Hükümetin yerinde olsam ben de BDP'den kurtulmak isterdim

BDP Eşbaşkanı Demirtaş, hükümetin sorunu çözmekten uzaklaştığı hamleleri deşifre ettiklerini belirterek "Büyük bir barış hayalinin kırılması büyük olur" diyor. Demirtaş'la, süreci, partiyi ve Suriye'yi konuştuk.

Hükümetin yerinde olsam ben de BDP'den kurtulmak isterdim
Ezgi BAŞARAN / RADİKAL 

BDP Eşbaşkanı Demirtaş, hükümetin sorunu çözmekten uzaklaştığı hamleleri deşifre ettiklerini belirterek “Büyük bir barış hayalinin kırılması büyük olur” diyor. Demirtaş’la, süreci, partiyi ve Suriye’yi konuştuk. 


Çözüm sürecinin başlamasında Suriye’deki gelişmelerin etkisi neydi? 

Etkili bir parçası ama tek parçası değil. 

Bugün sürecin tıkanmasında ana etken Suriye ve Rojava’da olup bitenler mi?
 
Ana etken ne demokrasi paketi ne de Suriye. Sayın Öcalan bir yılın sonunda görüşmelerin müzakere şeklini almasını bekliyordu. Karşılıklı diyalog var ama müzakere dediğimiz, tarafların eşit veya eşite yakın koşullarda, bir çözüm projesi oluşturmak üzere bir masada buluştuğu yerdir. Müzakerelerde bu iki tarafın dışında tarafsız bir üçüncü gözlemci de bulunur. Bugüne kadar sadece müzakerenin hazırlığı yapıldı. Öcalan’ın rahatsız olduğu kısım bu. Hükümetin müzakere formatına geçmeyi kabul etmemesi. 

En son “Birinci aşama bitti. İkinci aşamayı hükümete sorun” mealinde bir mesaj verdi. Bu ne demek? 

İkinci aşamaya geçiş için benim yapacağım kısım tamamlandı demek. Müzakerelerin başlaması için ateşkes ve geri çekilmenin olması gerekiyordu. “Bu aşamada görev benimdi, yerine getirdim, ikinci aşama için ise görev hükümetin’ diyor Öcalan. Bakın bugün hükümet çıkıp Kürt sorununu taraflarla müzakere edeceğim dese karşı çıkacak kimse yok. Ateşkes var, kan dökülmüyor, halk hazır. Eğer bunu yapmazsa, bir yıldır alınan yol boşa çıkmış olacak. 

ÖCALAN’IN İSTEDİĞİ 

Öcalan, eğer başlarsa müzakereyi MİT heyetiyle değil de siyasi erkle mi yapmak istiyor? 

Hayır öyle bir şartı yok. Ama “Tecrit altındayken müzakere yönetemem” diyor ve tutuklu avukatlar, siyasilerden oluşan bazı kişilerin İmralı’ya yanına sevk edilmesini, böyle bir danışma kurulu oluşturulmasını istiyor. Ki memlekette böyle bir kurulu oluşturacak çok miktarda avukat ve siyasi tutuklu vaziyette biliyorsunuz. Bir de gazetecilerin ziyaret etmesini istiyor. Hem fikir almak hem de mesajlarını doğrudan iletmek için. Bunlar olmazsa, bundan böyle heyetle yaptığı konuşmalar, kendi deyimiyle, gevezelikten öteye gitmeyecektir. Artık heyetle konuşacağı bir şey kalmadı çünkü. Eğer illa heyetle görüşmeye devam edilecekse, hükümetin heyete proje oluşturması için yetki vermesi gerekiyor. 

Heyetin Öcalan’la mutabık kaldığı bazı konuları hükümete kabul ettiremediği doğru mu? 

Böyle bir şey var. Heyetle birçok konuda hemfikir oluyorlar ama heyet dönüp bunları paylaştığında, hükümet bir kısmında ayak diriyor bir kısmında toptan reddediyor. Hatta bazen İmralı’da konuşulanların tam tersi mesajlar vererek süreci zora sokuyor. 

DEŞİFRE EDİYORUZ 

Hükümetin son günlerde sorunun kaynağı olarak özellikle BDP’yi işaret etmesi, denklem dışına itmek istemesi neden? 

Hükümetin yerinde olsam ben de bizden kurtulmak isterdim. Çünkü hükümetin sorunu çözmekten uzaklaşan hamlelerini deşifre eden biziz. Biz olmasak çok rahat eder! O nedenle onların cephesinden bakınca anlaşılabilir bir durum. Ama barış isteyenlerin cephesinden bakınca hazin ve akılsızca. Silahlar susmuşken siyasete alan tanıması gerekmiyor mu? Halbuki o, “BDP’nin bu tarzı devam ederse ipler kopar” diyor. Allahaşkına yani! ‘I. Oslo süreci’nde hem her gün çatışma vardı, insanlar ölüyordu, hem de görüşmeler yapılıyordu. O zaman Başbakan demiyordu ‘İpler kopar’ diye. Tam da silahların çekildiği noktada siyasetçilerin konuşması yüzünden ipler kopar mı… Burada BDP ile ilgili başka bir plan da var. 

Nedir? 

Öncelikle sürecin kopmaması konusunda çok hassas olduğumuzu biliyor. Ve herhangi bir aksaklıkta vebali BDP’nin üstüne atacağı sinyalini vererek bizi baskı altına almaya çalışıyor. AKP’nin bir iddiası vardı: Silahlar sussun, göreceksiniz kimse BDP’ye oy vermeyecek! Silahlar sustu ama BDP’nin oyları da aksine artıyor. Bu onları çok rahatsız ediyor. Oylarının düşmesi en büyük kâbusları. BDP’ye oy kaptırmaktansa süreci bozmayı bile yeğleyecek bir yapı bu. 

Bugüne kadar İmralı’ya gidecek BDP heyetine sayısız müdahale yapıldı, sesinizi çıkarmadınız. Şimdi niye bir anda ‘Tamam artık bize karışamazsınız’ diye rest çektiniz? 

Heyetlerimize müdahale edildiği dönem, 1. aşamada yani sorumluluğun Kürt tarafında olduğu dönemdi. Dolayısıyla fedakârlık ve adım atma sürecinde olan bizdik, o nedenle müdahaleleri sineye çektik. 1. aşama bittiğine göre adım atması gereken hükümettir. Bu noktada şahsım üzerinden yine heyete müdahale edilince tavrımızı koyduk. 

Cemil Bayık’ın son ‘süreç biterse iç savaş çıkar’ mesajı 2. aşamaya geçilmesi için motive etme amacı taşımayacak kadar sert değil mi? 

Kandil’de büyük bir öfke var, oradaki ziyaretlerimizde de bunu gördük. Çünkü bazı kararları çok zorlanarak aldılar. Ortada hukuki hiçbir güvence yokken geri çekildiler. Hâlâ bir adım atılmamış olmasını gerillaya anlatmakta zorlanıyorlar. Demokrasi paketinin boş çıkması ve BDP heyetine yaklaşım da öfkeyi arttırdı. Türkiye’den geri çekilen gerillaların yeniden dönmesiyle ilgili bir karar almanın arifesindeler. Bu kadar barışa yaklaşılmışken yolda kalmak hem Türklerde hem de Kürtlerde öfke yaratacaktır. İç savaş dediği biraz da o. Büyük bir barış hayalinin kırılması da büyük olur elbette. 

PKK, hükümetin vaatlerinden bağımsız olarak meşru bir siyasi güç olmak amacıyla silahı 2. plana attı diye düşünüyorum… 

Evet ama silah PKK’yi siyasi olarak güçsüz kılar tezi de doğru değil. Çok hazin ama Ortadoğu’da silah hâlâ dengeleri değiştiren bir güç. Umarım iş o noktaya gelmez. Bunun da tek emniyet supabı siyasetin öne çıkması. Ama görüyorsunuz siyaset yapan bizlere bile tahammül edilmiyor. Burada Başbakan’ın kişisel dünyası ve haletiruhiyesinin etkili olduğunu, Ortadoğu’yla ilgili Türkiye’nin attığı birtakım adımların böyle anlık duygulara göre atıldığını düşünüyorum. 

PARTİDE HERKES BENİ SEVMEK ZORUNDA DEĞİL

BDP içinde sizi sert bulanlar var mı? 

Yürüttüğüm politika üslubunu beğenmeyenler mutlaka vardır. Herkes beni sevmek zorunda değil ama parti içindeyse saygı duymak zorunda. 

Geçen hafta ciddi bir kriz mi yaşandı BDP’de? 

Abartıldı ama tartıştığımız konular olduğu doğru. HDP, yerel seçimler ve kadın kotası konularında tartışıyoruz ama kavga şeklinde değil. 

Kadın kotasıyla ilgili tavrınızın partideki kadın siyasetçileri rahatsız ettiği doğru mu?
 
Kotayı hep savundum. Ancak kota dolacak diye yetkin olmayan isimleri aday göstermek gibi bir şeyi kadın arkadaşlarımız da zaten yapmaz. Karar verdikleri bir isim de henüz yok. İç tartışmalarımız dışarı yansıdı ve Yalçın Akdoğan’ın tetiklemesiyle kriz varmış algısı yaratıldı. Diğer gazeteleri de içeren ve tek merkezden yönetilen bir BDP’nin içine oynama olayına şahit olduk. 

Kürt hareketinde Altan Tan gibi HDP projesini beğenmeyen, fazla sola yakın bulanlara ne diyorsunuz? 

Kimse HDP projesine kökten karşı çıkmadı. Bazısı erken buldu, bazıları ittifak yapılacak grupların geniş olmasını savundu. Altan Bey Müslüman kesimle de işbirliği yapılmasını önerdi. Biraz sert bir dil kullanmış olabilir. Beş yılda Türkiye’de gerçek ve alternatif bir muhalefetin oluşacağını, AKP ve CHP’ye mahkûmiyetin azalacağını düşünüyorum. İslami kesimler de gidişattan rahatsız. Ancak CHP tarzı siyaset daimi bir tedirginlik yarattığı için AKP çatısı altında birleşmelerine yol açıyor. İslami kesimlerde Kemalizmden, tekçilikten, kapitalizmi sorgulamayan siyasi İslam’dan, milliyetçilikten, ırkçılıktan bıkmış çok insan… Tüm bu insanları birleştirecek bir akıma ihtiyaç var. HDP olabilir. “Biz sosyalist bir örgütüz, isteyen bu trene gelsin” dememeli. Lokomotifi paylaşmalı. 

HDP’ye CHP’den geçecek 4 kişi olduğu söyleniyor, doğru mu? 

İsim vermek istemiyorum ama böyle bir konumuz var. Sayı fazla da olabilir. Açık çağrı yapıyorum… Özgürlük hayali olan CHP’lilerle HDP’de buluşalım, CHP ulusalcıların olsun. Ne bizim CHP’de, ne de CHP’nin BDP’de birleşme imkânı vardı. Bunu HDP ile yapabiliriz. HDP, CHP’ye değil CHP’nin yanlışlarına, geri anlayışlarına alternatif bir parti. 

KÜRTLER ROJAVA’YI PAYLAŞMA YARIŞINA GİRMEMELİ


PKK, Türkiye ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) ilişkisinden memnun mu? 

Hayır. Kürt sorununu çözmeye yönelik bir ilişki tarzı olmadığını belirtiyorlar. Suriye Kürtlerinin ve Türkiye’nin çıkarı birleşmediği müddetçe çözüm sürecinin sağlıklı ilerlemesi mümkün değil. PYD ile diplomatik temas kurulmasını, sınırların açılmasını destekledik. Türkiye gelecek yüzyıllarda Kürtlerle iyi ilişkiler kurmak istiyorsa Rojava Kürdistanı’yla iyi ilişki kurmak zorunda. Bugün Türkiye’nin KBY ile kurduğu ilişki PYD’yi zayıflatmak üzerine. Bu da içeride yürüyen süreci zehirliyor. 

Barzani niye bu taktiğin bir parçası? 

Barzani, politik hattı itibariyle uluslararası güçlerle benzer ilişkiler kurmuştur. Yani bu yeni veya şaşırtıcı değil. Bunu Kürt düşmanı olduğu için de yapmıyor. Başka seçeneği olmadığını düşünüyor. Biz de Kürtlerin birliğinden güç almasını, başka ülkelere bel bağlamaması gerektiğini söylüyoruz Barzani’ye. Barzani yönetimi kendisini büyütürken ABD, Türkiye gibi güçleri esas alıyor. Bu da çoğu zaman Kürtlerin karşı karşıya gelmesine yol açıyor. 

Kürt Ulusal Konferansı’nın yapılamamasının sebebi de Barzani ve PKK arasındaki bu rahatsızlık mı? 

Sadece o ikisi değil. Kongrenin hazırlık komitesinde yer alan birçok partinin kendi çizgisi ve çıkarını dayatması sonucunda bu tür bir kriz yaşandı. Masadaki tüm Kürtler konferansın yapılmasını istiyor ama dayandıkları uluslararası güçler bölgedeki tüm dengeleri etkiliyor. Bazıları İran’a, bazıları ABD’ye, bazıları İsrail’e dayanarak ayakta kalıyor. Bu da Kürtlerin birliğini zorlayıcı sonuçlar yaratıyor. Özgücüyle, halka dayanarak ayakta kalan bir tek PKK var o masada. 

O yüzden de PKK Ortadoğu’daki Kürt masasına hâkim olmak istiyor diyebilir miyiz? 

Hak ettiği temsiliyeti elde etmeye çalışıyor ama belki daha azı dayatıldığı için sıkıntı çıkıyor. Örneğin Rojava’da mücadeleyi PYD öncülüğündeki siyasi hareket yürütüyor. Kürtlerin yapması gereken Rojava’yı paylaşmak olmamalı. Tek bir askeri ve siyasi güç olarak birleşip Rojava’nın kurtuluşu için uğraşmalı. Oysa Barzani’nin partisi Rojava için kendisine bağlı bir askeri güç olsun istiyor, PYD de kabul etmiyor. İşte bunlar konferansın yapılmasını etkileyen gerilimler. Ortadoğu’daki Kürt siyasi partileri Rojava’nın geleceğinden pay kapmak yarışına giriyor şimdiden. Rojava’nın geleceğinde söz sahibi olmak için cephede savaşmak gerek. Kürtlerin arkasından kuyular kazmak değil. Hiçbiri El Kaide’ye, çetecilere ya da Esad’a karşı savaşmıyor, PYD bunu yapıyor. O yüzden de halk üzerinde etkili oluyor. Şunu da anlamak gerekir: Kürtlerin parçalı olması Türkiye’ye zarar verir. Öcalan’la görüşen heyet bunu çok iyi biliyor.

Güncelleme Tarihi: 28 Ekim 2013, 09:54
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER