldırısının bir boyutu kesinlikle bu. Fakat tabii ki sadece bu değil. Bu IŞİD denen faşist çete sürüsü, tetikçi güruh, provokasyon grubu. Herkesin eli bu işin içinde bu anlaşıldı. Herkes kendi çıkarı doğrultusunda bu güruhu kullanmaya çalışıyor. Yani nerede çıkarları gerekiyorsa bazı güçler, küresel ve bölgesel güçler o doğrultuda saldırtıyorlar. Yaptırttılar böyle saldırılar, beslediler şimdi hepsi Kürt halkına yöneldi. Diyorlar ya alavare dalavere Kürt Mehmet nöbete. Şimdi karşı karşıya olduğumuz bu. Şilahlandırdılar, beslediler, Rakka, Musul, Tikrit’ten silahlandırdılar, beslediler büyüttüler şimdi Şengal’e, Maxmur’a Kobanê’ye saldırtıyorlar. Bir Kürt katliamı gerçekleştirmek istiyorlar bununla. Güya Kürt Özgürlük Direnişini böyle bir saldırıyla frenlemek istiyorlar. Bastırmak istiyorlar. Nafile. Gerilla gerçekten de dervişvari daldı Musul ovasına, Rojava devriminde de böyle yürüdü. Maxmur’a da böyle yürüdü. Dervişvari savaştı, savaşıyor ve savaşacak da. Hiç kimse İbrahim Paşa olamayacak. Öyle olmaya çalışanlar avuçlarını yalanlar. Ona izin vermeyecek çünkü dervişvari direnen gerilla bunu planlı ve akıllı yapıyor. Kazanacak sonunda. Sonuçlarını kimseye bırakmayacak. Ne yenilecek ne de ezilecek. Tersine direndikçe kendini büyütecek. Büyüttükçe daha fazla direnecek ve kesinlikle kazanacak. Düsturu şu çünkü: Ne kadar gücümüz olsa da kimseye saldırmayacağız, dünyanın hepsi birleşip üzerimize gelse de demokratik özgür yaşam hakkımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. İlkesi bu stratejisi ve taktikleri bunun üzerine kuruluyor. Kürtler kendi topraklarında özgürce demokratik bir yaşam kurmak istiyorlar. Hem de bütün halklarla, bütün kültürleri, dinleri, mezhepleri demokratik hbir çatı altında birleştirerek bunu yapmak istiyorlar. Kimseden bir şey istedikleri yok. Sadece herkesin demokratik, özgür, eşit bir yaşama kavuşmasını, bunun için kendilerine de bu dünyada özgürce demokratik bir yer olmasını istiyorlar ki bundan daha meşru bir hak tutum, durum olamaz. Bu temelde kazanmakta da kesin ısrarlılar.

-Sayın Kalkan, siz aslında saldırıların perde arkasından nasıl bir konsepte ilerlediğini belirttiniz. Rojava’da yönetimin, KCK Eş Başkanlığı, HPG Savunma Merkezinin seferberlik çağrıları ve konuyla ilgili açıklamaları oldu. Gelişen direniş göz önünde bulundurulduğunda özellikle Güneyli güçlerin tutumlarını size sormak istiyorum. YNK’nin, Bölgesel Hükümetin başkanı Mesut Barzani’nin açıklaması oldu. Belki ilk defa Rojava devrimini sahiplenen tarzda bir açıklaması oldu. Kobanê’nin savunmasının bütün Kürtler için onur görevi olduğundan bahsetti. Sayın Barzani’nin açıklamalarını ve diğer parçalardaki hareketlerin görevleri konusunda neler diyorsunuz?

Bence bütün Kürtler parça ayrımı parti ayrımı yapmadan bu gelişmeleri bir kez daha değerlendirmek durumunda. Yanlış hesap kimse yapmamalı. Yani anlaşma yapıyoruz, görüşme yapıyoruz, ilişkilerimiz var diye kimse inanmamalı. Bu dünya çıkar dünyası. Çıkarı gerektirdiğinde babasını satıyor insanlar. Para için gözleri dönmüş. Para kazanmak için kendilerini de pazarlıyorlar. Böyle bir dünyada anlaşmaya, söz güven olur mu? Olmaz. Sadece sen örgütlü olursan, gücün olursa, ayakta kalırsın, yaşarsın özgürce. Bunun dışında başka yol yok. Bu bakımdan hiç kimse bir kere yanlış hesap yapmamalı. Dikkat edelim bütün bunlar nereden ortaya çıktı. Bu IŞİD denilen olay neydi. Toparladılar, Irak’ın Suriye’nin ortasında özgürlük, demokrasi geliştirmek isteyen, böyle bir potansiyeli olan herkese saldırtıyorlar. Tam bir kara yüzlü faşist saldırganlık. Bir karşı devrim saldırganlığı. Şimdi hepsini de toparladılar, Ortadoğu’da yeni bir ışık, demokrasi, özgürlük ışığı olarak Kürdistan özgürlük devrimi belirdi. Rojava’da yanan ateş bunun ilk kıvılcımı oldu. Bu ateşi söndürmeye çalışıyorlar. Toparladılar, birleştirdiler buraya saldırtıyorlar. Hani bu Irak Şam Devletiydi. Bağdat’ı alacaktı bu güç. Şam’ı alacaktı, devlet kuruyordu. Nerde kaldı Şam? Nerde kaldı Bağdat savaşı. Hiçbir şey kalmadı. Mahmur’a, Şengal’e, Kobanê’ye, Haseke’ye saldırıyor. Hani bir toparlanıyor IŞİD şöyle kötü böyle kötü diye. NATO, BM, ABD koalisyon oluşturuyor. Güya karşı çıkıyorlar. Var mı bir pratikleri? Yoktur! Ortada tanklarıyla toplarıyla yürüyen bir saldırı grubu var. Yani bu kadar tekniğe sahipler. Bir tane kurşun vuruyorlar mı? Yok. Ne yapıyorlar? Bekliyorlar. Bir hava saldırısı yapacaklar diye söyleniyor. Ama ne zaman? Burası çok önemli. Yapılacak da acaba katliam peşinde koşan, soykırım yürüten, IŞİD’i engellemek bunları yapmaktan alıkoymak için mi? Yoksa bunlar yapıldıktan sonra, Kürt potansiyeli, Kürt halkının özgürlükçü ve demokratik gücü kırıldıktan sonra mı. Dikkat et söylüyorlar, vaat yaratıyorlar, bekliyorlar. Neyi bekliyorlar. Burası önemli. Kürtlerin gücü kırılsın, Kürt soykırımı gerçekleşsin diye mi bekliyorlar. Şengal’de de böyle beklediler. Şimdi Kobanê’de de benzeri bir durum görülüyor. Güya birçok devlet açıklama yaptı. IŞİD’e karşı savaşanları destekleyeceğiz diye. Bakın savaşanlar ortada. Kobanê savaşıyor. Bir çöp vermişler mi Kobanê halkına. Soruyoruz. ABD Başkanı çıkıyor diyor biz Kürtlere yardım ediyoruz. Hangi Kürtlere yapılıyor biz göremiyoruz. Savaş cephesinde, mevzideki Kürt’e yardım yok. Artık bilmiyoruz gerçekten oluyor mu, olmuyor mu. Ama bu Kürt’e yardım yok.

Gerçekleri iyi görelim. Herkes bu IŞİD saldırganlığından fayda umuyor. Destek de verdiler. Bu birden ortaya çıkmadı. Maliki ordusunun silahlarıyla silahlandı. Esad ordusunu silahlarıyla silahlandı. KDP’den bir sürü silah aldı silahlandı. Türkiye güya Suriye muhalefetine yardım ediyorum diye ellerinde var olan bütün silah tekniğini bu güce verdi. Hem de tırlarla göndererek. Suudi veriyor, Katar veriyor. Bu gücü kimin besleyip semirttiği, bu hale getirdiği biliniyor. Şimdi gerçekten de 40 yıllık mücadeleyle onbinlerce hatta yüzbinlerce şehit vererek, yaralı vererek, işkencede geçerek ortaya çıkartılmış Kürt özgürlük ve demokrasi potansiyeli bu faşist güruh eliyle ezdirilmek isteniyor. Bütün hesap kitap bu. Birçok güç bundan medet umuyor. Çünkü Kürdistan’daki özgürlük ve demokrasi kıvılcımı sadece Kürtlerin özgürlüğünü temsil etmiyor. Bütün Ortadoğu halkları için özgürlük ve demokrasi öngörüyor. Halkların kardeşçe birliğini içeriyor. Ortadoğu’ya özgürlük gelsin, eşit yaşam oluşsun, demokratik bir sistem içinde halklar, tüm kültürler kardeşçe yaşasın çizgisini dayatıyor. İşte engellenmek istenen bu aslında. Kürdistan Özgürlük Devrimi şansında Ortadoğu’da demokratik birlik ve kardeşlik engellenmeye çalışılıyor. Ortadoğu toplumları, halkları daha fazla paramparça edilsin, daha çok birbiriyle çatıştırılsın, güçten düşürülsün, potansiyelleri yok olsun, daha fazla dış güçlere muhtaç olsunlar. Kapitalist emperyalizme muhtaç olsun, onlardan medet umar hale gelip onlara bağlansınlar. Oyun bu. Bunun için bekliyorlar. Bu amaçla bu hale getirdiler, saldırttılar. Şimdi sessiz kalamıyor. Niye? Çünkü sessiz kalırsa bir dünya düzeyinde çatışma var. Dünyayı yöneten güç buna karşı sessiz olursa sen nasıl dünya yöneticisisin derler. Ben de bir tarafıyım diyorlar. Kamuoyunu kandırıyorlar sanki bir şey yapacaklarmış gibi. Yapmazlar mı yaparlar. Kendi çıkarlarına uygun olduğu zaman yaparlar. Bekliyorlar şimdi. Kürt 40 yıllık, 100 yıllık kahramanca direnişle yüzbinlerce şehit vererek Kürt toplumunun ortaya çıkardığı özgürlük ve demokrasi potansiyeli ezildikten sonra müdahale etmeyi bekliyorlar. Kürtler özgür ve demokratik yaşama ulaşmasınlar, Kürtler demokratik Ortadoğu’nun kıvılcımı, öncüsü yaratıcısı olmasın, yeni bir Ortadoğu ortaya çıkarmasınlar diye.

Şimdi durum bu. Tüm Kürtler iyi düşünmeli. Saldırı şu bu partiye değil, şu parçaya bu parçaya değil. Bunu herkes görmeli. Saldırılar Kürt varlığı ve özgürlüğünedir. Ben Kürt’üm, Kürt olarak var ve özgür olmak istiyorum diyen herkese bu saldırı yöneliyor. Dolayısıyla herkesin de bu saldırılara karşı durma, mücadele etme, direnme görev ve sorumluluğu var. Birilerini destkelemek için değil. Kendi varlık ve özgürlüklerini garanti altına almak için. Dün Şengal’eydi, bugün Kobanê, yarın Duhok’a, öbür gün Mahabad’a olmayacağı, Mardin’e, Amed’e olmayacağını kim biliyor. Kobanê’ye olacağı iki sene önce belli miydi.  Şengal’e olacağı bir sene önce belli miydi. Herkes diyordu, Irak’ta sorunlar çözülüyor. Güney Kürdistan istikrar kazanıyor, özgür oldu. Nerde özgürlük, hani? Hani istikrar? Demek ki yokmuş. Demek ki o tutum ve anlayışlar yanılgıymış, şişirmeymiş. Böyle bir gerçek yokmuş. Gerçek aslında direnerek savaşarak kazanmaktır.

Şu anlayış da yanlış: Kobanê, Kerkük, Şengal halkı ne kadar desteklenmeli ya da desteklenmemeli. Ne kadar destekleyelim. Hayır bir destek söz konusu değil. Herkes için kendi varlık ve özgür geleceği için direnme ve savaşma söz konusu. Saldırı bütün Kürtleredir. Dolayısıyla bütün Kürtler bu saldırı karşısında kendi varlık ve özgür geleceklerini güvence altına almak için birlik halinde direnmek, mücadele etmek ve bu saldırıyı kırmak durumundalar. Bunu böyle yapmayanlar sıra kendilerine geldiğinde çok geç kaldıklarını anlayacaklar. Çağıracaklar her tarafı bize de yardım edin diye bulamazlar yardımcı. O halde öyle bir duruma düşmeden şimdi herkes aklını başına toplamalı. Bu küresel, bölgesel güçler tarafından beslenen faşist tehlikeye karşı onu bertaraf etmek üzere direnişe geçmeli. Kobanê’de direnmeli. Serekaniye’de Heseke’de, Şengal’de Duhok’ta Maxmur’da, Kerkük’te direnmeli. Ama bu faşist güruhun Kürdistan’a girmesine kesinlikle izin vermemeli. Kürtler geçmişte de bu tür saldırganlıkları kırdılar. Urfa’ya sokmadılar, Nizip’te, Kobanê’de Efrin’de kestiler. Urfa’dan Diyarbakır’a Kürdistan içlerine bu tür gerici sömürgeci işgalci saldırıların girmesine izin vermediler. Dağa dayandı, dağın eteğinde bütün saldırganlıkları kırdılar. Şimdi de tarih böyle bir yeni direnişle karşı karşıyayız yani. Geçmişte bu kadar direniş yapabilmiş olan Kürtler bugün özgürlük bilinciyle bu kadar donanmış olduklarına göre güçlerini birleştirip kararlı olurlarsa bu saldırganlığı kırarlar. Buna herkes güvenmeli, inanmalı.

Dolayısıyla şunu söylemek istiyorum. Ben tabii ki yönetimimizin çağrılarına katılıyorum. Bütün parçalardaki Kürt halkı bu direnişe nasıl katılabiliyorsa katılmalı. Elinde ne gücü varsa seferber etmeli. Özellikle Kürt gençleri, kadın erkek, Kuzeyde, Güneyde, Doğu’da, yurtdışında, her alanda tam bir seferberlik ruhuyla cepheye koşmalı. Ordulaşmamız gerekiyor. Başka bir çare yok. Kürdistan Özgürlük Ordusunu kurmak zorundayız. Gelişmeler bunu gerektirdi. Bunun için seferber olmalı herkes. Şu parçayız bu parçayız dememeli. Hareketler açısından da bu geçerli. Gerçekten böyle bir ortamda eleştirmek doğru değil ama Güney Kürdistan yönetimi, Mecliste yer alan tüm partiler iyi bir sınav vermedi. Bu iş Musul saldırısıyla başladı. Dedim ya “alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” gibi. Kürtlere yönelecekleri açıktı.

Önder Apo çağrılar yaptı ilk önce. Yönetimimiz çağrı yaptı. Her türlü yük ve sorumluluğu üstlenmeye hazır olduğunu belirtti Ulusal kongre oluşsun, bunu karşılayacak Kürt kongresi yaratılsın, her şey kongre kararıyla gerçekleşsin dedi. Ortak komutanlık kuralım birlikte direnelim dedi. Arşivler ortada. Adeta didindik yani. O kadar olumsuzluğa rağmen bunları gündeme getirmeden tehlikeleri gösterdik. Dedik ki birlik olalım. Bunun sonu baştan belli ne olacağı. O halde tehlikeleri önleyebilmek, imkanları değerlendirmek için kesinlikle direnmek gerekecek, onun da yolu birlikten geçiyor. Bir ortak komutanlık oluşturalım. Güçlerimiz yeterlidir. Herhangi bir bölgesel ya da küresel güce muhtaç olmadan her türlü saldırganlığı kendi öz gücümüzle kıracak güce sahibiz.  Yeter ki birlik olalım, kendimize inanalım, güvenelim. Bunun için bu kadar çaba harcadık. Fakat bu görülmedi. Böyle bir şeye gelinmedi. Sadece çaba harcamadık. Gün geldi hiçbir talep olmadan fiilen müdahalede bulunduk. Gittik Hewler’i savunduk. Duhok’u savunduk. Şengal’i herkesten önce savunduk. Fiilen de bu konuda herhangi bir parti çıkarı değil de, özgürlük demokrasi ilkeleriyle hareket ettiğimizi, Kürt ulusal değer ve çıkarlarını savunduğumuzu, Ortadoğu halklarının çıkarlarını savunduğumuzu ortaya koyduk. Açıklamaya inanmayan pratiğe baksın görsün diye. Ne yazık ki biz ciddi bir destek göremedik. Buna olumlu bir cevap olunamadı. Birliğe gelinemedi. Farklı hesaplar içinde olundu. Açıktan kimse biz karşıyız demedi ama böyle bir birliğe hiç gelmediler. Somut söyleyeceğim Hewler’i koruyan, savaşarak Maxmur’u alan halka bile Ranya’da bir yer verilmedi. YNK şimdi açıklıyor Kobanê’yi destekliyoruz diye. Maxmur halkına bir yer bile vermedi. Nasıl izah edeceğiz böyle durumu. Halk geldi bir karşılama bile yapmadılar. Misafirperverlik bile olmadı. Nerde dostluk? Ulusallık, yurtseverlik nerede? Böyle olmaz. Gerçekçi olmak lazım. Yapmadılar. Şimdi diyorlar biz destekliyoruz. Nasıl destekliyorlar hele bir görelim. Kobanê’yi nasıl destekliyorlar? Orası da Kürdistan’dır. Biz Kerkük’te, Germiyan’da nasıl bir olduğumuzu gösterdik. Peki YNK Kobanê’de nasıl birdir nasıl destekliyor? Göstersin. Savunsun Kobanê’yi.

KDP büyük yanılgı içine girdi, ucuz hesaplar içinde oldu. Bizim sözlerimizi bir düşmanın sözü gibi görmeyin diyoruz. Bir toplumun hareketiyiz. Birbirimizle mücadele edebiliriz. Anlayışlarımız farklı olabiliriz. Ama demokratik çerçevede birlik olmak zorundayız. Kürdistan’da hareket ediyoruz. Kürt ulusa toplumsal değerleri üzerinden hareket ediyoruz. Birbirimizin sözünü birbirimizi yok edecek gibi değil biraz da birlik olacak şekilde ele alalım değerlendirelim dedik. Fakat öyle bir yaklaşım görmedik. Hep basit küçük hesaplar oldu. Bazı kişilerin basit çıkarları KPD politikalarını yönlendirdi. Bazı küresel güçlerin vaatleri, bölge güçleri KDP’yi yönlendirdi. Şimdi Kobanê katliamla yüz yüze. 200 binlik bir şehir bütün gericiliğin arkasında olduğu bir saldırganlığa karşı kahramanca direniyor. Her gün onlarca şehit veriyor. Yani vicdan yok mu? Kobanê halkının ne çektiğini KDPliler hissetmiyorlar mı? Bunu sormamız gerekiyor tabii. Gelip bıçak kemiğe dayandığında bir açıklama yaptılar. Ve çok zayıf. Ben net söyleyebilirim. Bu durumda başka bir şey söylemek zor. Yine de zararın neresinden dönülürse kardır misali, eğer gerçekten doğruya geleceklerse bunu pratikte göstermeliler. IŞİD sadece Kobanê’den saldırmıyor. Maxmur’a da saldırdı, Şengal’e, Kerkük’e, Celawla’ya kadar saldırdı. Cephe her yerdedir. Savaşalım. Herkes saldırırsa cephelerde Kobanê’de bu saldırı olabilir mi? Olmaz.

Herkes durmuş. IŞİD toplanmış bir yerde. Kendine göre zayıf yere saldırıyor. Deniliyor ki biz Kobanê’ye destek vereceğiz. Bu lafla olmaz. Seni destekliyorum demekle olmaz. Destekliyorsan düşman önünde. Vur o zaman. Saldır görelim. Var mı öyle bir şey. Yok. Bunu yapmayanın destekliyorum diye söz açıklaması hiçbir şey ifade etmiyor. Gerçekten destekliyorsa KDP-YNK o zaman Güney Kürdistan’ın yüzde 30’undan fazlası IŞİD faşizminin elinde. Vursun, saldırsın bütün cephelerde saldırı olsun. Bir anda saldırı gelişsin bakalım IŞİD gücünü biriktirip Kobanê halkına katliam tehdidi yaratabilecek mi. Destek böyle olur. Biz böyle bir destek bekliyoruz. Yoksa diğer türlüsü sadece kamuoyuna dönük bir propagandadan öte bir değer ifade etmez.

-Sayın Kalkan hareketinizin Rojava devrimine yönelik yaklaşımı biliniyor. Yanında olduğunuzu defalarca belirttiniz. Şiz IŞİD’in Güney Kürdistanlı saldırılarından sonra HPG’nin bölgeye müdahalesinden bahsettiniz. Şengal’de, Kerkük’te hala güçleriniz bulunuyor. Rojava’daki kritik durum biliniyor. Olası bir durumda Kobanê’ye ya da Rojava’nın başka bölgelerine gerillanın fiili müdahalesi gibi bir gündeminiz var mı?

Biz Rojava’daki direnişi hareket olarak baştan beri sadece Kürt halkının özgürlük direnişi değil, Ortadoğu halklarının ruhu, geleceği, özgür ve demokratik yaşamı olarak değerlendirdik ve tüm gücümüzle birlikte olduğumuzu belirttik. Bu temelde de destek veriyoruz yani. Bütün Kürt halkını, gençlerini seferber ettik. Çağrılar yaptık. Geçen aylarda kuzeyden, doğudan, güneyden onlarca, yüzlerce genç Kobanê’ye gitti. Cezire’ye gitti. YPG-YPJ saflarında direnişe katıldı. Savaşıyorlar. Şehit düştü onlarcası. Kuzey Kürdistan, Doğu Kürdistan’dan gitti. Lice’den Maku’dan, Hewler’den şehitlerimiz vardı. Dört parça Kürdistanlılar, yurtdışındaki Kürt halkı Rojava direnişine katılıyor. Hareketimiz böyle bir güç veriyor, destek veriyor. Bu mücadelenin başarıya ulaşması için tüm gücüyle direniyor, mücadele ediyor. Yani eğer şöyle deniliyorsa: HPG, HPG olarak katılabilir mi? İhtiyaç olursa katılır tabii. Kuşkusuz katılır. Eğer YPG-YPJ buna ihtiyaç duyarsa HPG olarak destek isterse HPG de kendi güçleriyle katılabilir. Hazırdır yani. Bu konuda Başur’daki pratiği, Şengal’deki pratiğiyle buna açık olduğunu ortaya koyuyor. Gerisi çağrıya bağlı. Karargahın, yönetimin bu kararı almasına bağlı. Sorun o değil tabii. Sorun toplum gençlik YPG-YPJ olarak örgütlenip direnebilir. Bu da doğru. Burası bir parçadır, kendi direnişini yürütüyor diyemeyiz. Parça falan kalmadı. Kürdistan bütün oldu. O sınırlar yok oldu. Artık o Kürdistan bu Kürdistan yok. Bir tane Kürdistan var. Bu sınırların katliam ve soykırım sonucu ortaya çıktığı açığa çıktı. IŞİD çetelerinin ortaya çıkıp küçük parçaya saldırması nerden kaynaklanıyor? Bu sınırların varlığından. Bu sınırlar var oldukça Birinci Dünya Savaşının ortaya çıkardığı sınırlar yaşadıkça, Ortadoğu halkları da Kürt halkı da bölünecek, parçalanacak, çatışacak ve kan dökecek. İstikrara ve özgür yaşama ulaşamayacak. Zaten bu katliam tehditlerinin sorumlusudur bu sınırlar. Artık hiç kimse bu sınırları meşru görmemeli. Onlara dayanarak politika yapmamalı, hareket etmemeli. O nedenle de destek veriyoruz denilemez artık. Yani Kürtler için artık Kobanê’yi destekleme diye bir şey yok. Kürdistan’ın bir ucundan, Kobanê ucundan Kürt soykırımını gerçekleştirmek üzere bir saldırı var. Kürt direniyor orada. Bunu Mahabadlısı, Makulusu, Bakurlusu Başurlusu olmaz. Kürdistan’a yönelik saldırı var. Bugün Kobanê’ye saldırıyor. Yani Kobanê’yi düşürürse Urfa’ya Mardin’e saldıracak. Duhok’a, Hewler’e saldırdı zaten. O saldırılarını daha da sürdürecek. Herkes için artık parça şeyi kalmamıştır. Saldırı Kürtlere, Kürdistan’a. Bütün Kürdistan direnmek durumunda. Biz hareket olarak, halk olarak herkesi bu anlayışla mücadele etmeye, bu faşist saldırganlığı söküp atmaya, yenilgiye uğratmaya çağırıyoruz. Kendimiz de böyle bir mücadelenin en ön safındayız. Dervişvari direnişten söz ettim. Gerilla dervişvari daldı mı Musul ovasına, daldı. Savaşıyor mu her tarafta, savaşıyor. İşte bu sonuna kadar sürecek. Tabii daha planlı, daha örgütlü ve daha akıllı yapacağız. Kendimizi tüketen değil, düşmanı tüketen tarz ve taktikle yürüteceğiz. Sonuçta kazanan Kürt halkı, Kürdistan’ın özgürlüğü ve Ortadoğu demokrasisi olacak.

-Kobanê konusunda KCK’nin de açıklaması var. Özellikle son iki gündür, Kürdistan’ın birçok yerinden sınıra doğru bir yürüyüş söz konusu. Kürt halkı Rojava sınırında güvenli bölge oluşturma hedefiyle sınıra yürüyor. Buradaki eylemler, özellikle Kuzey Kürdistan halkının tutumunun yaşanan direnişteki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz.

Kuzey halkının tutumu önemli. Mücadelesi önemli. Bu konuda böyle bir terslik gibi bir durum oldu. Manevra yapmakta zorlanma yaşandı. Hafta başında Türkçe eğitimi boykot ve Kürtçe anadil eğitimi kampanyası çerçevesinde bir planlama ve halkın eylemliliği vardı. Gever’den Cizre’ye Amed’e kadar Serhat ve Dersim’e kadar bütün Kürtler oldukları yerde böyle bir eylemlilik içindeydi. Bu aslında önemli bir mücadeleydi ve sonuç aldı. Hedefi neydi? AKP’nin asimilasyoncu, kültürel soykırımcı yüzünü açığa çıkarmak, bu insanlık suçunu Türkiye kamuoyunun, insanlığın önüne getirerek suçlunun cezalandırılmasını istemekti. İlk günden bu gerçekleşti. Bu anlamda son derece yerinde doğru ve başarılı bir eylem oldu. Bu durum AKP’yi yaşayabileceği en kötü durama getirdi siyaseten. Zaten Kobanê saldırısı buradan doğdu diyoruz. Arkasında AKP var. Biz siyasetçiyiz, yorum yapmak durumundayız. Bize yansıyan bu. Değerlendirdiğimizde Kobanê’de saldıran IŞİD değil, AKP’dir. Bize öyle geliyor. Kobanê savaşı bir AKP savaşıdır. Kürt’e saldıran AKP’dir. Ateşkes falan bilemiyorum, kim ona var diyebilir. Kobanê’de savaş var. Rojava’da savaş var. Ve bu savaşın saldıran tarafı AKP oluyor. Saldıran gücün yaptığından siyaseten AKP destek görüyor. O halde biz AKP’si değerlendiremeyiz. Böyle olunca şunu söylemek istiyorum işte, toplum bir direnişe yönelmişti ters yönden, arkadan saldırı yedi. Aslında Kobanê saldırısı Bakur’da Kürtçe anadilde eğitim kampanyası için mücadele eden halka arkadan saldırı, sırtından hançerleme gibi bir saldırı girişimi oldu. Bu manevra yapmakta zorladı biraz. Toplum ne yapacağını şaşırdı. Bir mücadele içerisinde diğer bir gündem ortaya çıktı. Mücadeleyi sonuca götüremedi ve zorlandı biraz. Anlaşılır bir durumdu. Hızla toparladı kendini. Yönünü Kobanê’ye verdi. Zor bir durum. Halk direnişi de gerilla gibi esnek olmalı. Her gün taktik değişim yapabilmeliyiz. Demokratik siyasi örgütlenmemiz böyle olmalı artık. Bir gün bir biçimde, diğer gün başka bir biçimde, bir gün bir yerde diğer gün başka yerde direnmek zorunda kalıyoruz. İçinde bulunduğumuz mücadele süreci böyle hareket etmemizi gerektiriyor. Halk hareketinin de gerilla hareketi gibi esnek olması lazım. Savaşan halk düzeni olmalı. Tarzı da gerilla tarzı olacak. Öyle başka tarz değil. Yani oldukça dinamik, hareketli, esnek, gizliliği en ileri bir şekilde yürütecek, sağlayacak bir yaşam düzenine ulaşmak durumunda. Öyle ağır hantal kalacak, dolayısıyla saldırılara hedef olacak, dıştan gelen saldırılara hedef olacak bir ağırlığı, hantallığı kesinlikle olmamalı. Bu anlamda aslında gerekirse sabah ayrı, akşam ayrı mücadeleler yürütmeye de hazır olmalıyız. Şimdi bir gün başka, diğer gün başka bir eylemlilik oluyor. Bu yetmiyor. Aslında daha da örgütlenmemizi geliştirmeliyiz. Disiplinli ve esnek. Gerilla tarzına daha yakın kılmalıyız. Öyle ki bir günde bile gerekirse eylem biçiminde değişiklik yapabilmeliyiz. Sabah bir eyleme girecekse akşam başka bir eylem içerisinde halk hareketi olabilmeli. Koşullar bunu istiyor. Bu yapılabilir. Özellikle Komalen Ciwan bu konuda çok daha fazla kafa yormak durumunda. İyi örgütlenirse, toplumu iyi örgütlerse, böyle bir eylem gücüne ulaşabilir. Halk serhildanını gerilla tarzıyla hareket eden savaşan, o kadar esnek ki 24 saatte taktik, mevzi değiştirebilen bir konuma getirebilir. Şimdi böyle bir zorlanma yaşadık. Onu anlatmak istiyorum. Fakat halk yine de kendisini değişen gündeme göre değiştirdi ve hızla Urfa’ya, Suruç’a yürüyüş oldu. Suruç üzerinden Kobanê’ye yürüyüş oluyor. Bu kesinlikle sürmeli. Yani yönetimimiz de çağrı yaptı. Bugün itibariyle gelişmeleri izlediğimde şu kanaat oluştu ki bütün Kürtler Suruç’a yürümeli. Gerekirse 3-4 milyon insan toplanmalı. Sınırı kapatmalı. Güvenlik bölgesi oluşturmalı. Sınırı ortadan kaldırmalı. Bir süre böyle yaşamayı göze almalı. Bunu gerçekleştirecek gücümüz var, imkanımız da var. Bir de bu gerekiyor. Var olmak ve özgür gelecek yaratabilmek için bunun dışında başka çaremiz yok. Ya köle olacağız, işte IŞİD gibi bir faşist saldırganlığa boyun eğeceğiz, katliamını soykırımını yaşayacağız, yok olacağız ya da direnerek özgürlük ve demokrasiyi kazanacağız. Başka orta yol yok. Bütün Kuzey halkı da yürüyebilir. Boydan boya Rojava sınırına yürüyebilir gerekirse. Bu önemlidir.

Kobanê’ye girmek gerekiyor tabii. Hem de onbinler halinde. Ne olursa olsun. Kobanê’nin her tarafını bir insan çemberi haline getirip faşist saldırganlığın ilerlemesine izin vermemek gerekiyor. Özellikle gençler tüm güçleriyle akmalılar. Artık ben şunu da yapayım, ben şu mücadeleyi de yürüteyim diye bir şey yok. Gençlik için tek şey kaldı, gerillaya katılmak, ordulaşmak. Olduğu yerde gerillayı harekete geçirmek ve gerillalaşıp bir gerilla ordusu haline gelmek.

Bu bakımdan şimdi halkın Urfa ve Suruç’a yürüyüşü görkemlidir. Bunu Kobanê’yi savunacak, Kobanê’ye girip IŞİD saldırganlığının önünü kapatıp savunacak düzeye getirmek, büyük bir kitle gösterisine dönüştürmek gerekiyor. Bu hem Kobanê savunması için hem de sorunların çözümü için önemli. Halkın katılımıyla sorunların çözümü böyle ortaya çıkabilir. Yani savaş Kürtlerin üzerine yıkıldı. IŞİD çetesi Kürdistan’a saldırtılıyor. Kürt halkı katliam tehdidiyle yüz yüze. Fakat bu şöyle de değerlendirilmeli: Kürt sorunu adıyla yaratılmış sorundan kaynaklanıyor bu durum. Bu sorunun varlığı bunu yarattı. Dolayısıyla böyle bir saldırı varsa bu sorununun durumu siyasetin gündemine gelmiştir. Bu saldırganlığı kırmak demek Kürt sorununun çözmek demektir. Saldırı bu kadar gelip dayanmışsa, Kürt sorununun çözümü de bu kadar gündeme gelmiş, kendisini dayatmış demektir. Dolayısıyla gerilla direnir, halk Kobanê’ye yürür, faşist saldırganlık kırılırsa bu sadece bir çete güruhunun kırılması olmayacak. Aynı zamanda Kürt sorununun çözümünün de adım adım gerçekleşmesi olacak. Mevcut savaşı bu biçimde dayatması aslında diğer yüzüyle de Kürt sorununun çözümü dayatması oluyor. Bu saldırganlığa karşı direniş Kürt sorununun çözümünü getiriyor. Halkın direnişi de bu sorunun çözümünü topluma mal eder daha da yakınlaştırır.

-Bu süreçte en çok tartışılan konulardan biri de tampon bölge tartışmaları. Genelkurmayın bu konuda çalışma yaptığına ilişkin bilgiler var. Bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk devleti olası böyle bir durumda Türk devleti neyi hedefliyor?

Şimdi tampon bölge tartışmaları oldu. Genel değerlendirmeler şunu gösteriyor: Kürdistan’da bir egemenlik alanı yaratarak Rojava’yı ele geçirmek istiyorlar. Bir işgal bu. Rojava devrimine bir IŞİDvari saldırı var bir de tamponvari saldırı olacak. IŞİD yenilirse herhalde AKP hükümeti de tampon yaratacağım adı altında saldıracak. Başka hiçbir anlamı yok. Rojava özgür, güvenli ve istikrarlı bir alandır. Bütün Ortadoğu halklarını ve özgür insanlığı savunuyor. Kimsenin tamponuna ihtiyacı yok. Kurtarılmış alandır. İnsanlığın alandır. Orada bir hat oluşturmaya çalışanlar kendi özgürlüklerine baksınlar. Antep’te, İstanbul’da yuvalanmış kamplarına baksınlar. Kendileri rehin olmuşlar. AKP hükümeti IŞİD’in elinde rehindir. Musul’da bilmem elçiliklerimiz rehin alınmış diye siyasetlerini rehin vermişler. Özgür değiller. Kendilerini özgürleştirsinler. Kürdistan’ın AKP’den gelecek özgürlüğe ihtiyacı yok. Herkes bunu bilmeli.

Biz uyanığız, toplum bilinçli. Kürt halkı da bu gerçeği iyi bilmeli. Bunun esası aslında Kürdistan’ı yeni bir işgal hareketi yürütmek, olası IŞİD saldırısının kırılması ihtimalinde saldırarak aslında Rojava devrimini ezme girişimi olur. Biz buna kesinlikle izin vermeyeceğiz. Tampon şu bu ne ad olursa olsun. AKP, TC, İran, Suriye, Avrupa, ABD kim olursa olsun, Kürdistan’a yönelecek her türlü askeri işgal girişimine karşı son nefesimize kadar direnecek savaşacağız. Kim buna yönelirse tüm Kürtleri karşısında bulur. Herkes bunu bilmeli.

Böylesi bir durumda gerillanın tutumu, Kuzeydeki güçlerinizin konumu ne olur?

Gerillanın durumu mu var? Bu savaşı kim yürütüyor? Gerilla yürütüyor. Kuzeyi Güneyi kalmadı. AKP ile çözüm süreci deniliyor. Eylül sonuna kadar bir hafta kaldı. Güzel sözler söyleniyor, ortada bir pratik göremedik. Hala söz söyleniyor. Henüz bir pratik adım atılmış değil. 10 günlük bir zaman kalmış. İşte Eylül sonunda müzakere süreci başlayacak. Şimdi Kobanê’de katliam olurken nasıl müzakere olacak. Ortada bir ateşkes bile yok. Ateşkes bile yok. Kuzeyde savaş yoksa bu bizim tutumumuzdan kaynaklanıyor. Önder Apo’nun bir noktaya getirdiği müzakere sürecinin gerçekleşmesine bağlılığımızdan kaynaklanıyor. Hala AKP’ye bir şans vermiş durumdayız. Yoksa bunun farklı anlaşılmaması lazım. İyi ama biliyoruz ki aynı güç kuzeyde bunu yaparken Kobanê’den de bize saldırıyor yani. Kürt’e saldırıyor. Kürt Özgürlük Mücadelesine saldırıyor. Bu açık bir durum. Bu bakımdan yani ortada gerçek anlamda bir ateşkes yok. Ateşkes olmayan yerde müzakere olur mu? Önce ateşkese oturmak gerekli. AKP Kobanê saldırısına ne diyor? IŞİD’le ilişkilerine ne diyor? Kesecek mi kesmeyecek mi bunlar? IŞİD’i destekle bu kadar saldır sonra da müzakere ediyorum de. Bu olmaz. Kürt sorununu çözüyorum, çözüm süreci iyi gidiyor demek olmaz yani. Bu bakımdan bu süreç karmaşık yani. Ateşkes Kobanê saldırısıyla bozuldu ama Bakur’da çözüm süreci ve müzakereye evrilme arayışları var. Bir adım atmak ancak çatışmanın keskinleştiği noktada başlayabilir. Kobanê çatışması bekli o noktaya götürebilir. Kuzey’deki süreç bunun içinde. Ayrı falan değil. Parçalı düşünmekten, parçalılıktan vazgeçin. PKK’nin çıkışı böyleydi. Uzun bir dönem sınırları dikkate aldık. Fakat şimdi gelinen noktada öyle bir parçalılık yoktur yani. Kobanê ile Suruç’u birbirinden nasıl ayırabiliriz. Kobanê’de olan çatışmayla Amed ile Mardin’i birbirinden uzak nasıl tutabiliriz? Amed’de Kürtçe eğitim okulu açıldı saldırı Kobanê’ye geldi diyorum. Amed’deki mücadele ile Kobanê’deki mücadele birbirine bu biçimde bağlı. Bu net bir durum. Dolayısıyla kuzeydeki durum tabii Kobanê’de Rojava’daki gelişmelerle doğrudan bağlantılıdır. Ondan bağımsız bir süreç kesinlikle söz konusu olamaz. Biz bu işin içindeyiz değiliz diyenler hiçbir Kürt’ü ikna edemezler. Doğru da değildir o sözler zaten. O bakımdan durumun ne olacağı belli değil. Kobanê’de katliam olurken kuzeyde bu durumun sürmesi zordur. Zaten bir hafta 10 gün kalmadı. Hala adım olmazsa yani bir de anadil eğitimine karşı Kobanê halkına katliam dayatılırsa Kürtler buna sessiz kalmazlar. Tek yandan mücadeleyle kalmazlar. Artık her yer daha farklı mücadele alanı haline gelir. Bunu herkes bilmeli. Bu bakımdan da Kobanê sadece oradaki halkın korunması, Rojava devriminin de savunulması değil aslında bütün Kürdistan ve 0rtadoğu’daki gelişmelerin gidişatının belirlendiği kritik bir nokta. Kobanê’deki sonuç hepsinin durumunu belirleyecek. Kobanê bir kilittir. Belirginleşme noktası. Her şey oradaki sonuca göre belirlenecek. Artık kuzeyde de güneyde de ne olacağı, durumun sürecin nasıl gelişeceği Kobanê’deki savaşın sonuçları ile belirlenecek. Kobanê bu kadar önemli. Bu nedenle herkes bu gerçeği görüp, bütün demokratik güçler, tüm insanlık, tüm Kürt halkı Kobanê’de özgürlük ve demokrasinin zafer kazanması için direnmeli diyoruz.

Sayın Kalkan son olarak belirtmek istedikleriniz var mı?

Yönetimimizin çağrısını bütün halkımız dikkate almalı. Bu çağrıyı önce Önder Apo yaptı. Seferberlik çağrısını yani. Bütün Kürtler için seferberlik söz konusudur. Direnme seferberliğidir bu. Kobanê’yi desteklemek değil faşist IŞİD saldırganlığına karşı gerillalaşarak, ordulaşarak direnmek ve bu saldırganlığı kırmak üzere mücadele etme seferberliği başlamıştır. Özellikle gençlik bu seferberliğe topyekün katılmalı. Böyle olmayana artık genç denmez. Özgürlük kuvveti denmez.

Diğer yandan yönetimimizin Türkiye toplumuna çağrıları oldu, oluyor. Bu çok önemli. Ortaoğu’nun diğer halkları için de tabii direnişe katılmak önemli, katılıyorlar zaten. Rojava’da güzel bir demokratik birlik oluşmuş durumda. Bunu Başur’da Kerkük’ten Şengal’e kadar, Musul’da her yerde yaratmak mümkün. Ama diğer yandan özellikle de Türkiye toplumu, emekçileri, kadınları, gençleri, tüm demokratik güçleri bilmeli ki Kobanê’de olan bütün Kürdistan’da olandır, Kürdistan’da olan da Türkiye’de olandır. Yani Kürdistan’da olan dışında bir Türkiye gerçekleşmesi olmayacak. Kürdistan’da gelişmeler nasıl olursa, Türkiye’nin geleceği ona göre belirlenecek. Bunu da Kobanê direnişi belirliyor. O bakımdan Türkiye’nin emekçileri, kadınları, gençleri bu mücadeleye çok daha büyük destek verebilir. Oldukları yerde yapabilirler. Özellikle gençlik mücadeleye katılarak yapabilir. Kürdistan’a koşarak gerillaya katılma seferberliğini onlar da geliştirebilirler. Toplum özellikle AKP hükümetinin Ortadoğu politikasına ve IŞİD ile ilişkilerine yönelik daha aktif bir mücadele yürütebilir. Gerçekler daha çok açığa çıkartılmalı. AKP’nin Ortadoğu’da gericiliği destekleyen politikalarının kırılması için daha aktif mücadele edilmeli. Türkiye toplumuna çağrımız bu temeldedir.

Ben son olarak şunu diyorum ki gerilla sonuna kadar fedai ruhuyla direniyor, direnecek. Hiç kimsenin bundan kuşkusu olmamalı. Büyüyerek direnecek, kazanacak. Bu direnişi desteklemek herkesin boyun borcudur. İnsan olarak özgür ve demokratik yaşam arama temelinde bütün insanlığın boyun borcudur. Herkesin bu büyük insanlık direnişine, onur direnişine katılması, katkı sunması gerekli. Ben herkesi böyle bir adım atmaya çağırıyor, yeniden Kobanê’de kahramanca direnen halkımızı, tüm Rojava halkını selamlıyor ve YPG ve YPJ güçlerine bu insanlık kahramanlarına üstün başarılar diliyorum. / Firatnews

Güncelleme Tarihi: 22 Eylül 2014, 16:02
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER