Kürtler 21 yıldır barış çabalarına karşılık bekliyor

Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. Barışın en anlamlı, en hayati biçimiyle hissedildiği, yaşam bulması için yıllardır süren önemli çabaların pratikleştirildiği bir coğrafyadayız.

Kürtler 21 yıldır barış çabalarına karşılık bekliyor
Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. Barışın en anlamlı, en hayati biçimiyle hissedildiği, yaşam bulması için yıllardır süren önemli çabaların pratikleştirildiği bir coğrafyadayız. Yüzyılın sorunu olan Kürt sorununda demokratik, barışçıl çözüm çabalarını 21 yıldır sürdüren Kürtler, artık barışla tanışmak, yaşamak istiyor. Ancak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın öncülüğünde PKK’nin bu anlamda bugüne kadar ki barış çabalarının belli bir somutluk kazandığı son ateşkes süreci ise halen bu yönlü bir karşılık bulmuş değil.


Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve Varşova Paktı üyesi ülkelerin, Hitler faşizminin 1 Eylül 1939’da Polonya’yı işgal ederek 2. Dünya Savaşını başlattığı tarih olarak barış içinde bir dünya mücadelesi kapsamında “Dünya Barış Günü” olarak ilan ettiği bir gün. BM Genel Kurulu’nun 7 Eylül 2001 tarihli oturumunda aldığı kararla da 21 Eylül "Uluslararası Barış Günü" olarak kutlanmaya başladı. Pek çok ülkede sembolik kutlamaların gerçekleştiği bu gün "Çatışmasızlık Günü" olarak da biliniyor.

Ortadoğu özelinde daha bir anlam ifade eden 1 Eylül, Türkiye'de de önemli bir tarihi seyre sahip. PKK'nin 1993 yılından bu yana ilan ettiği 8 ateşkes, onlarca yıldır süren ve on binlerce kaybın yaşanmasına neden olan savaşın sona ermesi, çözüm içerikli gelişti. Ancak bu süreç içerisinde ilan edilen ateşkesler ve çatışmasızlık kararları sürekli devletin operasyonlarla, provokatif girişimlerle karşılık vermesi sebebiyle de sonuçsuz kalmıştı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Kürt sorununda demokratik, barışçıl çözüm çabaları gerek İmralı süreci öncesi gerekse de İmralı süreci boyunca kesintiye uğramaksızın tutarlı ve samimi biçimde ilerledi.

20 Mart 1993'te ilk tek taraflı ateşkes deklarasyonunu ilan eden PKK, akabinde 15 Aralık 1995 ve 1 Eylül 1998'de alınan ateşkes kararlarına karşın Öcalan'ın Kenya'dan Türkiye'ye uluslararası komplo ile 15 Şubat 1999’da teslim edilmesiyle yanıt buldu. İmralı'da yargılanan Öcalan 1 Eylül 1999’da tüm bu karşıt çabalara rağmen yeniden ateşkes ilan ederek, gerilla güçlerinin Türkiye sınırları dışına çıkması çağrısında bulundu.

Özetle bu şekilde gelişen PKK’nin ateşkes yaklaşımları çerçevesinde Öcalan'ın 21 Mart 2013’te Amed Newrozu’nda dünyaya duyurduğu deklarasyonla ilan ettiği son süreç devletten halen ciddi yanıt bulmadı.

İLK ATEŞKES 1993’TE İLAN EDİLDİ

PKK’nin ilan ettiği ilk ateşkes tarihi 20 Mart 1993. Yani yine bir Newroz öncesi barış adımı atıldı. Bu dönemdeki ateşkesin gelişim sürecinde dönemin zehirlenerek öldürülen Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, YNK Lideri Celal Talabani ile görüşüp PKK'nin ateşkes ilan etmesi talebi oldu. Bu yönlü yürütülen diplomatik girişimler ise mevcut siyasi konjonktürel yapısındaki bilinen tavırla sabote edilmeye çalışıldı. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, “Devlet kan dökenle pazarlığa oturmaz. Kan döken devlet değildir. Bunlar yol yakınken gelip teslim olsunlar diyorum" sözleriyle barış girişimlerine karşıtlık yürüttü.

Öcalan, Talabani ile birlikte önemli bir yankı uyandıracak olan Lübnan'daki basın toplantısında 15 Nisan 1993 tarihine dek tek taraflı ateşkes ilan ettiklerini açıkladı. HEP’in de içinde yer aldığı süreç içinde Cumhurbaşkanı Turgut Özal yaşamını yitirdi. 21 yıldır halen öldürüldü mü tartışmaları yürütülürken o dönemde Öcalan, Özal'ın öldürüldüğünü açıklamıştı. Akabinde ise 25 Mayıs 1993 tarihinde itirafçı Şemdin Sakık yönetiminde silahsız 33 asker öldürüldü. Öcalan’ın da provokasyon olarak yorumladığı bu iki olayın ardından da fiili olarak tek taraflı yürütülen ateşkes sona ermiş oldu.

1995’DEKİ İKİNCİ ATEŞKES DE KARŞILIK BULMADI

1993’teki barış çabaları, girişimi derin bir provokasyonla ve suikastla sonuçsuz noktalanırken bu defa aradan geçen iki yılın ardından PKK bir ateşkes daha ilan etti. Bu süreç boyunca çatışmalar sürerken, aynı zamanda KDP de PKK’ye karşı devletin politikalarının bir faktörü olarak savaş açtı. PKK ile KDP arasında devletin de çabalarıyla başlayan bu çatışmalar 3 aya yakın sürdü. Öcalan, bu sürecin ardından 15 Aralık 1995’te yeniden barış çabalarının bir devamı olarak hem KDP hem de Türkiye’ye karşı ateşkes ilan ettiklerini açıkladı. Buna rağmen TSK, PKK'ye karşı askeri operasyonları hızlandırıldı. Yanı sıra Kürdistan’da hızla süren faili meçhul cinayetler de ivme kazanarak devam etti. Barış girişimlerine karşın bu denli topyekün savaş konsepti yürüten Türkiye’nin dönemin Başbakan Tansu Çiller ve özel savaş ekibi Öcalan'a suikast girişiminde bulundu. Yürütülen bu kapsamlı imha konsepti karşısında ise barış çabaları ikinci defa darbelendi ve ateşkes de uzun sürmedi.

ÜÇÜNCÜ ATEŞKES: 1 EYLÜL 1998

Öcalan’ın 1993’te başlattığı ve ısrarla yürütmeye çalıştığı barış çabaları Türkiye’de aradan geçen 5 yılda belli bir etki yarattı ve bu etki neticesinde birçok kesimin dolaylı olarak kendisiyle temas kurması ve dönemin Başbakan Necmettin Erbakan'ın girişimleri sonucunda bir kez daha ateşkes ilan edildi. 29 Ağustos 1998'de MED TV'ye telefon bağlantısıyla katılan Öcalan, 1 Eylül 1998 tarihinden itibaren geçerli olmak suretiyle 3. kez ateşkes ilan ettiklerini belirtti. Üçüncü kez yürürlüğe konan ateşkes ve barış girişimleri ise uluslararası komplo ile yanıt buldu.

Öcalan’ın barış çabalarına karşı yoğun bir savaş çabasıyla karşılık veren Türk devleti, bu defa konseptini daha da genişleterek uluslararası güleri de yanına alıp, Öcalan’a yönelik operasyon geliştirdi. Suriye’ye karşı “suyu kesmek” dahil her türlü tehditte bulunan Türk devleti, 9 Ekim 1998 komplosuyla Öcalan’ın Suriye’den çıkışıyla başlattığı süreç 15 Şubat 1999’da Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesiyle noktalanmış oldu. O tarihe kadar ateşkes kararına bağlı kalan PKK ise tek taraflı olarak yürüttüğü ateşkesi bitirme kararı aldı.

DÖRDÜNCÜ ATEŞKESE KANLI YANIT

Türkiye’ye getirildikten sonra İmralı Adası’nda yargılanan Öcalan, emperyalist uluslararası güçlerin gerçekleştirdiği komployla devreye konmak istenen halkları birbirine kırdırma konseptini boşa çıkaracak yeni bir hamle geliştirdi. 2 Ağustos 1999’da PKK’ye gerilla güçlerinin sınır dışına çıkması çağrısında bulundu. Konjonktürel olarak neredeyse beklenmeyen bir adımla beraber 1 Eylül 1999’da 4. defa tek taraflı ateşkes ilan etti. Ancak bu süreçte uluslararası emperyalist güçlerin konseptini de arkasına alan devlet, kanlı bir sürece imza attı. Ateşkes kararıyla beraber sınır dışına çıkan çok sayıda gerilla, askeri operasyonlarla beraber yaşamını yitirdi. Tüm bu yaklaşımlara karşı Kürt özgürlük hareketi, barıştan yana tavrını sürdürdü.

BARIŞ GRUPLARI

Öcalan, barışta ısrar çabalarındaki iyi niyet adımı olarak Kandil’deki gerilla güçlerinden ve Avrupa’dan olmak üzere iki ayrı barış grubunun Türkiye’ye gelmelerini istedi. PKK de bu isteğe olumlu yanıt vererek ateşkesin birinci ayında 1 Ekim 1999’da 8 kişiden oluşan ilk barış grubunu Kandil’den Türkiye’ye gönderdi. 28 gün sonra cumhuriyetin ilanı kutlamalarına denk gelen 29 Ekim 1999’da da yine 8 kişiden oluşan Avrupa’dan ikinci barış grubu Türkiye’ye geldi. Ancak devlet her iki barış grubu üyelerinin gelişine tutuklamayla yanıt verdi. Bu noktada devletin 6 yıl boyunca süren barış çabalarına bu denli sert ve savaşta ısrar eden politikayla yanıtlamasına rağmen Öcalan, süreci süresiz ateşkes kararıyla sürdürdü.

Devletin bu noktada yine olumlu bir adım atmaması sebebiyle 1 Haziran 2004’te, 2002 yılında değişim yaşayarak önce KADEK (Kongreya Azadî û Demokrasiya Kurdistanê / Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi), ardından Kongra-Gel örgütlenmesine giden PKK, ateşkesin bozulduğunu duyurdu.

BEŞİNCİ ATEŞKES

1 Haziran 2004 kararının ardından Kongra-Gel Yürütme Konseyi, Eylül 2004'te üç aşamalı "Demokratik ve Kalıcı Barışın Yol Haritası" ile Kürt sorununda geniş kapsamlı çözüm noktasında çağrılar yaptı. PKK ise 10 maddelik yeni bir barış projesi deklarasyonuyla 1 Ekim 2006'dan geçerli olmak üzere beşinci ateşkesi ilan ettiğini açıkladı. Önceki dönemlerde olduğu gibi bu süreç de AKP iktidarındaki devletin askeri operasyonları yoğunlaştırması yanıtıyla karşılaştı. 5 Kasım 2007’de Washington görüşmesinin ardından yeni bir evreye geçen süreçte 1999 yılındaki komplo konseptinin devamı dahilinde parlamentodan savaş tezkeresi çıkartıldı.

21 Şubat 2008’de Kandil'e yönelik geniş kapsamlı bir askeri harekat düzenledi. Zap'ta HPG gerillalarının direnişi karşısında ilerleyemeyen ordu, ağır kayıplar vererek geri döndü. Beşinci ateşkes de bu yöntemle tıkanmış oldu.

2009 YILINDA ÖCALAN YİNE DEVREDE

KCK, 29 Mart 2009 yerel seçimlerinin ardından ortaya çıkan sonuçla beraber Öcalan’ın çağrısı üzerine 13 Nisan 2009’dan geçerli olmak üzere çatışmasızlık kararı aldı. Bu da 6. ateşkes olarak tarihe geçmişken AKP hükümeti ise KCK’nin çatışmasızlık kararının ardından jet bir yanıt verdi. Yerel seçimlerde Kürt siyasal hareketinin başarısını da hazmedemeyen AKP, zaten öncesinden bitirme kararı aldıkları Kürt siyasetine dönük Kürtlerin “siyasi soykırım” olarak da adlandırdığı “KCK” operasyonlarına start verdi. ABD Başkanı Barack Obama’nın 5 Nisan 2009’daki ziyaretinin ardından 14 Nisan 2009’da başlayan operasyonlar 3 yıl boyunca aralıksız biçimde sürdürüldü.

AKP’NİN ‘KÜRT AÇILIMI’

2008 yılında “Kürt açılımı” adı altında başlatılan konseptin bir parçası olan “KCK operasyonları” kapsamında DTP, BDP yöneticileri, belediye başkanları, sendikacılar, öğrenciler, kadınlar, gazeteciler, insan hakları savunucularının yanı sıra en ufak bir hak talebinde bulunanlar bir bir gözaltına alındı, tutuklandı. 1 Haziran 2009’a kadar alınan çatışmasızlık kararıysa önce 15 Temmuz 2009’a, ardından 1 Eylül 2009’a kadar uzatıldı. Bu tarihten sonra yapılan bir açıklamayla karar Ramazan bayramı sonrasına kadar uzatıldı. Ancak bu süreç de AKP’nin tutuklama furyası dışında bir yanıt bulamadığından sonlandı.

ÖCALAN’IN 2009’DAKİ ÇÖZÜM HAMLELERİ HÜKÜMETİ ZORLADI

Öcalan, barış ve çözüm çabaları dahilinde hazırladığı 156 sayfalık "Yol Haritası"nı 15 Ağustos 2009’da cezaevi idaresine teslim etti. 10 temel ilke başlığı taşıyan "Yol Haritası" AKP tarafından kamuoyundan bir buçuk yıl gizlendi. Devletin olumlu hiçbir yanıt vermemesiyle sürekli tek taraflı yürüyen süreçte tıkanmaların önünü çeşitli hamlelerle açmaya çalışan Öcalan, yeni bir barış grubunun Türkiye’ye gelmesi için çağrı yaptı. Çağrıya yanıt veren KCK, 19 Ekim 2009’da Kandil ve Maxmur Mülteci Kampı'ndan 4'ü çocuk 34 kişiden oluşan “Barış ve Demokratik Çözüm Grubu” gönderdi.  

Silopi'deki Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yapan grup, ülkeye ayak bastığı andan itibaren ciddi biçimde ırkçı saldırılarla boşa çıkarılmak, sürecin önü AKP’nin dışındaki kimi güçler tarafından da hızla tıkatılmak istendi. İlk gün grubun gelişini olumlu karşılayan AKP, kamuoyundaki baskılar karşısında tavrını sertleştirdiği için Avrupa’dan gelmesi beklenen barış grubu ise gelmedi. Habur'dan gelen Barış ve Demokratik Çözüm Grubu’nda yer alan birçok kişi hakkında davalar açıldı ve cezalar yağdırıldı. Bu nedenle barış grubu üyeleri tekrar ülke dışına çıkmak zorunda kaldı.

Tarih 1 Haziran 2010’u gösterdiğinde KCK, Öcalan'ın ve kendilerinin barış ve demokratik çözüm için attıkları adımların AKP tarafından boşa çıkarıldığını, bu nedenle 13 Nisan 2009’da ilan edilen tek taraflı eylemsizlik kararını sonlandırdığını açıkladı.

2010’DA YENİ BİR SÜREÇ

Bu tarihten itibaren yaşanan çatışmalar ve ağır kayıplarla gelen ölümler toplum ve kamuoyu nezdinde ciddi kaygılar yarattı. Giderek sertleşen sürecin gidişatına müdahalede bulunan sivil toplum örgütleri, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve BDP, çift taraflı ateşkes çağrılarında bulundu. Öcalan, bir kez daha KCK’ye diyalog ve müzakere surecine vesile olması için eylemsizlik surecinin başlatılması yönünde çağrıda bulundu. Her dönemde olduğu gibi yine Öcalan’ın çağrısına olumlu karşılık veren KCK, bir kez daha ateşkes kararı aldı. Ancak yine tek taraflı ateşkes gerçekleşti ve bu durum karşısında KCK, ateşkesin çift taraflı olması çağrılar yaptı ve 4 maddelik "Barış Planı"nı deklare etti.

Bu dönemde Öcalan'ın devlet heyetiyle yaptığı görüşmeler esnasında dikkat çekici bir patlama gerçekleşti. 16 Eylül 2010’da Hakkari'nin Geçitli (Peyanis) köyünde bir minibüsün geçişi sırasındaki patlamada 9 kişi yaşamını yitirdi. Öcalan, “patlamayla beraber verimli geçen görüşmelerinde bombalandığı” açıklamasında bulunmuştu. Öcalan, bu olayın ardından 31 Ekim 2010’a kadar devletin çatışmasızlığa karşılık vermemesi halinde aradan çekileceğini söyledi. Bu sırada devlet heyetiyle olan görüşmeleri süren Öcalan, Mart 2011'de AKP hükümeti tarafından sorunun çözümüne yönelik pratik adımların atılmaması ve sürece kayıtsız kalınması durumunda ikinci defa çekileceği yönünde uyarı yaptı.

Akabinde ise süren askeri operasyonlar sonucu 14 Temmuz 2011’da Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde çıkan çatışmada 13 asker yaşamını yitirdi. Heyetle bu süreçte de görüşen Öcalan, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a rolünü oynaması için pratik araçların, çözüm ortamının hazırlanması çağrısında bulunmuştu. Ancak AKP hükümeti, Habur ve Silvan'ı gerekçe göstererek, Oslo'da PKK, İmralı’da da Öcalan ile yapılan görüşmeleri sonlandırdı.

2013 NEWROZ DEKLARASYONU

Süreci sona erdirdiğini açıklayan hükümet, Öcalan’a ağırlaştırılmış tecrit uygulamaya başladı. Bu noktada devreye giren cezaevlerindeki 10 bin PKK ve PAJK’lı tutsakların Eylül-Kasım 2012’deki açlık grevi eylemi, çözüm noktasında yeni bir sürecin önünü açtı. Açlık grevi eyleminden bir ay sonra 2012 yılının son gününde Erdoğan, Urfa’da “silahlar sussun fikirler konuşsun” açıklaması dikkat çekti. 3 Ocak 2013’te DTK Eş Başkanı Ahmet Türk ve HDP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, İmralı’ya giderek Öcalan ile görüştü.

Bu görüşmenin sonrasında yapılan açıklamada Öcalan’ın başlattığı süreçteki çözüm kararlılığı kamuoyuna da açıklandı. Akabinde AKP hükümeti, Öcalan ile İmralı’da devlet heyetinin görüşmeler yaptığını resmen açıkladı. Farklı bir atmosfere bürünen süreç, 21 Mart 2013’te Amed’deki Newroz kutlamasında Öcalan’ın başta Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu olmak üzere tüm dünyaya ilan ettiği deklarasyon ile yeni bir dönemin kapılarının aralandığını ilan etti.

Newroz deklarasyonunun ardından KCK tüm yapısıyla Öcalan’ın mesajlarına yanıt verdi ve 21 Mart 2013’ten itibaren ateşkes sürecinin geçerli olduğunu vurgulayarak, güçlerinin bir bölümünü 8 Mayıs’tan itibaren geri çekeceklerini açıkladı.

Böylelikle PKK’nin 21 yılda ilan ettiği 8. ateşkes olmuş oldu. Bir buçuk yıldır süren ateşkes süresince Kürt sorununda demokratik, barışçıl çözüm çabaları neticesinde bugün AKP hükümetinin demokratik yasal düzenlemelerle barış sürecinin önünü açacak, çözümü geliştirecek politikalar beklentisi ise halen olumlu anlamda beklendiği gibi yanıt bulmuş değil.

Güncelleme Tarihi: 01 Eylül 2014, 16:39
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER