Aydoğan, 2011 yılında gelişen Suriye iç savaşıyla birlikte savaştan kaçan ve sayıları bir buçuk milyonu aşan Suriyeli mültecilerin büyük çoğunluğunun çadır kentler ve sınıra yakın yerlerde ikamet etmekle birlikte Türkiye’nin birçok şehrine dağılmış durumda olduklarını belirtti.. Özellikle çadır kentler dışında kalanların Antep, Urfa, Hatay, Adana başta olmak üzere birçok kentte insanlık dışı koşullarda yaşamak zorunda kaldığını ve ucuz işgücü piyasasına dâhil olduklarını ifade eden Aydoğan, şunları kaydetti:

'DEVLET YETKİLİLERİ NEFRET SÖYLEMİ GELİŞTİRİYOR'

"2 yıla yakın bir süredir özellikle Suriyeli mültecilerin ucuz işgücü olarak görülüp emeklerinin sömürülmesi ile birlikte kendilerine karşı Antep ve Adana gibi sanayi ve tarım kentlerinde sistematik bir nefret söylemi geliştirilmeye çalışılmıştır. Buna benzer bir durum yakın zamanda Antalya’da yaşanmış ve Antalya Valiliği’nin savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan Suriyelilere karşı hoşgörü politikasının izlenmesi gerektiğine dair bir mesaj vermesi gerekirken aksine bir tebligat yayınlayarak kentte bulunan 1500 Suriyelinin kenti terk etmesini istemiş olması kaygı verici bir durum olmuştur. Antalya Valisi daha sonra konuya ilişkin basına verdiği demeçlerde ise Suriyelilerin ucuz işgücü olduğunu belirterek Antalyalı üreticilerden tepki geldiğini vurgulamıştır. 
Antalya valisinin basına vermiş olduğu demeçlerde savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınarak birçok kente dağılan mülteciler için ucuz işgücü tanımlaması yapması AKP iktidarının dış politikasının nelere mal olduğunu açığa çıkarmıştır."

'UCUZ İŞGÜCÜ OLUYORLAR, ÜCRETLRİNİ ALAMIYORLAR'

Suriyeli mültecilerin, normal ücretlerin yarısına ya da dörtte birine çalışmak zorunda kaldıklarına dikkat çeken Aydoğan, ucuz işgücü olarak sömürülen Suriyeli mültecilerin özellikle çalıştıkları işyerlerinden ücretlerini alamadıklarına dair partilerine iletilen şikâyetlerin bulunduğu bilgisini de verdi.
DAİŞ çetelerinin Şengal’e ve daha sonra Rojava bölgesindeki Kobanê kantonuna yönelik yoğun saldırıları nedeniyle de binlerce kişinin yakın dönemde Türkiye sınırına dayandığına değinen Aydoğan, özellikle Şengal ve Kobanê’den gelen binlerce sivile DBP’li belediyelerin destek vermdiğini, gelen sivillerin barınması için çadır kentlerin kurulduğunu bildirdi. "Ancak bu süre içerisinde DBP’li Belediyelerce gerçekleştirilen çadır kentlerin kurulumu ve devamında karşılaşılan bürokratik engeller AKP iktidarının Rojava Kürtlerine yönelik politikasını da açığa çıkarmıştır" diye ekleyen Aydoğan, "Özellikle basına yansıyan haberlerde de yer aldığı üzere Kobanêliler için yapılması planlanan altıncı çadır kentin kurulumunun bürokratik ve altyapı inşaatı sırasında jandarma ve özel harekâtın müdahaleleri ile TEDAŞ’ın elektrik ihtiyacını karşılamayacağını bildirmesine kadar varan engellemeler ile karşılaşmakta ve bu engeller çadır kent kurulumunu geciktirmektedir" dedi.

'İNSAN ONURUNA YAKIŞMAYAN ŞEKİLDE YAŞIYORLAR'

Uluslararası uluslararası alanda, Avrupa Konseyi antlaşmaları ve Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tavsiye kararları aracılığıyla nefret söylemini durdurmak amacıyla birçok uygulamanın bulunduğunu, fakat Türkiye’de hala nefret suçlarını ve nefret söylemini önlemeye yönelik bir yasanın bulunmadığını belirten Aydoğan, Türkiye’nin Cenevre Sözleşmesi’ne koymuş olduğu çekince nedeniyle Avrupa dışından gelenlere “mülteci” statüsü verilmediğini gündeme getirdi. Aydoğan, Suriyelilerin Türkiye’de “dilenmeye" kadar varacak şekilde, insan onuruna yakışmayan şekilde yaşadıklarını da ifade etti.
Aydoğan, HDP olarak Türkiye ve Kürdistan'a sığınan Rojavalı ve Suriyelilerin sorunlarına ilişkin önlemler alınması için Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını istediklerini bildirdi.