Kamp Armen direnişinin 100. gününde saldırı

Kamp Armen’deki direnişin 100. gününde sopalı bir grubun kamp alanında nöbet tutanlara saldırması sonucu yaralanan iki kişi hastaneye kaldırıldı.

Kamp Armen direnişinin 100. gününde saldırı

Aralarında Hrant Dink, Rakel Dink ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Mardin Milletvekili Erol Dora’nın da bulunduğu, yaklaşık 1500 çocuğa ev sahipliği yapan Kamp Armen olarak bilinen Tuzla Çocuk Kampı’nın yıkılmasına karşı başlatılan direnişin 100. gününde nöbet tutanlar bir grubun saldırısına uğradı.

Arabalarla gelen saldırgan grubun saldırısında iki kişi yaralandı. Yaralılar hastaneye kaldırıldı.

Saldırının ardından Facebook’tan “Kamp Armen Yıkılmasın” adlısayfadan Nor Zartonk tarafından bir açıklama yapıldı.

Açıklamada şunlar belirtildi:

“Günlerdir devam eden tacizlerin ardından, 13.08.2015 Perşembe, Kamp Armen Direnişi’nin 100. gününde gece saat 23:30 sularında Kamp Armen’e yönelik faşist bir saldırı gerçekleşmiştir.

“İki araç ile Kamp Armen’in kapısına gelen şahıslar, Kamp Armen’de nöbet tutmakta olan yoldaşlarımıza sopalarla saldırmıştır. Saldırı bertaraf edilmiş, bu esnada iki arkadaşımız darp edilmiştir.

“Soykırımcı zihniyetin bir tezahürü olan bu saldırıların direncimizi kıramayacağını ve Kamp Armen Direnişini aynı kararlılıkla sürdüreceğimizi kamuoyuna duyuruyoruz. Tüm dostlarımızı Kamp Armen Direnişi’ne destek veremeye bir kez daha davet ediyoruz.”

100 gün

6 Mayıs’ta başlayan yıkımı durdurmak için 100 gündür direnen Kamp Armen Dayanışması ve Nor Zartonk’un çağrısıyla bir araya gelenler kampın Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı’na iade edilmesini istiyor.

Rakel Dink: Mücadele varsa, umut da var

Kamp Armen’deki direnişin 100. gününde bir yazı kaleme alan Rakel Dink “Devletin yaşama ve cana değer vermediği bir yerde, mücadele varsa umut da vardır” dedi.

Dink’in Agos’ta yayınlanan yazısı şöyle:

“Öyle bir dönemdeyiz ki, gazetelere bakıyoruz, her gün tabut ve gözyaşı… Devlet vatandaşına o kadar çok çektirdi ki insan artık mal, mülk olarak kaybettiklerinin arkasından gitmeye, buna üzülmeye utanıyor.

“Kamp Armen, bir vakfa, Ermeni toplumuna ait bir yaşam alanıdır. Bir kültürün yaşamını sürdürmesini kolaylaştıracak bir yaşam alanıdır. Kamp, 19 Ocak 2007’den sonra daha çok gündeme geldi. İnsanlar kampın nasıl bir anlamı ve değeri olduğunu görmeye başladı. Bir direnişe dönüştürdü. Sadece Ermenilerin değil, tüm Türkiyeliler’in sahiplendiği bir yere dönüştü burası. Umutlandık.

“Ama o kadar acı var ki… Türkiye’nin her yerinde akan kan bu umudumuzdan bile utanır hale getirdi bizi. Suruç ve sonrası yaşananlar bizi kabuğumuza geri itti. Ancak, bu halimiz, mücadeleyi bırakacağız anlamına gelmiyor.

“Bir sonuç yok, ama umut da sönmüş değil. Devletin yaşama ve cana değer vermediği bir yerde, mücadele varsa umut da vardır. Bu mücadeleyi veren gençlere ve herkese minnettarlık duyuyorum. İnanıyorum ki sağduyu galip gelecek.”

Kamp Armen’in Tarihçesi

Hrant Dink, içinde yetiştiği, sonrasında da eşi Rakel Dink’le birlikte yöneticiliğini yürüttüğü Tuzla Çocuk Kampı’nı ‘Atlantis Uygarlığı’ olarak tanımlamıştı. Bu tanım, kampın el emeği özelliğine vurgu yapıyor. Kampın tarihçesi şöyle:

Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi, dört-beş öğrencinin kaldığı yetimhanenin mevcudu artmaya başlayınca, kilisenin bodrumundaki yetimhanenin taşınması için bir arazi almaya karar verdi. Kilise vakfı yönetimi, 1962 yılının Kasım ayında, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve İstanbul Valiliği gibi, ilgili bütün devlet kurumlarından gerekli izinleri aldıktan sonra, Tuzla Kampı’nı Sait Durmaz’dan satın aldı ve tapuyu vakıf adına tescil ettirdi. Ardından, çocuklar bütün yaz çalışarak, yüzlerce öğrencinin gelip gideceği kampı kendi elleriyle inşa ettiler.

Nasıl el kondu?

Bu arada, 6 Temmuz 1971’de, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, oy birliğiyle, vakıf senetleri bulunmayan cemaat vakıflarının 1936 beyannamelerinin vakıf senedi olarak kabul edilmesini onayladı. Böylece, beyannamelerinde bağış kabul edeceklerine dair açıklık bulunmayan cemaat vakıflarının doğrudan ya da vasiyet yoluyla gayrimenkul edinemeyecekleri, yasal hükme bağlandı.

8 Mayıs 1974’te, Yargıtay Genel Kurulu’nun, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin verdiği kararı onamasıyla, emsal teşkil edecek içtihat gelmiş oldu. Bu kararın ardından açılan davalarla, cemaat vakıflarının 1936 yılından sonra edindikleri taşınmazların büyük çoğunluğuna el kondu.

23 Şubat 1979’da, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kartal 3. Asliye Hukuk Hâkimliği’ne başvurarak, Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı’nın elindeki tapunun iptal edilmesini ve eski sahibine geri verilmesini istedi. Dört yıl süren davanın sonunda, mahkeme, kamp arazisinin vakfın elinden alınıp eski sahibine verilmesine karar verdi. Böylece, Sait Durmaz, 1962’de boş olarak sattığı araziyi, hiç para ödemeden, üstünde kurulu olan kamp tesisleriyle birlikte geri aldı. Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı, yıllar önce her türlü yasal işlemi yerine getirerek satın aldığı malı, sanki çalmış gibi, eski sahibine iade etmek zorunda bırakıldı.

Güncelleme Tarihi: 14 Ağustos 2015, 15:20
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER