Kayıp yakınları hesap sormaya devam etti

Amed, Hakkarı ve Şırnak'ta "faili meçhul" cinayet ve kayıpların hesabını soran aileler, sorumlu olarak devleti işaret ederken, mücadelelerini sürdürecekleri mesajını verdi.

Kayıp yakınları hesap sormaya devam etti
Amed, Hakkarı ve Şırnak'ta "faili meçhul" cinayet ve kayıpların hesabını soran aileler, sorumlu olarak devleti işaret ederken, mücadelelerini sürdürecekleri mesajını verdi.


AMED

Oturma eylemlerinin 336'sı için İHD Amed Şubesi üyeleri ile birlikte yine Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya gelen kayıp aileleri, taleplerinin yer aldığı "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" pankartı açıp, yakınlarının fotoğraflarını taşıdı.

İHD Amed Şubesi Başkanı Raci Bilici, "Kayıplarımızı tek tek bulup onlara yakışır bir mezar yapıp, onurlarına yakışır bir tören yapıncaya kadar biz bu mücadelemizi sürdüreceğiz" dedi. Katledilen ve kaybedilen insanların devletin bilgisi dahilinde organizeli bir şekilde ve devlet içerisinde yapılandırılan JİTEM, kontragerilla eliyle yapıldığını bir kez daha vurgulayan Bilici, onurlu bir barışın gerçekleşmesinin yolunun, geçmişte yaşanan bu vahşetlerle yüzleşilmesinden geçtiğini söyledi. Her gün gelen cenazeler ve binlerce kaybedilen insandan dolayı bayram kutlamadıklarını da dile getiren Bilici, "Dolayısıyla bize bayramı zehir edenler insan haklarından, İslami değerlerden bahsediyor ve biz onları izlerken onlara acıyoruz. Çünkü annelerin gözyaşlarını ve kayıp yakınlarının acılarını hissetmemişler" şeklinde konuştu.

'ŞEHİT VE KAYIPLARIMIZA SAHİP ÇIKACAĞIZ'

Kayıp yakınlarından Ayşe Cengiz, "Bayramı nasıl kutlayacağımızı ve ne yapacağımızı bilmiyoruz. Biz çocuklarımızın kemiklerini istiyoruz. En azından bir mezarları olsun, başına gidip dua edelim. Her gün yüreğimiz yanıyor" dedi.

Yakınlarının katillerinin adalet önüne çıkarılmasını isteyen kayıp yakını Hayriye Doğan da, "Bu savaşı ne zamana kadar Kürtlerle yürütmeye çalışacaklar... Biz anneler ve halk olarak her zaman şehitlerimize ve kayıplarımıza sahip çıkıyoruz ve çıkacağız da. Biz hak ve adaletin yerini bulmasını istiyoruz" dedi.

'DEVLET KAYIP YAKINLARINDAN ÖZÜR DİLESİN'

Barış Anneleri Meclis Üyesi Havva Kıran, kayıp yakınlarının yıllardır çocuklarının kemiklerini aramalarına dikkat çekti.

"Onların bir mezar taşlarının olmasını istiyorlar. Gidip yüreğindeki yaraları onlara anlatmak istiyorlar" diyen ve kaybedilip, katledilen insanların faillerinin devlet olduğunu söyleyen Kıran, devlet yetkililerinin suç işlediklerini kabul edip, kayıp yakınlarından özür dilemesi gerektiğini vurguladı.

YÜKSEKOVA

İHD ve kayıp yakınları, "faili meçhul" cinayetlere kurban gidenlerin akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle düzenlediği eylemin 68'inci haftasında Yüksekova Sanat Sokağı'nda bir araya geldi. Kayıpların fotoğraflarının taşındığı eyleme, HDP Hakkari Milletvekili Abdullah Zeydan, HDP, DBP yöneticileri ve Yüksekova Belediyesi eşbaşkanları ile sivil toplum örgütü temsilcileri katıldı. Kayıp yakınlarının bu haftaki buluşmasında, 18 Temmuz 1987 tarihinde ilçeye bağlı Esendere (Bajirgeh) beldesinin Güvenli (Şahê) köyü sınırında askerler tarafından katledilen Hacı Mıhçı'nın hikayesi anlatıldı.

HACI MIHÇI'NIN HİKAYESİ

Dayısının katlediliş hikayesini anlatan Eylem Yurtseven, "Dayım kendi halinde olan bir insandı. Hiç kimseye bir zararı yoktu. Askere gitmek üzereydi, bu nedenle Yediveren (Kavlegund) köyündeki yakınlarımıza gidip vedalaştıktan sonra köyümüz Zêrêlê'ye geri dönmek için yola çıktı. O zaman normal yollar yoktu patika yollar vardı. Güvenli köyüne yaklaşınca, burada bulunan Jandarma Karakolu araziye çıkıp operasyon düzenlemişti. Dayım operasyona çıkan askerler tarafından arazide gözaltına alınmıştı" diye anlattı.

Dayısının köye 3 kilometre mesafede bulunan İran sınırına götürülüp orada asker tarafından ayağına bir kurşun sıkıldığını anlatan Yurtseven, "Orada bırakılıp kimsenin müdahale edip doktora getirilmesine izin verilmemişti. Dayım orda kendi çabası ile gömleğini yırtıp bacağını sarmıştı. Ancak bacağından akan kan durmamıştı. Dayım orada kan kaybından ölmüştü. Diğer günün sabahında Güvenli Karakolu'na getirilip sanki İran'dan gelmiş veya İran'a gidecekmiş gibi 'sınır ihlali yapmış süsü' verilmek isteniyordu. Daha sonra otopsi için ilçe merkezinden köye gelen savcı ve otopside bulunanların anlattığına göre savcı 'Bu sivil nasıl öldürüldü?' diye sorunca; orada bir asker 'Ben vurdum savcım. Çünkü sınır ihlali yapıyordu' demiş. Daha sonra köylülerin anlatımına göre Güvenli Jandarma Karakol komutanı olan yüzbaşı askerini ödüllendirip ödül olarak rütbe verip onbaşı yapmıştır" diye aktardı.

'PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIZ'

Dönemin baskılarından savcılığa bile suç duyurusunda bulunamadıklarını dile getiren Yurtseven, "Çünkü her gün bizi ölümle tehdit ediyorlardı. Ancak biz ailesi olarak katiller yargılanıncaya kadar hiçbir zaman bu davanın peşini bırakmayacağız. Güzel ağabeyim sen her zaman kalbimizde yaşayacaksın" dedi.

ŞIRNAK

Şırnak'ın Cizre ilçesinde "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" şiarıyla her hafta eyleme yapan Dayıkên Şemiyê, 343'üncü eylem için Sanat Sokağı'nda bir araya geldi. Kaybedilen yakınlarının fotoğraflarını taşıyan kayıp yakınları, bu hafta Süleyman Durgut'un hikayesini anlatıldı. 1994 yılında üniformalı polisler tarafından gözaltına alınarak katledilen Süleyman Durgut'un hikayesini MEYA-DER Cizre Yöneticisi Veysi Durgut anlattı.

1994 yılının Nisan ayında Süleyman Durgut ve kardeşi Abdurrahman Durgut işten eve dönerken yollarının JİTEM elemanları olarak bilinen ve kod adı Ramazan Hoca ve Cabbar olan kişiler tarafından kesildiğini belirten Durgut, "Ellerinde tüfekle İki kardeşi ara sokağa doğru sürüklerler. Süleyman Durgut'u tekmeleyerek, kafasına tüfeği dayayıp araca bindirirler. Süleyman Durgut gece boyunca eve gelmez, sabah darp edilmiş halde eve döner. Üzerinde sadece yırtık bir atlet vardır. 1994 yılının Haziran ayında bu kez JİTEM ekibinde yer alan kod adın Bedran olarak bilinen Adem Yakin ve yanındaki resmi üniformalı polisler tarafından tekrar gözaltına alınır" dedi. Yaklaşık yirmi gün gözaltında tutulan Durgut'un, savcılık ifadesinin ardından serbest bırakıldığını ve maruz kaldığı ağır işkencelerden dolayı dişlerinin döküldüğünü dile getiren Durgut, "Ağzındaki dişler sökülmüş, bir gözünde büyük hasar meydana gelmişti. Özellikle Cabbar isimli kişinin kendisine çok işkence yaptığını söyledi" diye aktardı. 14 Temmuz 1994'te sabah saatlerinde Durgut ailesine JİTEM gözetiminize polislerin baskın yaptığını söyleyen Durgut, "Ramazan Hoca ve Cabbar olarak tanınan JİTEM elemanları polislerin baskınıyla birlikte eve girdiler ve damda uyuyan Süleyman Durgut'u kolundan tutup dışarı götürdüler. Süleyman Durgut'un arkasından dışarı çıkan ailesi onun beyaz Toros marka bir araca bindirildiğini gördü. Abdurrahman Durgut, aynı gün ağabeyini sormak için emniyete gitti. Ancak emniyettekiler ona kimseyi almadıklarını söyledi" diye anlattı.

ADALET YERİNİ BULMADI

Durgut gözaltına alındıktan bir gün sonra İdil'e bağlı Herbak köyünde bir cenaze bulunduğu haberi üzerine Durgut ailesinin köye gittiğini ve söz konusu kişinin Durgut olduğunun anlaşıldığını dile getiren Durgut, "Köyün imamı defnettikleri kişinin gömleğini aileye gösterince, bu kişinin Süleyman Durgut olduğunu anlaşıldı. İdil ilçesine bağlı Camili (Mizgeftok) köyün yolunun 50 metre kenarında köylüler tarafından bulunan cesette Jandarma tarafından yapılan otopsi tutanağına göre, 'vücudunun çeşitli yerlerine isabet etmiş 10 adet kurşun ve olay yerinde 30 adet boş kovanın bulunduğu ifade edilmiş, yakın mesafeden üzerine açılan ateş sonucu öldürüldüğü belirtilmiştir' dendi. Jandarmanın yaptığı otopsinin ardından cesedin köyde defnedilmesini istemesi ile ceset köylüler tarafından köyde defnedildi" diye konuştu.

İHD Üyesi Abdulkerim Pusat ise failler ve katledilenlerin belli olduğunu ancak adaletin yerini bulmadığını söyledi.

Güncelleme Tarihi: 19 Temmuz 2015, 16:04
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER