'15 Ağustos kadın rönesansı ve devrimidir'

15 Ağustos Atılımı’nın özünü ve yarattığı etkiyi bir kadın rönesansı ve devrimi olarak değerlendirdiklerini ifade eden Sozdar Avesta, Kürdistan kadınının özgürleşmeyi, savaşmayı, güzelleşmeyi ve sevilmeyi bu hareket içinde geliştirdiğini söyledi.

'15 Ağustos kadın rönesansı ve devrimidir'
15 Ağustos Atılımı’nın özünü ve yarattığı etkiyi bir kadın rönesansı ve devrimi olarak değerlendirdiklerini ifade eden Sozdar Avesta, Kürdistan kadınının özgürleşmeyi, savaşmayı, güzelleşmeyi ve sevilmeyi bu hareket içinde geliştirdiğini söyledi. Atılımın zindanlara yansımasını değerlendiren Mustafa Karasu ise o zamana kadar verilen bedellerin ve çekilen acıların anlamlandırıldığını belirterek, “Zindan direnişi 15 Ağustos ile görevini yerine getirmiş ve direniş dışarıya devredilmişti” dedi. 


15 Ağustos 1984 tarihi, Kürdistan başta olmak üzere Ortadoğu’da tarihin seyrinin değiştiği bir gün olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı. PKK öncülüğünde gelişen Kürt Özgürlük Hareketi, 12 Eylül askeri faşist darbenin Türkiye ve Kürdistan toplumunda yarattığı korku atmosferinde, silahlı mücadelenin de ilanının yapılacağı tarihi bir atılım başlattı. Efsanevi gerilla komutanı Agît (Mahsum Korkmaz) öncülüğünde Siirt’in Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçelerine yönelik eylem gerçekleştiren Kürdistan özgürlük gerillaları zihinlerde kurulan karakolları basıp yüreklere işleyen karanlığı cesaretin kurşunlarıyla dağıttı. Üzerinden tam 30 yıl geçen bu tarihi atılımın yıldönümünde, 15 Ağustos öncesi Kürt ve Kürdistan gerçekliği ve durumu, 15 Ağustos Atılımı’nın amacı, önemi ve ortaya çıkardıkları, atılım sonrası yaşanan gelişmeler ve tarihsel akış içinde yarattığı değişim ile birlikte günümüzdeki yansımalarını siyasi, ideolojik, toplumsal, askeri, kültürel, kadın ve gençlik açısından KCK yetkililerine sorduk. KCK Genel Başkanlık Konseyi üyeleri Ali Haydar Kaytan ve Sozdar Avesta, KCK Yürütme Konseyi üyeleri Mustafa Karasu, Sabri Ok ve Fatma Adır ile yaptığımız röportajın 2. Bölümü’nü yayınlıyoruz. 

Sozdar Avesta, 15 Ağustos’un kadınlar ve kadın mücadelesi açısından önemi nedir, nasıl bir etki yaratmıştır? Kürt kadınları nasıl karşıladı 15 Ağustos’u?

Sozdar Avesta: 30 yıllık mücadeleyi değerlendirirken, bir önceki bölümde de kapsamlı olarak değerlendirildiği gibi, Kürdistan’da toplumun durumu, toplum içinde kadının durumu açısından 15 Ağustos Atılımı devrimseldir. Başlı başına bir devrim olarak değerlendirmek mümkündür. Kürt halkı ve kadını tarihte eşine ender rastlanan bir kölelik koşulunda tutulmaktaydı. Bu açıdan Kürt kadınının mücadele içindeki yerine bakıldığında 30 yıllık mücadele içinde Kürt kadını, ‘ben bunun içinde varım’ dedi. Daha ilk aşamada, ideolojik grup döneminde Sara (Sakine Cansız) arkadaş gibi birçok kadın arkadaşımız yer aldı. Yine zindan sürecinde Sara arkadaş ve tutuklanan yurtsever kadınların direnişine tanık oluyoruz. Yine 15 Ağustos hamlesi dönemi ve sonrasında Kürdistan kadını bu mücadelenin içinde yer aldı. Belki kimi dönemler sayıca az olsa da nitelik olarak güçlü olarak yer aldı ve ‘ben varım’ dedi. Kürt kadınının mücadelede yer alması en fazla Kürt toplumunu etkiledi. Kadın arkadaşların ilk şahadet, Kürdistan toplumunun içinde bulunduğu o dönemki koşullar, her şeyi kadının şahsında değerlendiren, kadını namus olarak gören, birçok kavganın ve benzeri durumların yaşandığı bir koşulda, Kürdistan dağlarına çıkarak gerilla saflarında yer alan kadın, toplumu derinden etkilemiştir. Sömürgeci Türk devleti bu etkiyi kırmak için şehit düşen kadın gerillaları doktora götürüp bekaret kontrolü yaptırıyordu. Kadın şahsında toplumu cendere altına alma yaklaşımları vardı. 

‘15 AĞUSTOS KADIN RÖNESANSI VE DEVRİMİDİR’

30 yıllık mücadeleye bakıldığında mücadelemizde kadının önemli ve farklı bir yeri vardır. Farklı bir düzey, renk ve güç katmaktadır kadınlar mücadeleye. Aynı zamanda kadınlar PKK’nin farkını ortaya koymaktadır. Biz kadın hareketi olarak şunu söyleriz; bu mücadelenin gelişmesinde emeği olan Önder Apo bütün bir hareketin gelişmesinin, birikiminin somutlaştığı bir önderdir. Ama kadın hareketi aynı zamanda bir önderlik hareketidir. 15 Ağustos hamlesi en başta Kürt kadınında büyük bir güven, inanç, direnç ve mücadele ruhu yaratmıştır. Kadınlar korkularını ve özellikle kendisinde yaratılan tabuları bu mücadeleyle yıkmıştır. Özellikle kadın mücadelesi, yine 1990’larda örgütlenen kadın ordulaşması, 15 Ağustos üzerinden geliştirilmiş ve dünyada ilk defa bir gerilla hareketi içinde ayrı bir ordu olarak örgütlenmiştir. Dünyada kadınlar gerilla mücadelesinde çok yer almıştır, ama başlı başına bir ordu olarak kurulması bizim mücadelemize özgüdür. Bu anlamda 15 Ağustos’un özünü ve yarattığı etkiyi bir kadın rönesans ve devrimi olarak değerlendiriyoruz. Kadının gerilla saflarına katılması olarak görüyoruz.

Eğer 15 Ağustos olmasaydı, kadın ordulaşması olmasaydı; Kürdistan Özgürlük Hareketi Ortadoğu’da bu kadar güçlü olmayacaktı. Önder Apo kadının mücadeledeki yerini belirtirken şunu söyledi; savaşan kadın özgürleşir, özgürleşen kadın güzelleşir, güzelleşen kadın sevilir. Kürdistan kadını özgürleşmesini, savaşmasını, güzelleşmesini ve sevilmesini bu hareket içinde geliştirmiştir. Bu nedenle Kürt kadınları olarak bu mücadeleyi sadece bir silahlı mücadele olarak görmüyoruz. İlk şehidimiz olan Besê Anuş, Sultan arkadaş, Çiçek Sevcan, Hanım Yaverkaya ve Beritan arkadaşa kadar, bu vesileyle tüm kadın şehitlerimizi de anıyoruz. Bunlar 15 Ağustos’un yarattığı ruh üzerinden gelişmiştir. Kürt kadınları her zaman mücadelenin en ön saflarında yer almaya devam etmiştir. Kadın hareketimizin, kadın gerilla birliklerimizin bu süreçteki yerini belirtmekte önemli olduğunu düşünüyorum. 

Fatma Adır, 15 Ağustos öncesi Kürt kadınlarının durumu neydi, şimdi nedir? 

F. Adır: 15 Ağustos öncesi Kürdistan’da PKK’nin kurulması, silahlı propaganda temelinde bir örgütlenme geliştirmesi, ilk Ankara grubu dahil, kadının mücadele içinde aktif olarak yer alması, 15 Ağustos’a kadın cephesinden ilgiyi geliştirmiştir. Kürt toplumu içinde yüzünü mücadeleye çeviren, meyletmeye dönük bir eğilim, beklenti, inanç vardı. Fakat bu inanç sadece bir beklenti halindeydi. Bizim bulunduğumuz mekanlarda da partiye katılan ilk kadın arkadaşların etkisi görülüyordu, toplantılara katılması, süreçlere dahil olması, kadının mücadele içinde yer almasına dönük beklenti oluşturmuştu, imkan yaratmıştı. Ancak Kürt toplumunda şöyle bir şey vardı; 28 katliamla karşılaşmıştı, bu katliamların Kürt kadını ve toplumunda büyük bir kırılma yarattığı söylenebilinir. Korkma, kendini ifade edememe yaşanıyordu. Kadının en genel anlamda 5000 yıllık erkek egemen sistemde köle durumu vardı. Ama Kürdistan’da, komünal yaşamda kadının görünür bir yeri de vardı. Kadının mücadelelere kısmi katılımı olsa da; sömürgecilerin yaptığı katliam, sömürü nedeniyle genelde korkan, içine sinen, kendine misyon biçmeyen, erkeğin arkasında yer alan, görünmeyen bir durumu vardı. Hareketle birlikte kadında bir umut yaratıldı. Mücadele içinde görünür olma ortaya çıktı. Ama 15 Ağustos, genel bir umut olmanın yanı sıra kadın açısından kırılan umutların yeşermesi, duygu, ruh ve psikoloji olarak da kadın ve toplum cephesinde yenilenmeyi yarattı. Yeni bir ruh yarattı. 15 Ağustos öncesi de kadınlar mücadeleye katılmış ve şahadetler yaşanmıştı, ancak 15 Ağustos ile birlikte kadında kırılan umutlar tamir edilmiş, erkekle birlikte mücadele içinde var olma, cesaret etme durumu ortaya çıkmıştır. Sonraki süreçler bunun üzerinden gelişti. 1990’ların kitlesel kadın katılımı aslında 15 Ağustos’un etkisidir. 

Toplumsal anlamda nasıl bir etki yarattı?

F. Adır: Kadın arkadaşların şahadeti toplum içinde kadının mücadeleye katılımını güçlendirdi, teşvik etti. Berivan arkadaş mesela söylediğim konulara çok iyi bir örnektir. Berivan arkadaş kadın ordulaşmasına bir ilkti. Kadının toplumsal çalışmalarda belirleyici anlamda öncüğünü temsil ediyor Berivan (Binevş Egal) arkadaş. 

Bu anlamda 15 Ağustos’un yarattığı ruh üzerinden kadının öncülük düzeyinde katılımı ortaya çıktı. Mesela Botan’da 15 Ağustos’tan sonra katılan kadın arkadaşlar oldu, sonra şehit düştüler. Botan komünal özellikleri korusa da Fehime arkadaş mesela, ilk cesaret edip gerilla içinde yer alan ve daha sonra mücadelesiyle önemli misyon üstlenen bir arkadaştı. Köylü Kürt kadını genç yaşta, 15 Ağustos’un yarattığı direniş ruhu ile mücadeleye katıldı ve çok önemli çalışma ve eylemlerin altına imzasını attı. Bu anlamda kadının kölelik ruhundan arındırılıp, ruhunun tümden temizlenmesi ve mücadeleye meyletmesine büyük katkı sundu. 

Sayın Karasu, birçok açıdan 15 Ağustos Atılımı’nı değerlendirdik, peki bu atılımın siyasi alana etkisi nasıl oldu, ne tür sonuçlar ortaya çıkardı? 

M. Karasu:  Biz cezaevindeydik, atılımı 2 gün sonra televizyonlardan duyduk. Yapımızda bu eylemin kim tarafından yapıldığına dair sorgulamalar gelişti. 1984’te biz ölüm orucuna girmiştik. Görüşe gelen aileler o dönemde ‘Arkadaşlar dağlara gelmiş, gerilla mücadelesi için hazırlık yapıyorlar’ deniliyordu. Ama bu bilgi yanlış olabilir diye ben yapıdaki arkadaşlarla paylaşmamıştım. Eylem sonrası arkadaşlar ‘kim yapmıştır’ diye sorduğunda ‘bizim arkadaşlar yapmıştır’ dedim. Tabii cezaevinde çok büyük bir etkisi oldu. 15 Ağustos’a kadar büyük acılar çekilmişti, bu atılımla acılara büyük bir anlam verildi. Tutsakların kendisini anlamlandırması büyük oldu. Arkadaşların şahadet, 15 Ağustos ile anlamlanması büyük bir moral güç oldu. Bu yönüyle cezaevinde binlerce insanın yaşamı daha anlamlı hale geldi, güçlendi. Verdiğimiz mücadele, böylesi bir gerilla mücadelesi, savaş için yapıldı ama hepsi teorikti o zamana kadar. 12 Eylül sonrası büyük bir umut kırılması da yaşanıyordu, ama 15 Ağustos olunca zindanda büyük ve önemli bir etki yarattı. Ondan sonra zindandaki direnişler daha bir anlam kazandı. Zindan direnişi 15 Ağustos ile görevini yerine getirmiş ve direniş dışarıya devredilmişti. Ailelerde de büyük bir etki yaratmıştı; görüşlere geldiklerinde gözlerinden, yüzlerinden anlaşılıyordu. 

‘O KURŞUN SADECE ASKERE DEĞİL, KENAN EVREN’İN KAFASINA SIKILMIŞTI’

Siyasi olarak etkisi muazzam oldu. 15 Ağustos hamlesi hangi ortamda gelişti? Kenan Evren’in kendisini muzaffer komutan olarak gösterdiği, Atatürk olarak ilan gösterdiği bir zamanda 15 Ağustos muazzam sonuçlar ortaya çıkardı. Aslında son dönemde yaşanan gelişmelerin hepsi ki şuanda Kenan Evren mahkemelerde sürünüyor, 12 Eylül’ü yapanlar yargılanıyor. Hatta Kenan Evren’e şu anda herkes küfrediyor. ‘Sizin yüzünüzden PKK çıktı’ diyorlar. 15 Ağustos hamlesi olduğunda o kurşun sadece askere değil, Kenan Evren’in kafasına sıkılmıştı. Sonuçları büyük oldu. Türkiye NATO’nun ikinci büyük ordusuydu, NATO Ortadoğu’yu Türkiye üzerinden yönetiyordu. Yani demek ki Türkiye’de Kenan Evren eliyle yapılanlar, buna karşı 15 Ağustos Atılımı’nın yapılması tüm Ortadoğu halklarına her zaman direnilebilir, kazanılabilir mesajı veriyordu, umut veriyordu. Bir zamanlar Filistin ve İran’ın Ortadoğu’da yarattığı direniş gücüne karşın 15 Ağustos daha büyük bir güç ortaya çıkardı. Siyasi havayı değiştirdi. Kenan Evren bundan sonra çok fazla konuşamaz oldu. Çünkü ortada bir direniş vardı. Güya sessizlik, pasifikasyon yaratmışlardı ama artık Türkiye ve Kürdistan halklarına moral veren bir direniş hareketi ortaya çıkmıştı. Sadece Kürdistan’da değil, bu anlamda Türkiye tarihini de değiştiren bir hamledir. Türkiye’de devrimci mücadele yenilmiş, kırılmıştı. 12 Eylül karşısında mücadele edilemez gibi bir eğilim çıkmıştı, postallar altında ezilmişti. İrade kırılma yaratılmış, artık mücadele edilemez, deniliyordu. Sol bir anlamda bitirilmişti. Eğer şuanda Türkiye’de sol halen varsa, burada 15 Ağustos’un rolünü görmelidirler. Eğer 15 Ağustos yaşanmasaydı, Kenan Evren’in ağzını susturmasaydı, faşist baskı kırılmasaydı, Türkiye ve Kürdistan tarihi çok kötü olacaktı. Türkiye tarihi ve gerçeğinde tamamen ezilmiş, susturulmuş bir durum ortaya çıkarılacaktı. Bu anlamda 15 Ağustos bir irade yarattı. Yeniden canlanmalarına neden oldu. Kürt toplumu olarak biz nasıl 15 Ağustos’un anlamını değerlendiriyorsak, Türkiye toplumu, devrimci demokrat güçleri de değerlendirebilmelidirler. Sonuçlarını doğru görmelidirler. 

15 AĞUSTOS’UN ORTADOĞU’YA ETKİLERİ

Siyasi etkisi yapılan eylemden çok daha fazlaydı. 15 Ağustos değerlendirilirken Ortadoğu’ya yansıyan etkileri de değerlendirilmelidir. 12 Eylül sadece Türkiye ve Kürdistan’daki toplum ve devrimci güçlerin ezilmesi ve susturulması değildi.  ABD, NATO Türkiye üzerinden Ortadoğu’da böyle bir durum ortaya çıkarmaya çalışıyordu. 15 Ağustos bunun önüne geçti. Ortadoğu’da halen direniş ve halkların mücadelesi varsa, Kürdistan Özgürlük Hareketi ve 15 Ağustos’un etkileri çok büyüktür. Bunlar olmasaydı şu anda halkların baharı, Arap Baharı gibi gelişmeler de ortaya çıkmayabilirdi. 

Sayın Kaytan, Türk devleti Kürdistan’da sistemli bir asimilasyon politikası uyguluyordu, 15 Ağustos’un asimilasyon politikalarını etkilemesi nasıl oldu? 

Ali Haydar Kaytan: Sorunuza cevap vermeden birkaç ek yapmak istiyorum. 15 Ağustos’un üzerinden daha bir yıl bile geçmeden önemli gelişmeler yaşandı siyasi alanda. Mesela o döneme kadar siyasi partiler yasaklıydı, ama bu yasaklar kalktı. Süleyman Demirel, Ecevit yasaklıydı, yasaklar kalktı. DİSK yasaklıydı, yasak kalktı. Zindanda olan Türkiye devrimci güçlerinden tutsaklar bırakıldı. İdam cezaları uygulanmamaya başlandı. Önceden idam cezaları hemen uygulanıyordu. Bunlar kesildi. Bunlar az kazanım mıdır? Gerçekten insanlığa karşı işlenebilecek en büyük suçlardır bunlar. İşte bunlar engellendi. Kemal Burkay gibi kişiler o dönemde bu atılımı provokasyon olarak değerlendirdiler, karşı çıktılar. PKK’yi uluslararası güçlerden önce, Kemal Burkay kitap yazarak terörist ilan etti. Bunları da hatırlamak gerekiyor. Yani 15 Ağustos’un önünde sadece devlet vardı zannedilmesin. Elbette devlet vardı, içimize bile el attı. İşte Avrupa’da kimi unsurlar isyana kalktı. Yine kimileri bizlere ‘sizin gibi gençler sevgilileri ile el ele tutuşuyor, siz ne yapıyorsunuz, Apo sizin gençliğinizi elinizden alıyor’ diyordu. Avrupa’ya çekmek istiyordu. Bunları da söylemek lazım. Bunlar aydınlatılmadan atılımın gerçek anlamı da iyi anlaşılamaz. Tamer Akça gibiler birçok devrimci hareketi tasfiye etti, kapattı gitti ‘Eşek’ adında bir gazete açtı. Bunları görmek gerekir. Yani o dönemde öyle direnmek kolay değildi. Beri yandan toplumda yarattığı etki şoktur. 

‘YAŞAMA YAPILAN İHANETE KARŞI GELİŞTİRİLEN BİR ATILIMDI’

Yani sonuçta mücadele ne içindir? Yaşama hak ettiği anlamı vermek içindir. O zaman yaşamı doğru tanımlamak gerekir. İnsan yaşamı anlamlandırmak isteyen bir varlıktır. Yaşam nedir? Özellikle Kürdistan gibi bir yerde en fazla ihanete uğrayan yaşamın kendisidir. İşte 15 Ağustos’ta özgür yaşam ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Önderlik, ben aldanmadım ve aldatmadım, dedi. Özellikle de yaşam anlamında söyledi. İğne ucu kadar barışçıl bir mücadele imkanı varsa silaha sarılmak cinayettir, dedi Önderlik. Ama o günün koşullarında bırakın Kürt kimliği, özgürlüğünden bahsetmek, Kürt'ün isminden bile bahsetmek idam cezasını gerektiriyordu. Yine Kürdistan’da yaşama ihanet eden bir toplum gerçekliği vardı. İşte 15 Ağustos bu yaşama karşı yapılan ihanete karşı da geliştirilen bir atılımdı. İlk atılım olarak, ışık verme denilebilir. İnsanların gözlerini açmak için ışık verme ve değerleri görmelerini sağlamak! Doğru yaşamın yanında tavır almak, dolayısıyla özgür yaşamın yanında yer almak, ana vatan için mücadele edebilmesini sağlamak gerekiyordu. O zaman Kürdistan’dan bahsedilemiyordu. Özgürce yaşamak için bir vatana ihtiyaç vardı, şimdi de sanki havada yaşanabilinirmiş gibi yaklaşılıyor. Ana vatana bağlılığı, sahip çıkmayı, özgürce yaşamayı 15 Ağustos geliştirdi. Doğru ve özgür yaşamı geliştirdi. İyilik, güzellik ve özgürlük duyguları gelişti Kürdistan’da. Bir kimlik bilinci gelişti. Kuyruklu Kürt diye aşağılanan bir durumdan kendi kimliğini gururla taşıyan bir Kürt yaratıldı. 

‘DİRENİŞ DIŞINDA HER ŞEY KÖLELİĞE GÖTÜRÜR’

Kimliksiz özgürlük olmaz. Kendi farklılığıyla özgür yaşamak önemli! O dönemde belli bir asimilasyon vardı, bugünkü ile karşılaştırıldığında kentler, okullar asimilasyon merkeziydi, ama kırsal alanlarda halk kendi kimliğini korumaya çalışıyordu. Ben mesela okula yazılana kadar köyde kendi dilimizle konuşuyordum. Diline, kimliğine, kültürüne sahip çıkmak özgürlükle bağlantılı bir şeydir. Bunlar olmadan özgürlükten bahsedilemez. Günümüzde Kuzey Kürdistan’da görünen tabloda kendini kandırma durumu var. Asimilasyona karşı direnişler var ama Kürtçe artık kırsal alanda da konuşulamaz duruma getiriliyor. Dil sadece bir anlaşma aracı değildir. O zaman hayvanlar da anlaşıyor. Dil bir kimliğin yapılandırılmasıdır. Bu nedenle kültürel soykırımın en önemli yönü dil kırımıdır. Örneğin Dersim’de muazzam bir asimilasyon vardı, sonuç almıştı, ama bugün gençlerde anadile bir dönüş vardır. Kürtlerin asimilasyona karşı bilinçli olması ve direniş içinde olması gerekir. Yaşamın her alanında direniş geliştirildi, bu bir direniş çizgisidir. Kürdistan’da direniş kültürünün yaratılmasıdır. Kürdistan gibi köleliğin dayatıldığı bir yerde direnişin dışında her şey köleliğe götürür. 15 Ağustos böylesi bir durumda direniş kültürünü oluşturdu ve bugünlere kadar büyüterek geliştirdi.

12 Eylül ve sonrasında gençlik hareketleri üzerinde büyük bir baskı ve sindirme geliştirildi. Gençliğin üzerinden adeta silindir gibi geçildi değerlendirmeleri yapıldı. 15 Ağustos bu anlamda Türkiye ve Kürdistan gençliği üzerinde nasıl bir etki yarattı? 

Sabri Ok:  12 Eylül’de gençliği bitirmek istediler. 12 Eylül sonrası yeni bir kuşak, köklerinden kopmuş, değerlerini bilmeyen, mücadele bilinci zayıf, sisteme angaje olmuş, sömürgeciliğin yaşam özentisi ile yaşayan bir gençlik gerçekliği vardı. Arayış içinde olma, reddetme de var, ama alternatif olma sorunu da var. 12 Eylül’ün devrimci mücadele üzerinde yarattığı bir darbe var. 15 Ağustos Kürdistan gençliği üzerinde sarsıcı bir etki yaptı. Gençlik, ‘biz kimiz, nerede yaşıyoruz ve ne yapmalıyız’ diye sormaya başladı. Çünkü gençliğin sorgulamalarına cevap verecek bir mücadele vardı. Gençlik ilgi duydu bu anlamda, katılımlar da oldu. Sadece Kürdistan ve Türkiye üzerinde değil, tüm parçalarda da etki yaptı. Heval Fuat (A.H. Kaytan) da dedi, KDP çizgisi bizim sınırda kalmamıza bile tahammül etmiyordu, bize ‘uzağa gidin, Türk devleti bize baskı yapar’ diyorlardı. Fakat 15 Ağustos ile birlikte ayakları üzerinde duran, mücadelesinde süreklilik yaratan bir hareket ortaya çıkınca Güney halkı ve peşmergede de saygı uyandıran bir durum oldu. Yani yönetimlerini söylemiyorum ama halk ve peşmerge sorguladı; nasıl bir hareket ve iradedir ki direniyor ve başarıyor diye. Kitlesel katılımlar oldu. Hareketin büyümesinin önü açıldı. Öyle ki hareket ordu oldu. 15 Ağustos öncesi toplam 250 kişi ile biz yurtdışına çıktık. Ailesi zulüm görmüş, yakınları zindanda işkence görmüş, devletin her türlü baskısını görmüş gençler ya ezilecek, boyun eğecek ya da eğer alternatif olursa isyan edecekti. İşte 15 Ağustos ruhu bu alternatifi yarattı. Gençlik bu şekilde kanalize oldu, 1990’lara gelindiğinde gençliğin mücadeleye katılımında patlama yaşandı. 

Günümüzde Kürt Özgürlük Hareketi sadece Kuzey Kürdistan’da değil, 4 parçada güçlü bir düzeyi yakalamış durumda.  Bunu hem genel hem de kadınlar açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

S. Avesta: Tabii öncesinde Sabri arkadaşın konuşmasına bir ek yapmak istiyorum. Hareketimiz bir gençlik hareketidir. İlk günden bugüne kadar gençlik vurgusu hep vardır. 20 bine yakın bir özgürlük şehidimiz var. Bugün de onlarca cephede direnen büyük bir gücümüz var. Önderliğimiz son dönemde önemli değerlendirmeler yaparak bizi ciddi olarak eleştirdi. "İlk kurşun, ilk eylem, ilk sözün etkisinin ötesine geçemediniz" dedi. Elbette 15 Ağustos’un yarattığı sonucu değerlendirirsek, ulaştığımız düzey bunun en önemli sonucudur. Görünen fotoğrafıdır. Hem kadın hem gençlik açsından, kültürel boyutta halklar açısından, 4 parça Kürdistan’da gerillamızın direnişi, ordulaşması içinde tüm halklardan kesimler yer alıyor. Arap’ı, Alman’ı, Yunan’ı, herkesi var. Tüm halkların ortak mücadelesi söz konusudur. 15 Ağustos’un bilinci ile yürütülen bir mücadeledir. Örneğin, ilk katılımları değerlendirelim. Kadınlar açısından bir elin parmaklarını geçmeyecek bir sayıydı. Ama bugün Ortadoğu’da halklar ve kadınlara karşı düşmanlık yapan DAİŞ gibi çeteler var. Kadın şahsında toplumu eve kapatmaya ve cendere içine alarak kendi gerici zihniyetini hakim kılmaya çalışıyor. Buna karşı en büyük cevabı bugün Kürdistan’da örgütlenen kadın ordulaşmasından alıyor. 

‘KÜRDİSTAN KADIN HAREKETİ MÜCADELEYE ÖNCÜLÜK EDİYOR’

Örneğin 20 yıllık YJA Star ordulaşması var. Rojava’da 2 yıldır YPJ olarak örgütlenen ve tüm dünyada etki, ciddi bir inanç ve umut yaratan kadın ordulaşması var. Yine Rojhilat’ta örgütlenen HPJ kadın gerillaları var. Kürdistan kadın hareketi Kürdistan’ın 4 parçasında örgütlenen kadın ordulaşması ile mücadelemize öncülük etmektedir. Eğer bugün hareketimiz bir sistem olarak örgütlendiriliyorsa elbette bunun 15 Ağustos’un yarattığı kazanımlar üzerinde geliştiğini söyleyebiliriz. Ortadoğu’da yaşayan halklar ve kadınlar için en büyük kazanım Kürdistan’da yaratılan kadın ordulaşmasıdır. Bugün halkların başına bela olan gerici zihniyet, umutları kırmak, kadını tekrar binlerce yıllık erkek zihniyetine bağlamak, komünal değerlerden koparmak isteyen zihniyete karşı hareketimizin ulaştığı düzey çok önemlidir. Yeni bir yaşam için herkesin üzerinde titizlikle durması gereken şey, kadın hareketinin ulaştığı düzeyin korunmasıdır. Bu düzey büyük bir kazanımdır. 15 Ağustos ruhu ile tüm kadınlarımızı, gençlerimizi mücadeleye çağırıyorum. 

Sayın Adır, sizce gelinen aşamada başta Kürt kadınları olmak üzere kadınlara düşen rol nedir?

F. Adır: Biz mücadele içinde yer alan kadınlar olarak şöyle bir avantaja sahibiz. 15 Ağustos atılım ruhunun Agît arkadaş şahsında nasıl çelik bir iradeye dönüştüğünü, yenilmez bir hal aldığını pratik örnekleri ile gördük. Önderlik eğitimlerinde pratik örneklerle bu ortaya konulurdu. 4 parça Kürdistan ve Ortadoğu’da gelişen irade ve direniş kadın açısından da 15 Ağustos atılımı üzerinden gelişti. Bugün DAİŞ gibi çetelere karşı ve her başı derde girdiğinde halklarımız gerillayı göreve çağırıyorsa, bu ruh ve iradeden kaynaklıdır. Biz kadınlar olarak da irade ve duruşumuzu bu ruh ve iradeden aldık. Bizim gıdamız budur. Önderlik eğitimle hem ufkumuz ve bilincimizde açılım yaptı, hem de mücadele azminde derinleşme yarattı. Güney Kürdistan’da bugün mesela DAİŞ çetelerine karşı erkek, Güney güçleri direnemez iken, kadın gerillalar güçlü bir direniş sergiliyor. Çeteleri geriletiyor. Aynı durum Rojava’da da var. Buna karşın, gelişen bu kadın direniş ve mücadelesine karşı aynı zamanda bir saldırı da var. Toplumda yarattığı öncülük ve etkiye karşı kadına karşı saldırı var. Mesela binlerce Ezidi kadınların elleri ve gözlerinin bağlanarak satılması, cinsel bir obje olarak pazara sürülmesi, toplu katledilmesi, aslında direnen Kürt kadınının zayıflatılmasını amaçlayan bir saldırıdır. Ancak Güney ve Rojava Kürdistan’da görüldüğü gibi kadın gerillalar, Agît ruhunda kırılmaz, çelik bir iradeye sahip olduğunu ortaya koymuştur. Bu anlamda kadınlar, toplumsal dönüşüm ve direniş ruhunun yaratılmasında öncülük rolünü sürdürüyor.  / Firatnews

Güncelleme Tarihi: 15 Ağustos 2014, 23:06
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER