Ezidi kadınlar kurtarılır mı?

Ortadoğu ve Mezopotamya’nın bugüne dek savaşlara, talanlara rağmen kendini koruyan kültürel ve tarihi değerleri yeniden talana uğruyor.

Ezidi kadınlar kurtarılır mı?
Ortadoğu ve Mezopotamya’nın bugüne dek savaşlara, talanlara rağmen kendini koruyan kültürel ve tarihi değerleri yeniden talana uğruyor. Mezopotamya topraklarında yaşananlar, adeta uyanmak istemediğimiz bir kabus gibi. Sanki yeniden tarih sayfalarının içinden geçiriyoruz. Geçmiş çağları küçümseyen, ‘modern’ insanlar topluluğunun içinde oluyor tüm bunlar. Tüm çağlardan da geriye gidiyor insanlık. İnsanlar toplu katliamdan geçiriliyor, tarihi yerler yok ediliyor, toplulukların inanç yerleri bombalanıyor. Farklı kimlik, inanç ve kültürel topluluklara özünden uzak bir yaşam tarzı dayatılıyor. Bu en çok da kadınlara yönelik saldırılar üzerinden yapılmak isteniyor. Çünkü bu bir arada yaşamda, değerlerini geleceğe taşırmada en büyük rol kadınlarda. Kadınları hedef almalarının bir yanı da bu. Kadın kırımıyla birlikte inançların, kimliklerin, halkların ortak yaşamını da bitirmek istiyorlar. IŞİD çetelerinin Kürtlere, son olarak Êzîdî, Kakai, Şebek Kürtlerine yönelik saldırılarının altında yatan bir neden de bu. O zaman ekonomik hesaplarını daha rahat hayata geçirecekler. Para hırslarını daha iyi bileyecekler.

Son haftalarda özellikle Şengal’de tam bir Êzîdî soykırımı yaşanıyor. Henüz tarihin kara lekeleri temizlenmemişken, yaşadıkları katliamların, haklarında verilen fermanların izleri geçmemişken. Onların Ortadoğu üzerindeki ekonomik, siyasi hesaplardan haberi yoktu. Tüm bu hesapların ötesinde köylerinde inançları, kimlikleri ve doğallıklarıyla yaşıyorlardı. Êzîdîler, toplu olarak öldürüldüler, kendi topraklarında sürgün edildiler. Kadınları köle gibi satılmak üzere kaçırıldılar, şiddete ve tecavüze uğradılar. Soykırım ile birlikte bir kadın kırımı, kültür ve inanç kırımı yaşanıyor.

Bu soykırımdan canını kurtarabilen Êzîdîler, yeniden göç yollarına düştü. Kimi Güney Kürdistan kentlerine, kimi Kuzey Kürdistan’a, kimi de Rojava’ya ya da daha uzaklara doğru yol aldılar.

YER DAR, YİYECEK YETERSİZ

Êzîdîlerin yerleştirildiği Güney Kürdistan kentlerinden biri de Qeledize. Çöl sıcağı altında Êzîdîlerin yerleştirildiği kent hastanesini ziyaret ediyoruz. Qeledize hastanesinin girişinde “Êzîdîler, Kürtlerin namusu ve onurudur” pankartı yer alıyor. Binanın balkonlarında çamaşırlar asılı, kimi balkonlarda günlük işlerle uğraşıyor. Kent hastanesinin büyük bölümüne Êzîdîler yerleştirilmiş, binanın bir kısmı ise IŞİD’in Musul saldırısı sonrası göç etmek zorunda kalan Şebek Kürtlerine ayrılmış. Kent hastanesine yerleştirilen Êzîdî ve Şebek ailelere birer oda verilmiş. Ancak henüz tüm ihtiyaçları karşılanmış değil. Êzîdîlerin genelde kalabalık aile yapısı göz önünde bulundurulduğunda yerler oldukça dar. Yeterince yiyecek yardımı da yapılmıyor. Tuvalet, banyo ve mutfak neredeyse iç içe. Mağdurlar için köklü bir çözüm henüz bulunmuş değil. Bu konudaki çabaların yetersizliğini görmek mümkün. Ne yerel ne de uluslararası yardım kuruluşlarının buraya yönelik yardımları oldukça yetersiz. Kentte Êzîdî ve Şebek Kürtlerinden yaklaşık 600 göçmen var. Mağdurların beklentisi, yeniden topraklarına dönene dek maddi koşullarının iyileştirilmesi, buna yönelik köklü çözümlerin geliştirilmesi.

HEPSİNİN YAKINLARI KAYIP YA DA KAÇIRILMIŞ

Buraya sığınan Êzîdîler, Şengal’in ilk saldırıya uğrayan köyleri olan Sinuni, Digurê, Xanesor köylerinden. Yani, IŞİD’in ilk saldırılarının mağdurları. Yaşadıklarını söze dökmekte zorlanıyorlar, sözlerin de ötesinde bakışları, titrek sesleri, çöl sıcağında birbirine sokularak oturmaları daha iyi anlatıyor olan biteni. Yaşadıklarını anlatırken gözyaşlarını tutamıyorlar, kelimeleri boğazlarında düğümleniyor. Geride kalan ve akıbetlerini bilmedikleri yakınları için endişe içindeler. Çünkü hemen hemen herkesin bir akrabası, yakını ya öldürülmüş ya kaçırılmış ya da nerede olduğu bilinmiyor. Henüz konuşmayı öğrenen bebeler dahi “IŞİD herkesi öldürdü, kadınları kaçırdı, biz de kaçıp buraya geldik” diyor. Êzîdî çocukları, bu soykırımın izlerini ömürleri boyunca taşıyacak.

Konuştuğumuz -yaşlı, kadın, çocuk- herkesin anlatımı aynı: Ansızın gerçekleşen IŞİD saldırısı ardından bir annenin dediği gibi çölün kumları misali dağılıyorlar. Kimi sofra üstünde, kimi derede çamaşır yıkarken, kimi uyurken, kimi çalışırken yakalanıyor saldırıya. Kurtulabilenler hiçbir eşyasını alamadan can havliyle kaçıyor. Kimi öldürülüyor, kadınlar kaçırılıyor. Kurtulabilenler günlerce aç-susuz yollarda kalıyor. Ağaç yaprakları yemek zorunda kalıyorlar. Ölen çocuklar, yaşlılar gömülemeden geride bırakılıyor. Ta ki HPG gerillaları, IŞİD ile çatışıp, güvenlik koridoru açarak onları güvenli alanlara ulaştırana dek.

BARAN ANA’NIN KEDERİ VE ONURU

Bir soykırımın tanığı ve mağduru onlar. Digurê köyünden Baran Ana derinlere dalan gözleri ve acılara rağmen onurlu duruşuyla anlatıyor yaşadıklarını: “DAİŞ saldırısı oldu. Hepimiz kendi işimizde gücümüzdeydik. Aniden kaçtık. Erkekleri öldürdüler, kadınları kaçırdılar. Peşmergeler bizi bırakıp kaçtı, savunmadılar bizi. Bizim de elimizde silahımız yoktu. Mecburen kaçtık. Evlerimiz talan edildi. Yollarda per perişan olduk. Çocuklarımız, yaşlılarımız öldü. Kadınlar çocuklarını bıraktı geride. Bizi PKK gerillaları kurtardı. Allah onlardan razı olsun. Onlar olmasaydı biz şimdi burada olamazdık. Tek isteğimiz yeniden topraklarımıza dönmek.”

Baran Ana bunları anlatırken, çevresindekiler O’nun televizyonda çıkan bir görüntüsünden bahsediyorlar. YPG ve HPG gerillaları Şengallilerin yardımına koştuğunda Baran Ana onları alınlarından öperek karşılıyor. Baran Ana’nın kız kardeşi ve onun çocukları kayıp. Baran Ana’nın oğlu Kazwan da yaşadıklarını gözyaşları içinde, “DAİŞ köylülerimizi öldürdü, kadınları kaçırdı. Bizi PKK kurtardı” diyerek anlatıyor.

AĞLAMAKTAN GÖZLERİ BOZULDU

Hangisine dokunsan yaraları kanıyor. Sinuni köyünden Hadle Murad, Êzîdî kültürünün canlı taşıyıcısı haliyle karşımızda. Ağlamaktan gözleri kızarmış, ağrıyor. 17 gün Şengal dağlarında aç-susuz, zorlu koşullarda kalmış. “Ben anlatamam, ağlamaktan gözlerim ağrıyor, dayanamıyorum. Köylülerimizi öldürdüler, talan ettiler” diyor. Onun tek isteği de yeniden topraklarına dönmek ve yaşamın yeniden eskisi gibi olması. Bazı analar da saldırılar sonrası Arap komşularının evlerini talan etmesine içerleniyor. “Onca yıl birlikte yaşadık, onlara bir kötülüğümüz olmadı, bunu niye yaptılar?” diye soruyorlar. Kara gözleriyle 12 yaşındaki Efrah’ın sesi titriyor. Sanki titreme tüm bedenine yayılıyor, sadece “herkesi öldürdüler, kadınları kaçırdılar. Günlerce aç-susuz yürüdük. Peşmergeler bizi korumadı” diyebiliyor. 17 yaşındaki Meyade ise “Tek isteğimiz kadınlar DAİŞ’in elinden kurtarılsın, yeniden evlerimize dönelim” şeklinde konuşuyor.

‘HİÇBİR FERMAN BUNUN GİBİ DEĞİLDİ’

Kadınlar, IŞİD çeteleri tarafından kaçırılan kadınları düşünüyor, onlar için endişeleniyor, endişeleniyoruz. Ermeni katliamında, Dersim katliamında, Enfal’de de kadınlar kaçırılmış, satılmıştı. Akıbetleri ancak onlarca yıl sonra gündem oldu, soruldu. Dersim’in kadınlarından kaçı geri dönebildi? Enfal’de Arap ülkelerine satılan kadınlardan kaçı geri gelebildi ya da getirildi? Peki Êzîdî kadınların akıbeti ne zaman sorulacak, onlarca yıl mı geçmesi gerekiyor. Bu bir kader olamaz. Tarih tekerrür etmemeli. Bu egemenlerin bir kandırmacası, bunu biliyoruz. Kaçırılan kadınlardan bahsedince Xanesor köyünden Zerif Ana, yüreğinin derinlerinden gelen bir sesle “Hiçbir ferman bunun gibi değildi değildi değildi, offf off of” diye mırıldanıyor.

TEK İSTEKLERİ TOPRAKLARINA DÖNMEK

Her konuşanın tek isteği yeniden kutsal topraklarına dönmek; doğal yaşamlarına. Onlar binlerce yıllık kadim kültürü nasıl taşıdılarsa günümüze, her şeye rağmen acılarından yeniden doğuracaklar kendilerini. Direniş halkların kalbinde, Baran Ana’nın yüz çizgilerinde. Bu saldırganlığa karşı ancak halkların ve kadınların birliği ile durulabilir.

Güney, Kuzey ve Rojava kentlerine dağılan Êzîdî kadınları dinlemeliyiz, yalnız bırakmamalıyız. Evet, mağdurların maddi ihtiyaçlarını karşılamak, buna yönelik çözümler geliştirmek hayati öneme sahip. Ama maddi ihtiyaçlardan da çok onların dayanışmaya, umuda, sevgiye ihtiyacı var. Kadınlar bu kırıma sessiz kalmamalı. IŞİD çetelerinin kaçırdığı Êzîdî kadınların kurtarılması için ne yapılacaksa şimdi yapılmalı. Özellikle Kürt kadınları başta olmak üzere diğer halklardan kadınların mücadelesi bunun için olmalı. Şimdide yaşayan her kadının bunda sorumluluğu var çünkü. Gelecek bir zamanda değil ne yapılacaksa şimdi yapılmalı. 

Güncelleme Tarihi: 28 Ağustos 2014, 12:13
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER