Kendi 'Hikayeler'ini anlatıyor

Kimileri vardır hayatta, başkalarının yazdığı hikâyenin kahramanı olmak ister. Kimileri vardır kendi hikâyesini kendi yazmak ister...

Kendi 'Hikayeler'ini anlatıyor
Candan Tezel bir albüm değil bir hikâye var etmiş aslında. 2005 yılında ‘Atomların Harika Dünyası’ albümü ile 110 müzik grubunun solisti olarak başladığı yola, ilk solo albümü ‘Hikayeler’ ile devam ediyor. Albümde yer alan tüm şarkıların söz ve müzikleri Candan Tezel’e ait. Hatta prodüktörlüğünü bile kendisi yapmış. Yine kendi deyimiyle “bu albüm kelimenin tam anlamıyla solo.” 


Müzik kariyerine ‘110’ grubu ile başladın. Daha sonra solo albüm çıkardın. Daha farklı olmasını ister miydin? 

Bugün baktığımızda solo albümü daha erken yapmayı isterdim. Grup deneyimi tabi ki bir şeyler kattı, bir şeyler verdi bana ama şunu öğrendim zaman içinde Türkiye’de grup konusu gerçekten çok zor. Dünya ile aynı noktada değiliz. Ben hep aynı şeyi söylerim; Türkiye’de grup mantığının politik siyasi durumdan hiç farklı olduğunu düşünmüyorum. Nasıl ki bizde kolektif olan hiç bir iş politik âlemde yürümüyorsa grup işinde de yürümüyor. Toplumda bir ön yargı var. Grup konusunda da bu böyle, tek adamcılık var. Türkiye’de başarılı çok az grup söyleyebilirsiniz bana. Onları da tek adamlarla kıyasladığınız zaman hep onların gerisinde kalmıştır. 

Türkiye’de en çok tartışılan konulardan biri de müzik tarzının belirlenmesi. Birçok müzisyen kendi müziğini bir tarz ile tanımlamaktan kaçıyor. Siz, bu tarz tartışmalarının neresinde duruyorsunuz? 

Hiç öyle bir derdim olmadı. 110’da iken soruyorlardı ya da tarzımıza elektronik rock diyorlardı. Ama biz 110’da da akustik şarkılar yapıyorduk. Şöyle bir jenerasyon ile büyüdük biz. Metallica, Iron Maiden, Megadeth, Bon Jovi çok dinledik ama bunun yanında Micheal Jackson ve Madonna da dinledim. Hem pop hem de metal kültürü ile büyüyünce ortaya çıkan sonuçta hepsinin harmanı oldu. İyi şarkı mantığı vardır ya, bende biraz o var. Tarz önemli değil. İyi şarkı her zaman iyi şarkıdır. İyi müzik her zaman iyi müziktir. O yüzden şarkıları yaparken illa belli bir tarzın etrafında dolaşsın istemedim ama çaldığım enstrüman gitar olduğu için çaldığım şarkılarda sound olarak alternatif ya da rock tınısı ister istemez oluyor. 

Peki, daha sonrası için kafanda farklı projeler var mı? 
Aslında benim 110 ile başladığımızdan beri aklımda etnik elektronik rock var. Cezayirlilerin müziklerini çok severim, çok farklı bir tarzı var onların, Türklere uyarlanması nasıl olur bilmiyorum. Tabi olmayan bir buluttan bahsediyoruz, bir ara uğraşıp bu fikri şekillendirmeye çalışacağız ama bir şeyler çıkar mı hiç bilmiyorum. Tek seslilikten dolayı düzgün bir şey çıkmayabilirde onu göreceğiz zamanla.

Aslında bu algı ile alakalı. Sanatta yeni bir şey geliştirmek, insanlara aktarmak biraz zor… Benim de son zamanlarda enstrümanlarla zenginleştirilmiş müzik çok hoşuma gidiyor.
Kesinlikle katılıyorum. Yalnız fazla enstrüman demek fazla prodüksiyon demek. Bir de işin maddi tarafı var, hep aynı yerde tıkanıp kalıyoruz. Ben de bu albümü yaparken daha fazla enstrüman kullanmak istiyordum ama işin maddi boyutu izin vermedi. Elimizden gelenin maksimumunu ortaya çıkaramaya çalışıyoruz ama bazen içime sinmeyen tarafları oluyor tabi.

Bu albümde söz, müzik sana ait aynı zamanda prodüktörlüğünü de sen yapmışsın. Bütün işin altından tek başına kalkmış gibisin…
Aslında biraz egosantrik bir durum var. Solo albümün bir farkı olmalı dedim. Niye solo albüm çünkü ben tamamıyla kendimi anlatmaya çalışıyorum. Yoksa gidip bir besteleri bir prodüktöre düzenlettirdikten sonra o benim albümüm olmazdı. Bu albüm kelimenin tam anlamıyla solo oldu. 

Anladığım kadarıyla bunun için net bir karar verip, epey bir çaba göstermişsin Sonunda albüme baktığında yapmak istediğim şey bu diyebiliyor musun peki? 
Bu albümde yapmak istediklerimi yaptım. Ama üç albümlük bir plan var kafamda. İnsanları ürkütmeden başlamak istiyorum. Önce ki deneyimlerim şunu gösterdi bir şeyi çok radikal bir şekilde deneyince insanlar ürküyor. İlk önce hazırlamak lazım. Bu o yüzden bir hazırlık albümü çünkü aksutik bir albüm ama içinde yine 110’daki gibi elektronik öğeler var, ut da var klarnet de. Bir sonraki albümde bunun bir seviye sonrasını yapmayı planlıyorum. Isındırma albümü gibi olsun.


İNTERNET DE DÜNYANIN DÜZENİNE AYAK UYDURDU

Albüm satışlarının ne durumda olduğunu hepimiz biliyoruz. Sosyal medyanın bu alandaki gücünü nasıl buluyorsun? 
Önemli buluyorum tabii ama... (Gülüyor) 

Telif sıkıntısı mı?
Hayır hayır. Sosyal medya günümüzde çok önemli bir mecra ancak hala hayal dünyasında yaşayan bir müzisyen topluluğu var. Özellikle yeni başlayanlarda çok görüyorum. Arkadaşlar ‘önceden bazı kanallarda bazı programlar vardı, onlara para veriyorduk, şimdi ne güzel internet var’ diyor. Hayır, arkadaş öyle bir şey yok, kendinizi kandırmayın. İnternet dediğin şey senin hayrına çalışmıyor. Yani internet dediğin yer de, artık belli başlı şirketlerin tekeline alınmış. Dünyanın her yerinde bu böyle yürüyor. Myspace ilk açıldığında vardı o ama bir yıl sürdü bitti zaten. Üzülerek söylüyorum ticarete dönüştüremeyen firmalar ayakta kalamıyorlar. Sosyal medya var evet ama orası için de bir PR yapmak zorundasın. Yani insanlar seni keşfetmiyor. O dönem geçti… 

Ulaşılabilirlik açısından önemli bir boyutu olsa da ben de aslında sanatı bazı alanlarda törpülediğini düşünüyorum.
Çok... Özellikle işin ticari tarafı ağır basmaya başladığı andan itibaren… 1 milyar internet sitesi olsa da şimdi saymaya kalsak 5 tane sayarız. İnternet de dünyanın düzenine ayak uydurmuş.


GEZİ’YLE İÇİMİZDEKİ İNSANI KEŞFETTİK

Ülkedeki müzik algısını değiştirmek için sence ne yapmak gerekir?
50 yıl gerekir. Hani hep eğitim diyoruz ya gerçekten yine eğitim. Müzik algısını sadece müzisyenin değiştirme şansı yok. Önce bir kere insanlara eğitim vereceksiniz. Sadece müzik için değil sanatın diğer alanları için de... Hepimiz okullarda sadece üniversite kazanmaya yönelik eğitim görüyoruz. Ben kolejde okudum yine şanslıydım, sosyal etkinlikler daha fazlaydı. Devlet okullarında da böyle bir sistemin olması gerek ancak maalesef Türkiye’de böyle bir imkân yok. Bence ilkokuldan itibaren yetenekli oldukları sanat dallarına yönelik eğitim vermeliler ki o zaman gerçekten her türlü sanatsal alanda devrim yaşansın.

Sanata ulaşabilirlik de önemli. Algının değişmesi için sadece eğitim yeterli olmayacaktır. İnsanların bu kadar maddi kaygısı varken sanat bu kadar pahalı olmamalı. Sanat sokağa inmesin mi artık?
Ben çok politik takılmamaya çalışan bir adamdım geçen sene 1 Haziran’a kadar. Babamın geçmişindeki politik duruşu nedeni ile de politikadan çok haz etmeyen, hatta Türkiye’deki apolitik gençliğin içine dâhil olmaya çalışan adamlardanımdır. Ama ülkedeki durum o kadar rahatsız edici bir hal aldı ki... Normalde albümün konsepti bu değil, ben politik müzik yapmam, öyle bir derdim de yok. Ama albüme bir tane şarkı koydum; Hiç Kimse… Benim gibi apolitik adamların nasıl değişebileceğini ve nasıl tepki verebileceğini gösteren bir şarkıdır. ‘Hiç Kimse’nin benim için albümde farklı bir yeri var. Garip bir dönemden geçiyoruz.

Gezi senin için bir dönüm noktası olmuş. Aslında birçok sanatçı için de, hatta sanat için bir dönüm noktası oldu…
Kesinlikle, özellikle mizah aldı başını gitti. Herkes için bir dönüm noktası oldu, sadece benim için değil. Gezi insanın içindeki insanı keşfetmesi ile ilgili bir süreç oldu bence. Çünkü orada her şeyden öte insana müdahale vardı.

O zaman müzik de sokağa insin mi?
(Gülerek) İnsin tabi. Bizim ülkemizde sanatçılar topluma hep yukarıdan bakmış ama ben bizim jenerasyonda bu durumun artık biraz değiştiğini düşünüyorum. Yurt dışında sokak müzisyenlerine verilen değeri kendi ülkemde de görmeyi çok isterim. / Evrensel

Güncelleme Tarihi: 13 Nisan 2014, 14:21
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER