DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk: En kritik aşamadayız

DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk, bölge koşullarının Türkiye’yi Kürt sorununun çözümüne zorladığına dikkat çekti.

DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk: En kritik aşamadayız
DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk, bölge koşullarının Türkiye’yi Kürt sorununun çözümüne zorladığına dikkat çekerek, “bölge kaynıyor ve her tarafta çatışmalar sürüyorken, bu kaotik durumdan Türkiye’nin kendini sakınmasının tek yolu, süreci yeni bir aşamaya taşımasıdır” dedi. “En kritik aşamadayız” diyen Tuğluk, “ya sorunu stratejik çözecekler ya da bu süreç oyalamaya artık gelmez” diye konuştu.


Tuğluk, Güney ve Rojava’da ortaya çıkan gelişmelerden hareketle, önümüzdeki dönemin temel gündemlerinden birinin “Kürt/Kürdistan ittifakının zorunluluğu” olacağına da işaret etti. “Kanıtlanan gerçek şudur; Güney’in savunması artık Rojava’dan, Kuzey’den başlar ve bunun için ulusal strateji, ulusal savunma ve ulusal birlik gerekiyor. Kerkük’ü korumak, Musul’u geri almak, Başur’un statüsünü ve Rojava kantonlarını savunmak yine Kuzey’de özerklik temelinde çözümü sağlamak için Kürt/Kürdistan ittifakı şarttır” dedi.

Tuğluk, Lice’de yaşanan olayların “AKP’ye rağmen AKP’den bağımsız olmadığını” da söyledi. Tuğluk, “Lice’de yaşananlar sadece bir müdahale değil, stratejik, askeri bir mantıkla gerçekleştirilen bir imha operasyonu ve çözüm sürecine dönük bir devlet provokasyonudur” diye konuştu.

DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk,  Lice ilçesine bağlı Sîsê (Yolçatı) köyünde bulunan "Şehid Amed û Şehid Hêvîdar Şehitliği"ne dikilen Mahsun Kormaz heykelinin yıkılması sonrası yaşanan olaylar, YDG-H’nin uyuşturucu operasyonları, çözüm süreci ve Güney Kürdistan’da ortaya çıkan gelişmeleri ANF’ye değerlendirdi.

‘LİCE AKP’DEN BAĞIMSIZ BİR DURUM DEĞİL’

Lice'de yaşanan olaylar sonrası askerlerin 90’lı yıllardakini hatırlatan pozlar vermesi ve sonrasında yaşanan tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bazı kesimler bu tür olayları provokasyon olarak niteledi, neler söylemek istersiniz?

Eğer Lice olayı provokasyon ise, bu provokasyonun sorumlusu bizzat siyasi iktidardır. Oradaki askerler içişleri bakanlığından, valilikten habersiz operasyon yapamazlar. Ve bu öyle bir operasyon ki, tamamen stratejik bir planlamayla ve devasa bir güçle gerçekleştiriliyor. Esas provokasyon budur ve nihayetinde ölüm olayı gerçekleşiyor. Bazıları basın diliyle ‘kitleye müdahale’ diyor. Bu müdahale değil, stratejik, askeri bir mantıkla gerçekleştirilen bir imha operasyondur ve evet çözüm sürecine dönük bir devlet provokasyonudur!. Benzer operasyonları 92 Newrozlarında Cizre ve Nusaybin’de gördük. Tek fark, “ölü sayısının” azlığıdır ve eğer halk ile gerillanın ortak savunması olmasaydı, daha fazla öldürebilirlerdi. Tanklar, helikopterler, özel askerler ve stratejik operasyon mantığı düşünüldüğünde bu yoruma rahatlıkla varabiliyoruz.

Evet bazı kesimler (cemaat medyası, MHP ve ulusalcılar) kışkırtıcı ve manipülatif davrandılar. Bu doğru ama AKP iktidarı daha farklı yaklaşım gösterebilirdi. Bizlerle diyaloga geçip daha rasyonel çözümler arayabilirdi. Ancak bunu hiç mi hiç denemediler. Provokasyona gelen de, provokasyonun içinde olan da kendileridir. Mahsum Korkmaz’ın heykeli neredeyse 10 aydır orada duruyordu. Şimdi ne oldu da müdahale kararı aldılar ve müdahaleyi o devasa güçle yaptılar? Çözüm sürecinin bir tarafı olan ve devamından yana olduğunu söyleyen bir güç bunu yapabilir mi? Yapıyorsa, mutlaka stratejik bir hedef gözetmiştir. Biliniyor, Sayın Öcalan’la bir yol haritası konusunda mutabakata vardıklarını beyan ettiler. Lice olayı bununla bağlantılı olarak düşünülebilir mi? “Bizi daha fazla zorlamayın. Çekilin gidin. Aksi halde 90’lardan beter yaparız” mı demek istediler, bu üzerinde düşünmeye, tartışmaya değer bir husus. Ancak şundan eminiz; Lice olayı AKP’ye rağmen, AKP’den bağımsız bir durum değildir.

‘GENÇLİĞİN UYUŞTURUCUYLA MÜCADELESİ EN DEĞERLİ ÇALIŞMA’

YDG-H, bazı bölgelerde uyuşturucu kullanımına karşı operasyonlar yaptı bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gençliğin uyuşturucuyla mücadelesini elbette destekliyoruz, ama şahsen çok daha önceden bunu başlatmalıydılar diye düşünmekteyim. Uyuşturucu kullanımı giderek yayılıyor ve bu ciddi bir sorun. Amed’te bu işin nerede, nasıl ve kimler tarafından yapıldığı herkes tarafından çok iyi biliniyor. İşin içinde devlette var. Bu sadece gençliğin çabalarıyla ortadan kaldırılacak bir sorun da değil. Tüm toplumu, özellikle aileleri bu mücadelenin içine katmak gerekiyor. Genç ve bilinçsiz kitleleri zehirleyen bu yaygın ağları ortadan kaldırmak gerekiyor. Lice gençliğinin direnişi bir yanıyla da uyuşturucuyla mücadeleyle ilgilidir. Bana göre her türlü çalışmadan çok daha değerli bir gündemdir ve örgütlü gençlik sonuç alana kadar çok daha etkili yöntemlerle bu mücadelesini devam ettirmelidir. Siyaset kurumu olarak bizler de her türlü desteği vermeye hazırız.

Hani Lice’yle ilgili bazıları hep provokasyon diyor ya, eğer varsa bir provokasyon bunun uyuşturucu ticareti ile ilgili bağına da mim koyabiliriz. Oradaki askeri yetkililerin bir kısmının uyuşturucu güzergahında rolleri olduğunu biliyoruz. Kaos ve çatışmalı ortam daha fazla rant için ihtiyaç duydukları bir husustur. Amed’te, Batman’da, Dersim’de, Van’da Kürt gençliğini zehirleyenlere karşı tavizsiz ve toplumun çoğunu katan keskin bir mücadele yürütmeliyiz. Savaşın en sosyal halidir bu mücadele ve örgütlü gençliğimizi bu vesileyle bir kez daha takdir ettiğimi belirtmeliyim.

TÜRKİYE KAOSTAN KORUNMAK İSTİYORSA SÜRECİ İLERLETMELİ

Süreçle ilgili Başbakan yardımcısı Beşir Atalay’ın, ‘Kandil ve Avrupa'ya heyetlerin gidebileceği’ yönünde mesajları oldu, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Yine buna ek olarak, 1 Eylül'de süreç taraflara tüm yönüyle açıklanacak mı?

Önemli olan yol haritasının hazırlanıyor olmasıdır. Taraflar neyi ne zaman ve nasıl, hangi mekanizmalar dahilinde yapacak? Tüm bu hususlar ilke, program ve takvime bağlanacak. AKP’nin nasıl pragmatist, nasıl konjonktürel davrandığını biliyoruz. Karşımıza pekala yeni bir “genişletilmiş silopi yasası” ile çıkabilir! Sık sık eve dönüşlerden, silahsızlanmadan bahsetmeleri pek hayra alamet değil gibi. Bir “geri çekilme” talebinin dayatıcı tarzda sürekli İmralı’da gündeme getirildiğini biliyoruz. Ancak  Sayın Öcalan “müzakereler başlamadan tek bir gerilla geri çekilmez” dedi. Nihayetinde bu bir süreç ve sürecin artık müzakerelere evirilmesi gerekiyor. AKP halen somut adım atmış değil. Evet doğru, devlet heyeti ile Sayın Öcalan arasında son yapılan görüşmede müzakere ve yol haritası hususunda bir konsensüse varıldı. Ancak somut yol haritasını görmek gerekiyor. Beşir Atalay çok şey vaad ediyor ancak biz Kürtlerin karnı tok!

Dikkat edilirse, Beşir Atalay hep “gerekirse” diyor, “gerekirse görüşülür…” o gerekliliğe vardık artık. Kandil’le, Avrupa örgütü ile zaten dolaylı bir diyalog vardı. Önemli olan bunun bir mekanizmasının oluşturularak çözüm hedefiyle sürdürülmesidir. Söz verildiği gibi yol haritası hazırlanırsa, “süreç” ciddi bir aşama kaydedecek ve Kürt meselesi nitelik değiştirecektir. Yakın zamanda beklentileri karşılayan bir yaklaşım görmeyi umut ediyoruz. Zaten devlet ve AKP’nin başka bir şansı da yok. PKK’nin Kuzey, Rojava ve Güney Kürdistan alanında kazandığı mevziler ve sürekli büyüyen gücü düşünüldüğünde, ya bu gelişmeyi durdurmaları ya da uzlaşmaya çalışmaları dışında bir seçenekleri yok. Durduramayacaklarını onlar da biliyorlar. Öyleyse uzlaşacak ve bölgede ortaya çıkan yeni özgür Kürt iradesini tanıyacaklar. Bu da süreci devam ettirmeleriyle mümkündür. Bölge kaynıyor ve her tarafta çatışmalar sürüyorken, bu kaotik durumdan Türkiye’nin kendini sakınmasının tek yolu; süreci yeni bir aşamaya taşımasıdır. Oyalama, öteleme gibi basit tavırlara isteseler de artık giremezler. Zaten Sayın Öcalan’ın siyaset tarzı ve süreci yönetme kabiliyeti buna müsaade etmez. Sayın Öcalan bir görüşme notunda bu durumu şöyle izah ediyordu: “Pozisyon bende. Vursam gol olur!” herhalde sayın Erdoğan en iyi bu dilden anlıyordur!

IŞİD GİBİ VAHŞİ BİR CİNAYET ÇETESİ VARKEN SİLAH NASIL BIRAKILIR?

Bazı kesimler yol haritasını yine ‘geri çekilme, silah bırakma’ ekseninde tartışıyor…

Sayın Öcalan “Demokratik Türkiye olmadan silahsızlanma olmaz. Arabayı atın önüne koymayın” diyerek devlet heyetini dayatmalar söz konusu olduğunda uyarmayı bildi. Aşiret kavgalarında bile bir barış yasası oluşturulur. 40 yıllık savaştan bahsediyoruz. Evet, gerekirse 40 yasa çıkaracaklar. Süreç AKP’nin, Erdoğan’ın keyfine bırakılamaz ki! Tek taraflı hiçbir şey olmaz artık. Sürecin yeni aşamasının özü esasında budur.

Her şeyi bir kenara bırakalım, IŞİD gibi bir vahşi cinayet çetesi her yerde Kürtlere saldırıyorken, PKK nasıl silah bıraksın? Aksine Kürtler her yerde öz savunmasını giderek büyütüyor. Esas olan husus şu: çözüm süreciyle birlikte 40 yıllık savaş durumuna, 100 yıllık çatışmalı Kürt-Türk ilişkisine son verilecek.  Ve bu tarihsel ilişki demokratik/özgür ve eşit temelde yeniden düzenlenecek. Mesele savaşı stratejik bir kararla bitirmek ve demokratik ulus çözümüyle Kürt-Türk barışını sağlamaktır. Bu gerçekleşirse, Rojava’dan Başur’a ve tüm bölgeye dönük demokratik bir yaklaşım hakim olacaktır. Bu yanıyla Çözüm süreci tüm bölgenin ve halkların kaderini/geleceğini ilgilendirecek kadar tarihsel bir süreç olmaktadır.

Yol haritası tarafların karşılıklı olarak atacağı adımları takvimlendirecek. Sayın Öcalan’ın talep ettiği sekreterya, izleme kurulu ve medya ile görüşmesinin sağlanması gerekiyor. Müzakere denilen husus ta budur. Yine sürekli bahsedilen 8 ana başlığın ilkesel olarak kabul edilmesi lazım. Karşılıklı adımlar, ortak iradeler gerektiriyor. Ve tabi tüm bu gelişmelerin artık “resmi” olarak belgelendirilmesi gerekiyor. İşin ciddiyeti bunu gerektirir. AKP bu ciddiyeti gösterebilecek mi, yakın zamanda anlayacağız. Ya sorunu stratejik çözecekler ya da bu süreç oyalamaya artık gelmez!

‘BİZLERİN ATALETİ SÜRECİN UZAMASINA NEDEN OLDU’

Sizce çözüm süreci nasıl ilerliyor?

Süreç başlangıçta belirlenen çerçeveye uygun yürümedi aslında. Sayın Öcalan’ın ilk zamanlar KCK’ye yazdığı 20 sayfalık mektubu götüren heyetin içindeydim ve mektubu okuma şansımız olmuştu. Geçen yılın Haziran, en geç eylül ayında ikinci aşamaya geçilmesi gerekiyordu. Ama daha yeni, hatta önümüzdeki ay resmen geçeceğiz. Süreç gerçekten hassasiyetle yürütüldü sayın Öcalan ve KCK yönetimi tarafından. Kopma noktasına geldiği anlar da oldu. Geri çekilmenin durdurulması kararı bununla ilgiliydi. Bir oyalama durumu söz konusuydu ve çok çeşitli stratejik/taktik hamlelerle bunun önüne geçildi. Sayın Öcalan tüm bu yaratıcı çabalar için “daracık yerde mucizevi işler” dedi. Sürecin zaten belli bir mekaniği yoktu, olmadı. Gitti geldi, durdu koptu ama sayın Öcalan öylesine sofistike hamleler yaptı ki, devleti de AKP’yi de sürecin içinde tuttu. “her şeyi halklarımızın hatırı için yaptım” dedi. Bu müthiş bir özveri ve liderlik karakteridir. Kanımca sayın Öcalan’ın en çok zorlandığı husus, her şeyin İmralı’da halledileceğine dair bizlerin taşıdığı yanılgıydı. “ben tarihi çatışma sürecini sona erdiriyorum. Barışı sağlayacak olan sizin mücadelenizdir” diye sürekli bizleri ve dışarıdakileri uyarıyordu. Sürecin bu kadar uzamasının bir nedeni de aslında bizlerin ataletiydi. Şimdi yeni bir dönem başlıyor. Eğer bizler de üzerimize düşen iş, rol ve görevlerin hakkını verebilirsek, inanıyorum ki onurlu barışın imkanları daha da çoğalacak ve tam Demokratik Türkiye hedefini tüm halklar için gerçekleştireceğiz.

GÜNEY’İN SAVUNMASI ROJAVA’DAN, KUZEY’DEN BAŞLAR

Güney’deki IŞİD saldırıları ardından Kürtler açısından da yeni gelişmeler yaşanıyor. Ulusal Konferans bu yaşananlardan sonra toplanır ve ortaklaşılır mı?

Bundan daha uygun bir konjonktür bulamayız herhalde. Her şey Kürtlerin birliğini şart koşuyor ama özellikle Güney Kürdistan’daki partilerin ve şahsiyetlerin çıkarcı yaklaşmaması gerekir. Şu an fiili bir durum söz konusu ve daha çok ortak savunma temelinde bir birliktelik var. IŞİD’in saldırıları Kürt birliğinin zeminini ve zaruriyetini güçlendirmiştir. “Şerde hayır var” mı desek acaba! Ulusal birlik için özellikle DTK kongresinden sonra çalışmaları yeniden programlama girişimlerimiz olacak. KDP yönetiminin de artık “PKK’siz ve birliksiz olmaz” düşüncesine ulaşmış olmasını diliyoruz. YNK, Goran ve diğer partilerin yaklaşımı nispeten daha olumlu. Kürdistan’ın her parçasına dönük korkunç saldırılar var ve PKK dışında hiçbir güç kendini savunamaz halde. Bakın IŞİD’in Şengal ve Maxmur saldırılarından sonra bazı kesimler ısrarla gerillanın direnişini görmezden gelip ABD’nin artistik bombalamalarına şükrediyor! Herkes iyi biliyor ki, HPG ve YPG’nin direnişi olmasaydı, IŞİD Hewler’e elini kolunu sallaya sallaya girecekti! Kanıtlanan gerçek şudur; Güney’in savunması artık Rojava’dan, Kuzey’den başlar ve bunun için Ulusal strateji, ulusal savunma ve ulusal birlik gerekiyor. Kerkük’ü korumak, Musul’u geri almak, Başur’un statüsünü ve Rojava kantonlarını savunmak yine Kuzey’de özerklik temelinde çözümü sağlamak için Kürt/Kürdistan ittifakı şarttır ve önümüzdeki dönemin temel gündemi de bu olacaktır.

İYİ BİR DALGA YAKALANDI KIYIYA DAHA GÜÇLÜ VARABİLİRİZ

Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra HDP'nin yükselişi bazıların rahatsız etti,  HDP’nin bundan sonraki hedefi ne olmalı?

HDP beklendiği gibi iyi bir sonuç aldı. Rüştünü ispatladı ve bu projenin ne kadar hayati, ne kadar doğru bir proje olduğu ortaya çıktı. Bazıları ilk zamanlar “ölü doğmuş proje” diyordu. “zamanlama hatası” diyenlerde oldu. HDP projesine karşı “Erdoğan-Barzani ittifakına” dahil olmamızı dayatanlar da oldu. Aslında tüm bu yaklaşımlar çözüm sürecine karşı gösterilen tutumlarla bağlantılıydı. Süreç için de “bitmeli, bitecek” deyip durdular. Bitecek te ne olacak? Korkunç bir savaş! “Hadi buyurun cepheye” diyelim mi bizde, ne yapalım yani?

HDP nihayetinde Sayın Öcalan’ın bir “barış projesi”dir. HDP’yi savunmak hem barışı hem de Öcalan çizgisini savunmaktır. Bu denklemi tersinden de kurabiliriz. 40 yıllık mücadelenin temsil edildiği siyasi bir çizgidir ve eşit/özgür, ortak yaşamı ifade eder. Orta vadede daha büyük başarılar kazanılacağına yürekten inanıyorum. Yeter ki, projenin ruhuna ve programına bağlı kalalım. Selahattin beyin performansını da takdir etmek gerekiyor. İlgi ve algı oluşturmayı başardı. Fakat daha fazlası bizde esas olan çizgidir ve kazanan da/kazandıran da bu çizgi olmuştur. Seçime parti ile mi girilir? Ya da girilmeli mi? şimdiden bir şey söylemek zor. Ortak bir tartışma yürütülecek ve bir karara varılacak. Şunu gördük ki, Türkiye’de AKP-CHP ikililiğinden bıkan, farklı arayışlarda olan ciddi bir sol/demokrat/liberal ve muhafazakar bir kesim var. Bu potansiyeli HDP zemininde buluşturabiliriz. Alevilere, toplumun “ötekilerine”, kadınlara, dindarlara, gençlere dönük çok daha somut programlar oluşturabilirsek, asla baraj sorunu yaşamayız. Tam aksine ana muhalefet gücüne ulaşabiliriz. Bence iyi bir dalga yakaladık ve kıyıya çok daha güçlü varabiliriz.

HDP uzun sürecek bir geleceğin temsili ve ilk adımıdır. Sabırla, pozitif muhalefetle, olgun bir dil ve yapıcı siyaset tarzıyla pekala başarabiliriz. Risk almak gerekiyor mu derseniz? Bence risk almadan yaşamdan heyecan da duyamayız. Kendimizi, kitlemizi iyi motive edersek, neden olmasın? Hem bu daha başlangıç!.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Süreci her şeye rağmen sahiplenmeli ve nihayete erdirmek için mücadelemizi sürdürmeliyiz. PKK tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor. İsterse savaş seçeneğini yönelebilir ve sonuç ta alabilir. Ama sayın Öcalan ısrarla ve tam 21 yıldır barışçıl yöntemleri tercih ediyor ve PKK, önderliğinin bu yaklaşımına stratejik olarak bağlı kalıyor. Bunun kıymeti bilinmeli ve artık adım atılmalıdır. Sayın Öcalan’ın müzakere koşullarının oluşturulması birincil taleptir. Sekretaryasını oluşturması, örgütüyle görüşmesi, medya ile buluşması, farklı heyetlerin gidişinin sağlanması olmazsa olmazlarımızdandır. Müzakere koşulları oluşmadan zaten müzakere süreci de başlayamaz. En kritik aşamadayız. Umarım ve dilerim ki, AKP tarihi bir yanlış yapmaz ve büyük Kürt-Türk barışını tüm halklarımız için gerçekleştiririz. / Firatnews

Güncelleme Tarihi: 26 Ağustos 2014, 09:26
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER