Öcalan yasal statü istedi

PKK lideri Abdullah Öcalan, çözüm sürecinin ilerlemesi için üç öneride bulundu: Süreç yasal statüye kavuşturulmalı, izleme kurulları oluşturulmalı ve 8 komisyonla ilgili başlıklar müzakereye açılmalı.

Öcalan yasal statü istedi
PKK lideri Abdullah Öcalan, çözüm sürecinin ilerlemesi için üç öneride bulundu: Süreç yasal statüye kavuşturulmalı, izleme kurulları oluşturulmalı ve 8 komisyonla ilgili başlıklar müzakereye açılmalı. Kürt sorunu çözülmeden paralel örgütlenmelerin tasfiye edilemeyeceğini belirten Öcalan, “Halen paralel devletin neler yapabileceğinin farkında bile değiller” diye uyardı.  Öcalan, “Eğer AKP adım atmazsa bunun siyasi faturası kendisi açısından çok ağır olacaktır. Geçmişte Kürt sorununu çözmeyen tasfiye olmuştur” diye ekledi.


BDP grup başkan vekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken, Amed Milletvekili Altan Tan “çözüm süreci”nde gelinen aşama ve sürecin bundan sonraki seyriyle ilgili gelişmelere ilişkin Meclis’te bir basın toplantısı düzenledi.

Pervin Buldan, önemli bir konu için toplandıklarını belirterek yapılması gerekenleri paylaşmak istediklerini söyledi.

DEMOKRATİK ÇÖZÜM SİYASETİNDE ISRAR ETTİK

Sürecin sağlıklı bir zeminde ilerlemesi ve çözüme evrilebilmesi için demokratik çıkış yollarının her zamankinden daha fazla olduğunu belirten Buldan, şunları söyledi:

“Bilindiği üzere yeni süreç yoğun bir çatışmalı dönemin ve aynı zamanda cezaevlerinde ölüm sınırına dayanan açlık grevlerinin yaşandığı bir süreçte Sayın Öcalan’ın devreye girmesiyle başladı.  Sayın Öcalan’ın geçen yıl 21 Mart’ta açıkladığı, silahlı direnişten demokratik siyasete kapı açan yeni bir dönemin başladığını vurgulayan, herkesin eşit, özgür ve kardeşçe yaşadığı demokratik bir Türkiye çağrısını içeren “Artık silahlar değil siyaset konuşsun” deklarasyonuyla süreç önemli bir aşamaya geçti. KCK ateşkes kararı alırken, 8 Mayıs itibariyle gerillaların sınır dışına çekilme süreci başladı. Böylece çözüm süreci açısından çok önemli bir döneme girildi.

Barış ve Demokrasi Partisi olarak sürecin başından buyana bir yandan İmralı’yla diğer yandan ise Kandil’le ve Hükümetle görüşmeleri yoğun bir biçimde devam ettirerek çözüm yollarının oluşturulması için büyük bir gayret sarf ettik. Bugüne değin heyetimiz İmralı’da 3 Ocak 2013’ten buyana 16 kez görüşme gerçekleştirdi. Her görüşmeden sonra hükümet yetkilileriyle bir araya geldik, sürecin aşamalarıyla ilgili istişareler yürüttük. Geri çekilme süreciyle ilgili olarak Meclis’in devreye girmesi, izleme kurulunun oluşturulması, eş zamanlı olarak demokratikleşme adımlarının hız kazanması için çağrıda ve girişimlerde bulunduk. Sürecin başladığı günden buyana hükümete sürekli öneriler ilettik, yasal değişiklik paketleri sunduk. Anayasa uzlaşma komisyonuna anayasa önerilerimizi yaptık. Sayın Öcalan, KCK ve BDP olarak biz Türkiye’nin demokrasi güçleriyle birlikte içeride ve dışarıda yaşanan tüm provokasyonlara rağmen bu süreci büyük bir kararlılıkla sürdürdük, tıkanma noktalarını aşmak için demokratik çözüm siyasetinde ısrar ettik.”

 “Ancak ne var ki; Kürt tarafının tüm iyi niyetli adımlarına ve samimi çağrılarına rağmen hükümet bir yıldan buyana tek bir adım atmadı” diyen BDP grupbaşkanvekilleri, “En acil ve hassas konu olan hasta tutsaklar konusunda bile -ki bu sürecin koşulu değildir, insani bir durumdur- tek bir adım atmadı. Çatışmasızlık ortamı demokratikleşme olarak topluma yansıması gerekirken daha fazla demokrasi ve özgürlük talebini içeren Gezi direnişi başta olmak üzere demokratik etkinlikler engellendi, yaşam hakkı ihlal edildi, otoriter uygulamalar hızından bir şey kaybetmedi. KCK adı altındaki hukuk dışı yargılamalar ve tutuklu vekillerin serbest bırakılmaması yönündeki intikamcı tavır devam etti, silahlar yerine siyasetin konuşması gerekirken demokratik siyaseti engelleme girişimleri devam etti” ifadelerini kullandı.  

ÖCALAN İLE 16’INCI GÖRÜŞME ÇOK FARKLIYDI

Basın açıklamasında devamla şu ifadelere yer verildi: “Paris, Gezi, Lice ve Yüksekova katliamları, Roboski kararı, siyasi operasyonlar, linç girişimleri gibi süreci kesmeye yönelik çok ciddi provokasyonlar yaşandı. Bütün bunlar hükümetin sorumluluğu altında gelişti. Çözümün, çözüm adımlarının gündemleşmesi gereken bir süreçte ne yazık ki çözümü zora sokacak ne varsa yaşandı. Hükümetin süreci ağırdan alan, seçime endeksli oyalamacı tutumu nedeniyle yeni sürecin demokratik yasal alanda bir yansıması olmadı.

Bugün gelinen noktada süreç, çok ciddi risklerle karşı karşıyadır. Herkesin, en başta da hükümetin bu tehlikeyi görmesi gerekir.

8 Şubat’ta Sayın Öcalan’la gerçekleştirdiğimz 16’ıncı görüşme diğer 15 görüşmeden çok farklıydı. Görüşmemizde Sayın Öcalan, anlamlı derin müzakerelere geçilmemesi durumunda sürece katkı sunma koşullarının ortadan kalkacağına dair çok ciddi tespit, değerlendirme ve uyarılar yapmıştır.”

SÜREÇ KRİTİK NOKTADA

Buldan, “Bu sürecin kritik bir noktada olduğunun herkes tarafından görülmesi için son görüşmedeki tespit ve uyarıları, yine süreci bu noktaya getiren gelişmeleri değerli halkımızla, demokratik kamuoyu ve Türkiye toplumuyla paylaşmak istiyoruz” dedi ve şöyle devam etti:

Öncelikli olarak şunu belirtelim ki, Sayın Öcalan’la devlet ve hükümet arasında herhangi bir anlaşmanın olmadığını herkes açık ve net bilmelidir. Bunu kendisi de açıkça ifade etmiş ve ‘Süreç tek yanlı olarak bizim çabalarımızla ilerliyor. Herhangi bir anlaşma yoktur. Bu sürecin bundan sonra gidebilmesi için proje ortaya konulmalıdır’ demiştir.  

ÇÖZÜM VE BARIŞA HAZIRIZ

Ne yazık ki, bu sürecin siyasi tarafı olan hükümetin tutumu çözüm sürecinin önündeki en önemli engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Yasal demokratik reformları gerçekleştirmesi için önünde hiçbir engel bulunmayan hükümet, bu bir yıllık süreci açıkça tüketmiş, bir fırsat olarak değerlendirmemiştir. Bu durum, hükümetin gerçekten çözüme niyeti var mı? sorusunu da beraberinde getirmektedir ki, Sayın Öcalan ‘Biz büyük bir demokratik çözüme ve barışa hazırız. Hükümete baktığımızda ise bırakalım hazır olmaya, böyle bir kararı var mıdır? Net değil. AKP’de Kürt sorunu devam etsin hükümetimiz kalsın anlayışı var. Bu durum sorunu ağırlaştırıyor’ tespitini yapmıştır. Bununla birlikte hükümetin, İmralı’daki devlet heyeti görüşmelerini bir zaman kazanma taktiği olarak kullanması iyi niyetli bir yaklaşım olarak değerlendirilemez.”

ÜÇ BAŞLIK

Buldan, çözüm sürecinde  Öcalan’ın atılmasını istediği adımlarla ilgili başlıkları şöyle sıraladı:

-Sürecin yasal statüye kavuşturulması,

-İzleme kurullarının oluşturulması,

-8 komisyonla ilgili başlıkların müzakereye açılması,

YASAL BİR METİN OLUŞTURULMALI

“Ancak bugüne değin bu adımların hiç birisi atılmamıştır” diyen Buldan, şunları ekledi:

“İmralı’da yürüyen görüşmelerin bir çerçeve sözleşmeye kavuşturulması gerekirdi. Çünkü, sürecin en hayati noktasını bu çerçeve sözleşme oluşturmaktadır. Sayın Öcalan’ın bu noktadaki değerlendirmesi şöyledir:  ‘Sözleşme hukukuyla muhatapların karşılıklı bir araya gelerek yasal ve tüzüksel bir metin oluşturması gerekir.  Süreç ilerleyecekse burada tartıştığımız her konuyu çerçeve sözleşmeye alacağız. Toplumsal çerçeve sözleşmesi esastır.  Gerekirse altına imza atarız. Sonra Mecliste hızla yasalaşması gerekir.  Son 400 yıllık tüm sorunlar böyle çözülmüştür.’  

BU SÜRECİN EN ÖNEMLİ AYAĞI YASAL ADIMLARDI ANCAK…

Gelinen noktada hükümet, İmralı sürecine karşılıklı bir sözleşme hukukuyla yaklaşmamıştır. Oradaki görüşmelerin hukuksal bir metne dönüştürülmesi hükümet tarafından gündeme alınmamıştır. Yine Sayın Öcalan bu bağlamda af tartışmalarıyla ilgili olarak da ‘Af demenin yanlış olacağını’ belirterek ‘Karşılıklı sözleşme yapmamız gerekir. Tek taraflı paket dayatması çözümsüzlüktür’ demiştir. Hükümetin getirdiği son paketi de çözüm adımlarını içermemesi nedeniyle provokasyon olarak nitelendirmiştir.

Bu sürecin ön önemli ayağı yasal adımlardı. Yasal çerçevede ne yazık ki, gereken adımlar atılmadı. Son görüşmemizde Öcalan şunları açıkça sordu:  Örneğin yasal çerçeve olmadan Mahmur’dan insanlar nasıl gelecek? Orada çocukların anadilde eğitimi var. Türkiye’ye geldiklerinde anadilde eğitim görebilecekler mi? Kendilerine saldırılara karşı güvenliklerini sağlayabilecekler mi? Hukuki sorunları nasıl çözülecek? Kendisi “Yasa çıkmalı ki çağrı yapabilmeliyim.  Yine yasal adım atılırsa Avrupa’dakiler için de çağrı yapabilirim” derken en insani konu olan hasta tutsaklar konusunda bile adım atılmazken insanların hükümete nasıl güveneceğini de açıkça sormaktadır. Bunlar hükümetin sürece dair güvensizlik yarattığı temel noktalardır. Yine güvenlik, köye dönüş, köylerin yeniden inşa edilmesinin müzakere edilmesi gerekiyor. Ama bu konuda hiçbir ilerleme yok.”  

PARLAMENTO EN İLGİSİZ KURUM OLDU

Buldan, “sadece Hükümetin değil aynı zamanda parlamentonun da bu süreçte çok geri bir noktada durduğunu” belirterek şöyle devam etti:  “İki partinin temsiliyetiyle kurulan çözüm komisyonu AKP’nin tek taraflı işlettiği bir çalışmayla ortaya çıkmış ve hazırladığı rapor da bir çözüm projesi ortaya koymamıştır.  Bu konuda Sayın Öcalan, parlamentonun tutumunu “En ilgisiz kurum” sözleriyle eleştirmiştir. Tarihin en büyük sorununun çözüm yeri TBMM olması gerekirken Meclis’in 100 yıllık bir sorunu gündemine dahil almadığını çok ciddi tespitlerle ortaya koymuştur. Meclis tutanaklarından Kürt ve Kürdistan ifadelerinin çıkarılmasını “inkarın”, “tanımamanın” bir devamı olarak gördüğünü belirtmiş, bunu “başa dönme” olarak değerlendirmiştir.  Sürecin en önemli muhatabı olan partimizin hazırlayıp komisyona ve Meclis Başkanlığı’na sunduğu kapsamlı çözüm önerilerini içeren rapor aynı gerekçeyle iade edilmiştir. Bu samimiyetsizliğin en açık göstergesidir.  Hükümet ve meclisin yanısıra muhalefetin özellikle ana muhalefetin süreç karşısındaki tutumu da çok ciddi eleştiriye muhtaçtır.  CHP bu süreçte çözümün bir parçası olmak yerine neredeyse çözümün karşısında duran bir pozisyon almıştır. Bu yönüyle süreçte yaşanan olumsuzluklarda CHP’nin de payının olduğunu belirtmek istiyoruz. Nitekim Sayın Öcalan, CHP’nin tutumunu “inkar politikasına su taşıma” olarak nitelendirmiş ve eleştirmiştir.”

KÜRT SORUNUNU ÇÖZÜLMEDEN PARALEL ÖRGÜTLENMELER TASFİYE OLMAZ

“Bir diğer önemli nokta da; paralel devlet örgütlenmesidir” diyerek dikkatleri çeken Buldan, şöyle konuştu:  “Biz her defasında bunun altını çizdik, çiziyoruz. Kürt sorunu çözülmeden paralel örgütlenmeler tasfiye olmaz. Son yaşanan gelişmeler de bunu teyit etmektedir. Kürt sorunu çözülmediği için paralel örgütlenme bugün hükümeti de kuşatır hale gelmiştir.

Ama hükümet nedense paralel yapıyla hesaplaşma noktasında ciddi bir adım ortaya koymuş değildir. Sayın Öcalan hükümetin duyarsızlığını “Halen paralel devletin neler yapabileceğinin farkında bile değiller” sözüyle dile getirmiş ve uyarmıştır.

Paralel devlet örgütlenmelerinin geçmişten buyana bu ülkeye ne bedeller ödettiği ortadadır. Binlerce faili meçhul cinayet, yargısız infaz, yakılıp-yıkılan köyler, işkenceler… Bütün bu hakikatlerin açığa çıkartılması çözüm sürecinin en önemli aşamalarından birini oluşturmaktadır. Bugüne değin tüm çabalarımıza ve çağrılarımıza rağmen hakikatleri araştırma komisyonu kurulmadı. Sayın Öcalan bu konuda, “Binlerce cenazenin akıbeti belli değil. Faili meçhul cinayetlerin, Roboski, Paris, Gever katliamlarının aydınlatılması bizim için ne kadar önemliyse demokratikleşmeyi esas alan bir devlet için de oldukça önemlidir” tespitini yapmaktadır. Fakat hükümet bu hayati konuyu gündemine almamakta ısrar etmektedir.”

ROJAVA HÜKÜMETİN İZLEDİĞİ POLİTİKALAR YANLIŞ

Basın açıklamasında Rojava’daki gelişmelere ilişkin de değerlendirmeler yapıldı: “Rojava’daki gelişmeleri tüm kamuoyu yakından takip ediyor. Bizim için Rojava’daki gelişmeler ve çözüm süreci bir bütündür. Gerek Sayın Öcalan devlet heyetiyle gerekse de biz hükümetle yürüttüğümüz görüşmelerde bu konunun altını çizdik. Hükümeti Rojava’da izlediği yanlış politikalar konusunda uyardık. Sayın Öcalan defalarca çıkış yolunu gösterdi, izlenen yanlış dış politikanın Türkiye’yi bataklığa sürüklediğini söyledi. Rojava’dan çıkışın Kürtlerle tarihsel bir ittifak ilişkisi kurarak mümkün olabileceğini devlet heyetine açıkça belirtti. Ama hükümet yanlışta ısrar etmeye devam ediyor, çetelere desteğini sürdürüyor. En son Başbakan Berlin ziyaretinde PYD’ye karşı mücadele içerisinde olduklarını söyledi. TIR’larda yakalanan malzemelerin çetelere gittiği sabittir.

Peki Rojava’da Kürtlerin statüsünü engellemeye çalışan bir AKP Hükümeti içeride çözümü nasıl gerçekleştirecek? İşte bütün bunlar hükümetin yarattığı çok ciddi güven bunalımlarıdır. Bu politika Türkiye’ye kaybettirmektedir.”

SEÇİME KADAR ADIM ATILMAZSA…

BDP’li vekillerin açıklamasında devamla şu ifadeler yer aldı: “Ne yazık ki yaşanan tüm bu olumsuz gelişmeler sürecin güvenliğini ciddi bir biçimde tehlikeye sokmaktadır. Kendisini yasal açıdan güvence altına alabilmek için bir gecede istediği her yasayı çıkartan bu hükümet, çözüm ve barış sürecinin güvenliğini garanti altına alacak bir yasal adımı ise gündemine almamaktadır. Sayın Öcalan’ın bu konuda çok ciddi uyarıları olmuştur. Seçime kadar adım atılmazsa bu sürecin çok ciddi boyutlarda, her yönüyle gözden geçirileceğini, önemli kararlaşmaların yaşanabileceğini devletin, hükümetin görmesi, kamuoyunun bu durumu bilmesi gerekir.  Sayın Öcalan aynen şöyle demiştir: ‘Eğer AKP adım atmazsa bunun siyasi faturası kendisi açısından çok ağır olacaktır. Geçmişte Kürt sorununu çözmeyen tasfiye olmuştur.’

Sayın Öcalan’ın şu uyarısını buradan paylaşmak istiyoruz: “Bugüne kadar 50 bin kişi öldü. Bir 500 bin kişi daha mı ölsün?” demiştir.  Bu tehlikeyi herkesin görmesi gerekir.

Elbette sürecin sonlanmaması, sağlıklı bir zeminde ilerlemesi ve çözüme evrilebilmesi için demokratik çıkış yolları her zamankinden daha fazladır.

Birincisi; Sayın Öcalan, zaman kaybetmeden müzakere aşamasına geçilmesini istemektedir. Sürecin devamı için Hükümeti temsilen müzakere heyetlerinin ana başlıkları görüşmek üzere biran önce adaya gitmesi gerekmektedir.

İkincisi;  Sayın Öcalan’ın dikkat çektiği üzere sürecin yasal statüsü ve hukuksal çerçeve sözleşmesi ile 8 başlıklı komisyon konularında yasal adımların hızla parlamentodan geçmesi gerekir. Sayın Öcalan eğer bu başlıklarda adım atılırsa pek çok konuda çağrı yapabileceğini söylemektedir.  Hükümet, bu çağrıyı ciddi bir biçimde gündemine alarak, zaman kaybetmeden gerekli adımları atmalıdır.

Üçüncüsü;  heyet görüşmelerine dairdir. Kendisi, bu sürecin tek yanlı devlet heyetiyle gidecek bir süreç olmadığını açıkça belirtmektedir. Bu konuda müzakere heyetlerinin olması gerektiğini söylemiştir. Sayın Öcalan ayrıca ayda bir ziyareti yeterli görmemektedir. Haftalık, hatta gerekirse günlük heyetlerin gelmesini talep etmektedir.

Bütün bu adımlar sürecin devamı açısından elzemdir. Biz bu noktada hem sürecin önünü açmak, ilerletmek hem de İmralı sürecini yasal bir mekanizmaya kavuşturmak amacıyla, daha önce sunduğumuz demokratikleşme paketlerinin ardından şimdi de müzakere yasa teklifini hazırladık ve hem hükümete hem Meclis Başkanlığı’na sunacağız. Yasal alanda bu adımların atılması süreci güvenli bir biçimde ilerletecektir. Bu noktadan sonra artık sorumluluk hükümettedir.  Bizim temennimiz o dur ki, Hükümet uyarıları dikkate alır, gerekli dersleri çıkartır ve dört elle bu çözüm sürecine sarılır, zaman kaybetmeden çözüm adımlarını atar.

Buradan çağrı yapıyoruz: Özellikle demokratik kamuoyu ve tüm Türkiye toplumu hükümet üzerindeki çözüm basıncını daha fazla arttırmalıdır. Çünkü çözüm ve barış tüm Türkiye’ye kazandıracaktır.” / anf

Güncelleme Tarihi: 14 Şubat 2014, 10:42
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER