The Guardian: Erdoğan'ın zamanı ve seçenekleri azalıyor

İngiliz gazetesi The Guardian, TL'deki düşüşü değerlendirdi: Türkiye'nin seçenekleri ve vakti daralıyor. Ve bu hepimizi endişelendirmeli.

The Guardian: Erdoğan'ın zamanı ve seçenekleri azalıyor
 Dünya basınının Türkiye’deki ekonomik krize ilişkin ilgisi sürerken, İngiliz gazetesi The Guardian’da ‘Türkiye’nin krizi yayılabilir ve seçenekleri azalıyor’ başlıklı bir makale yayımlandı. Gazetenin ekonomi editörü Larry Elliot’ın kaleme aldığı makalede, “Erdoğan diz çöktürülmeyeceğinde ısrarcı ama çok az gerçekçi seçeneği var… Fakat finans piyasaların aradığı şey Türkiye’nin jeopolitik önemini ortaya koyan diplomatik adımlar değil, önümüzdeki günlerde potansiyel olarak yıkıcı bir tsunamiye yol açabilecek bir TL satışını engelleyecek türden ekonomik önlemler. Bu açıdan, sorunlara dair işaretlerle erkenden mücadele etmemek maliyetli olacaktır” denildi.


Elliot, “Erdoğan’ın mali krize verdiği yanıt, yani destekçilerinin vatani görevlerini yerine getirip giderek değer kazanan Amerikan dolarlarını her zamankinden değersiz olan TL’ye dönüştürmesi, gülünç. Bu durum olsa olsa, dünya mali piyasalarında Türkiye’nin gerçeklikle bağı kopmuş bir adam tarafından yönetildiğine dair inancı artırır” ifadelerini kullanarak şu yorumu yaptı: “Ne yapılması gerektiği açık. Türkiye’nin, mevcut açmazın üç sebebinin üstesinden gelmesi gerekiyor: Aşırı ısınan ekonomi; Erdoğan’ın yeniden seçildiği hazirandan bu yana, Merkez Bankası’nın artan fiyatlarla mücadele etmek için gereken adımları atmasını engelleme girişimleri; ve ABD’yle yaşanan gerilim.”

‘KRİZİN YAYILMA POTANSİYELİ VAR’

Makalenin tercümesi şöyle:

“10 yıl önceki mali kriz küresel ekonomiyi tam kalbinden, ABD ile Avrupa’daki stratejik önem taşıyan bankalardan vurmuştu. Fakat gelmesi vakit aldı. 2008’deki ‘büyük kriz’, dünyanın başka yerlerindeki bir dizi mini krizlerin ardından geldi.

15 yıllık bir dönemde, yükselen piyasalardaki sorunlar uluslararası sistemin kalbine yerleşmişti. Meksika, Tayland, Endonezya, Güney Kore, Brezilya, Rusya ve Arjantin’in hepsi, zincirleri çözülmüş bir küresel finansın zaman içinde zengin ve gelişmiş ülkeler için de maliyetli olacağının işaretiydi. Ne yazık ki, uyarılar gözardı edildi.

Türkiye işte bu yüzden önemli. 10 yıl önceki resesyon yarım yamalak iyileşti. Ticaret gerilimi tırmanıyor. Mali sistemdeki reform tamamlanmadı. Türkiye şu an için, önemli bir yayılma etkisi olmayan yerel bir kriz gibi görülüyor. İşin bundan daha ciddi olma potansiyeli var.

RUSYA FAİZ ARTIRMIŞTI

Öncelikle, 80 milyonluk nüfusu ve komşu Yunanistan’ınkinin dört katı hacminde olan ekonomisiyle, Türkiye nispeten büyük bir ülke. Türkiye’nin jeopolitik önemi, Avrupa ile Asya’nın arasında bulunduğu gerçeğinin ötesine geçiyor. Bir NATO üyesi olarak, geleneksel açıdan Batı’nın Rus yayılmacılığına karşı savunmasının parçası olarak görülüyor. Ayrıca şu an, birçoğu AB’de yaşamak isteyecek olan 3 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor.

Dahası, Türkiye’nin sorunları şiddetli olmakla beraber, kendisine özgü değil. Birçok yükselen piyasa ekonomisi, Amerikan faiz oranları en alt seviyelerdeyken ağır dolar borçlarının altına girdi. Bunun sonucu kredi kaynaklı büyüme oldu ki, şimdi bu, ABD Merkez Bankası faiz oranlarını yükseltirken ve dolar güçlenirken, kırılgan görünmeye başladı.

Fakat Türkiye kendisine özgü bir durumun içinde. Yıl boyunca dumanı tüten ekonomik ve mali kriz nihayet kendini göstermeye başladı. Enflasyon yüzde 15’e çıktı ve sadece cuma günü yüzde 14 oranında değer kaybeden TL serbest düşüşte olduğu için daha da yükselecek. Capital Economics şirketinin dikkat çektiği gibi, ruble 2014’te benzer bir oranla düştüğünde, Rusya Merkez Bankası faiz oranlarını yüzde 6.5 puan artırmış ve bankacılık sistemine destek olacak önlemler açıklamıştı.

Rusya bir önceki krizinden dersler çıkarmış, en önemlisi de döviz kurunu savunmak için bol miktarda döviz rezervine ihtiyaç duyulduğunu öğrenmişti. Türkiye o kadar zengin değil ve değer kaybeden bir para birimine karşı alınan geleneksel önlemin, yani daha yüksek faiz oranlarının kendisine göre olmadığına karar vermiş bir cumhurbaşkanına sahip.

TRUMP’IN YAPTIĞI DÜŞENE VURMAKTI

Erdoğan şu an dünyada bol bol bulunan nev-i şahsına münhasır diktatoryal liderlerden biri fakat kendisinden çok daha güçlü birisi ile karşı karşıya olma talihsizliğini yaşıyor. Türkiye-ABD ilişkileri iyi değil. Beyaz Saray, Erdoğan’ın Amerikan füzeleri yerine Vladimir Putin’den Rus füzeleri alınması talimatından memnun değil. Donald Trump İran’a geçen hafta ekonomik yaptırımlar ilan ettiğinde, Erdoğan bunlara katılmayı açıkça reddetti. Ve Türkiye şu ana dek, tartışmalı terör suçlamalarıyla tutulan Amerikalı pastör Andrew Brunson’ı serbest bırakmayı da reddediyor.

Trump zamanlamasını iyi belirlemişti. Cuma günü Türkiye kaos içindeyken, Türkiye için hayati önem taşıyan çelik ve alüminyum vergilerini iki katına çıkardığını açıkladı. Düşene vurmak diye buna denir.

Erdoğan diz çöktürülmeyeceğinde ısrarcı ama çok az gerçekçi seçeneği var. Şu kesin; Türkiye NATO’dan çıkacağını ve Rusya ile daha yakın ilişkiler kuracağını söyleyerek Trump’a baskı yapmaya çalışabilir. Erdoğan AB’yi, eğer kendisi lehine müdahale etmezse yeni bir mülteci akını ile karşılaşacağı konusunda uyarabilir.

Fakat finans piyasaların aradığı şey Türkiye’nin jeopolitik önemini ortaya koyan diplomatik adımlar değil, önümüzdeki günlerde potansiyel olarak yıkıcı bir tsunamiye yol açacak bir TL satışını engelleyecek türden ekonomik önlemler. Bu açıdan, sorunlara dair işaretlerle erkenden mücadele etmemek maliyetli olacaktır.

DOLAR BOZDURUN TALEBİ GÜLÜNÇ

Erdoğan’ın mali krize verdiği yanıt, yani destekçilerinin vatani görevlerini yerine getirip giderek değer kazanan Amerikan dolarlarını her zamankinden değersiz olan TL’ye dönüştürmesi, gülünç. Bu durum olsa olsa, dünya mali piyasalarında Türkiye’nin gerçeklikle bağı kopmuş bir adam tarafından yönetildiğine dair inancı artırır.

Ne yapılması gerektiği açık. Türkiye’nin, mevcut açmazın üç sebebinin üstesinden gelmesi gerekiyor: Aşırı ısınan ekonomi; Erdoğan’ın yeniden seçildiği hazirandan bu yana, Merkez Bankası’nın artan fiyatlarla mücadele etmek için gereken adımları atmasını engelleme girişimleri; ve ABD’yle yaşanan gerilim.

Erdoğan açısından bu, yanıldığını itiraf etmek anlamına gelecektir. Kazanamayacağı bir savaşı vermeye devam ederek ekonomiye zarar verdiği için Brunson konusunda Trump’a teslim olması gerekecek. Ve para biriminin hiper enflasyona yol açacak şekilde tamamen çökmesini engellemek için sert ve halkın hoşuna gitmeyecek önlemlerin kaçınılmaz olduğunu kabul etmesi gerekecek. Faiz oranları zaten 17.75 oranında fakat enflasyonun önümüzdeki günlerde yüzde 20’ye çıkması beklenirken, TL’nin düşüşünü durdurmaya yetecek kadar yüksek değil.

Bugünküne kadarki adımlarına bakarsak, Erdoğan’ın bir sonraki hamlesi sermaye kontrolleri dayatmak olacaktır. Fakat Fidelity International şirketinden Paul Greer’in dikkat çektiği gibi, Türkiye göreceli olarak açık bir ekonomi ve yurtdışından büyük miktarlarda sermayeye ihtiyacı var. Sermaye kontrolleri tek başına işe yaramayacaktır ve IMF’den bir kurtarma paketiyle desteklenmesi gerekecektir. Ya bu yapılacak ya da Merkez Bankası şok ve dehşet içinde kalacak. Türkiye’nin seçenekleri ve vakti daralıyor. Ve bu hepimizi endişelendirmeli.” (Dış Haberler)

MAKALENİN İNGİLİZCE ORİJİNALİ

Güncelleme Tarihi: 14 Ağustos 2018, 00:22
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER