Narin: 'Ali o yaradan sonra yüzünü dağa çevirdi'

Diyarbakır Sur Belediyesi Eş Başkanı Seyit Narin, "Ali de birkaç defa polis şiddetine maruz kalmıştı. KCK operasyonları protestosunda bacağından plastik mermiyle yaralandı. O yara kapanmadı, o yara Ali’nin yolunu değiştirdi ve gitti" dedi.

Narin: 'Ali o yaradan sonra yüzünü dağa çevirdi'
Faruk AYYILDIZ / EVRENSEL


Önce Diyarbakır Sur Belediyesi Eş Başkanı Seyit Narin’in 22 yaşındaki oğlu Ali’nin ardından da Diyarbakır’ın Çermik ilçesi BDP İlçe Başkanı Haşim Demirkol’un 23 yaşındaki kızı Helin’in Rojava’da savaşırken yaşamlarını yitirdiklerini haberleri geldi. Kürtlerin özgür bir yaşamı inşa etmeye çalıştığı Rojava’daki bu ölümler Türkiye’de de yankı buldu.

3 yıl önce, henüz 19 yaşındayken PKK saflarına katılan Ali Narin’in babası, Seyit Narin’le oğlunu, oğlunun uğruna yaşamını yitirdiği Rojava’yı ve ‘çözüm süreci’ni konuştuk. Oğlunun Kürtler üzerindeki baskının yeniden arttığı, KCK operasyonlarıyla binlerce Kürt siyasetçinin cezaevlerine doldurulduğu bir süreçte dağa çıktığını söyleyen Narin, “Ali de birkaç defa polis şiddetine maruz kalmıştı. KCK operasyonları protestosunda bacağından plastik mermiyle yaralandı. O yara kapanmadı, o yara Ali’nin yolunu değiştirdi ve gitti” dedi. 

Önce oğlunuz ardından da BDP Çermik İlçe Başkanının kızının Rojava’da hayatını kaybetmesi gündem oldu. Nedir hisleriniz?

Hepimizin gördüğü, bildiği gibi Ortadoğu’da uzun yıllardır bir savaş gerçeği var. Bu savaş ne yazık ki Ortadoğu’nun geleceğini alıp götürüyor. Sadece benim çocuğum ya da Çermik İlçe Başkanımızın çocuğu değil yaşamını yitiren. Yitirdiğimiz her genç Ortadoğu’nun geleceğidir. Türkiye’de 35 yılda zor, sıkıntılı zamanlar geçirdik. Belki bu 35 yıllık süreçte STK’ler, aydınlar, yazarlar, bizler üzerimize düşeni yeterince yapsaydık bugün bu gençler yaşıyor olacaktı. 1.5 yıldır bir süreç var ve bu süreç hepimizi mutlu ediyor. İnsanlarımızı, gençlerimizi yitirmedik. Gerek Türkiye gerekse Kürdistan kentlerinde böylesi ölümler uzun süredir yaşanmıyor. Bunun mimarı da Sayın Öcalan’dır. Ancak bu sürecin değerini kamuoyu da biz de hâlâ tam olarak anlamış değiliz doğrusu. 2009, 2010 yılları Kürdistan’da çok faşizan uygulamalar vardı. Herkesi bir iftira, yalanla içeri tıktıklar. Belediye başkanlarını tek ciddi neden olmadan içeri attılar. Türkiye 1.5 yıl önceki süreci tekrardan yaşamak istemiyorsa bu sürecin arkasında herkesin durması gerekiyor. 

Ali nasıl bir gençti? Ne anlatırsınız oğlunuza dair ?

İnsanın kendi çocuğunu anlatması çok zor. Ali 3 yıl önce gitti. Saygılı ve çevresinde sevilen bir çocuktu. Küçük yaşına rağmen kendi yaş grubundan arkadaşları da vardı ama genelde büyük insanlarla zaman geçirirdi. Müziğe çok düşkündü, güzel bir sesi de vardı. Eğitimi de başarılıydı. Liseyi bitirdi, üniversite sınavında da ilk denemesine girdi. Kendisini görmek istiyordu, başarılı bir sonuç aldı. İkinci sınava girmedi bir yıl dershaneye gidip öyle üniversiteye hazırlanmak istiyordu ama sonra dağlara gitti. O dönemin koşulları Ali’yi dağa götürdü. Baskı ve zulmün olduğu, KCK operasyonlarının yoğun olduğu bir dönemdi. Sokakta gençlerin falakadan geçtiği zamanlardı ve Ali de birkaç defa polis şiddetine maruz kalmıştı. En son KCK protestosunda bacağından plastik mermi ile yaralanmıştı. O yara kapanmadı ve Ali’nin yolunu değiştirdi, gitti. 

Rojava’ya geçtiğinden haberiniz var mıydı?


Rojava’da olduğunu bilmiyorduk. Bu gençler, zulüm ve sömürü neredeyse orada mücadele eder. Rojava, Türkiye demezler, özgürlük mücadelesi yürütürler. Biliyorsunuz Rojava’da uzun süre Esad rejiminin baskısı vardı. Şimdi de başka bir zulüm var. Böyle bir zulme karşı kendi halkını, kardeşini savunmaktır yapılması gereken. Kendi halkı için şahadet şerbetini içmek acı da olsa onurlu bir duruştur. 

Aileyi nasıl etkiledi bu ölüm?

Dünyanın neresinde olursa olsun bir genç, insan kurşunla ölüyorsa insanın yüreği sızlıyor. Başkası için yüreğin sızlıyorsa kardeşin, ağabeyin için daha fazla sızlıyor. Ali’nin kardeşini çok etkiledi bu durum. Ali ilk gittiği zamanlarda da kardeşi etkilenmişti. Ağabeyi ile sürekli tartışırdı, konuşurdu ama şimdi bu acının izleri daha da uzun sürecek. Bizde de sürer, çocuklarımızda da sürer. Bizler onların anısına, isimlerine ancak halklarımızın özgürleşmesi için daha fazla mücadele ederek sahip çıkabiliriz. Anılar dert yanmakla değil, daha güçlü yürümekle yaşatılır. Biz de bunu yapacağız.

HER HALKIN BİR TAHAMMÜL SINIRI VAR

Türkiye’de savaş durdu ama Rojava’ya saldıran cihatçı örgütlere Türkiye’nin de destek olduğu çokça tartışılıyor… Sizin oğlunu da orada yitirdi yaşamını...

Büyüttüğün her yılan bir gün dönüp seni vuracaktır. Bu çetecilerin Hatay’da zaman zaman intihar saldırıları ile Türkiye’yi zorladıklarını gördük. Çeteler, Türkiye’ye ‘Silah vermezsen, para vermezsen bunu sana her gün yaşatırım’ dediler. Rojava’da Kürtler statü sahibi olmasın, özgürlüğünü kazanmasın diye bu çeteler ile uzlaştılar. 20 yıl öne Irak’ta Güney Kürdistan için de Türkiye aynısını yaptı. Güney Kürdistan kuruldu Türkiye bölünmedi. Rojava’da aynı şekilde olacak. Eğer Türkiye, Kürtleri kendi yurttaşı olarak görüyor Rojava’daki halkı da kardeş halk olarak görüyorsa bunun gereğini yapar. IŞİD’e, el-Kaide’ye TIR’larla silah göndermez. Bu çeteler Türkiye’de yaşayan masum halklara da zarar verecek. Biz intikam istemiyoruz. Çocuğumuzu kaybettik ama tek isteğimiz başka gençlerin ölmemesi.

Oğlunu yitirmiş bir baba olarak, Türkiye’de silahların sustuğu sürecin gidişatını nasıl yorumluyorsunuz?

Doğrusu her halkın, örgütün sınır tahammülü vardır. Tek başına nereye kadar? Müzakere süreci denildi, görüşme denildi ama hâlâ tek taraflı bir süreç var. Hep bu seçimi atlatalım, önümüzü görelim fikri vardı. Bu çözümsüzlüktür. Bugün AKP tüm Bakan çocuklarının yolsuzluğuna, hırsızlığına rağmen seçimden yenilgiyle çıkmamışsa bu biraz da çatışmaların olmamasıyla alakalıydı. Halk AKP’ye değil sürece, çatışmasızlığa sahip çıktığı için AKP oy aldı. AKP’nin bunu artık doğru okumasını bekliyoruz.

‘KÜRTLER CEHENNEMİ YAŞARSA TEK BAŞLARINA YANMAZLAR’

Süreci hâlâ destekliyoruz. Ama her halkın sabrının sonu vardır. Bir noktadan sonra radikal bir direnişle gerekeni yaparız. Türkiye’de aydınların, yazarların süreç için çalışmalı. Bu süreç bozulursa sadece Kürtler değil bu ülkedeki tüm halklar kaybedecek. Bugün Kürtler, Türkiye’nin tüm kentlerinde yaşıyor. Yani Kürtler cehennemi yaşarsa yalnız başına yaşamayacak. Bu nedenle sürece herkes sahip çıkmalı. Çağrım tüm siyasi partilere ve ülke için fikir yürüten insanlara; Ortadoğu’nun barışı için mücadeleyi birlikte yükseltmeliyiz.

Güncelleme Tarihi: 09 Mayıs 2014, 21:11
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER