Yüksekdağ: Ben siyasetin sokak çocuğuyum

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, devrimci mücadelesindeki ana motivasyonun devrimci romantizm olduğunu anlattı, "HDP aslında bir istekle, hayalle, reel politikanın yaşamdaki gerçek ilişkilerin buluştuğu yerdir benim açımdan" dedi.

Yüksekdağ: Ben siyasetin sokak çocuğuyum
HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, devrimci mücadelesindeki ana motivasyonun devrimci romantizm olduğunu anlattı, "HDP aslında bir istekle, hayalle, reel politikanın yaşamdaki gerçek ilişkilerin buluştuğu yerdir benim açımdan" dedi.


Gültepe'de dedemin evinde kalıyorduk. Kutu gibi çok eski bir evdi. 1990'ların ortalarıydı. Devrimcilerle yeni tanıştığım, devrim, özgürlük, sosyalizm kavramlarını ilk kez duyduğum günlerdi. Ben üniversitede okuyordum, O ise gençlik çalışmasındaydı.

Ailem ekonomik desteğini kesmişti, ciddi ciddi yoksulduk. Kışın ısınmak problemdi. Babama lise yıllarında "Ders çalışmam için gerekli" diyerek aldırdığım kasetçalara, bir kaset koyar, halay çekip ısınırdık. Yalan değil, aynen böyle yapardık.

İki odalı evin arka odasında ben divanda, O yerde yatardı. Geceleri uyandığımda kitap okuduğunu görürdüm. Bir gün çok kötü hasta olmuştu, korkutmuştu beni. Hazır tavuklu çorbalardan yapmıştım. Kendine gelince keyifle içtiğini görünce rahatlamıştım. Sonra o başka çalışma alanlarına gitti.

Bugün ise Edirne yolundayız. HDP Edirne kongresine katılacak Figen Yüksekdağ. Önce ESP'ye genel başkan oldu, ardından Türkiye'nin her gün üzerine konuştuğu bir siyasi partinin, HDP'nin eş genel başkanı oldu. Bunlar yaşanırken, tanımlanması güç bir gurur duymadım değil.

"Güncel siyaset dışında da konular konuşmak istiyoruz. Seni konuşmak istiyoruz" diyerek röportaj teklifinde bulunduk. Programı yoğundu. Biz de "Yollarda yapalım" dedik. Hatta "Cumhurbaşkanı'nın özel uçak röportajları varsa bizim de taksi, dolmuş röportajlarımız olsun" diye de konuştuk üzerine.

BENİM İÇİN BELİRLEYİCİ OLAN ÖZGÜRLÜKTÜ

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ile İstanbul-Edirne yolunda başladık konuşmaya.

Yüksekdağ Adanalı Türk. Devrimcilerle ilk tanıştığı yılları soruyorum. Düşünüyor bir süre.

"1992" diyor. Hesap ediyoruz: 22 yıldır aktif olarak siyasi çalışmalarda.

"Su gibi akıp geçti benim açımdan" diyor ve o günleri anlatıyor:

'90'lı yıllar zor yıllardı. Bütün Türkiye toplumu bakımından da sancılı yıllardı. O dönemde mücadeleye katılan kuşak, bugün siyasi yapılarda merkezleri oluşturmaya başladı. Ben de o kuşağın bir parçasıyım.

Benim için belirleyici olan, o dönemdeki gençlik kuşağında da en belirleyici olan faktördü: Özgürlük arayışı. Toplumda '80 sonrasındaki sürecin baskılarını en ciddi şekilde yaşayan kuşak bizdik. 1990'lı yıllardaki kirli savaş ve OHAL süreci özgürlükler üzerinde çok daha ağır bir basınç yaratıyordu. O günlerde benim için belirleyici olan özgürlük ihtiyacıydı.

Adana gibi bir yerde yaşayan genç bir kadındım. Özgürlük çok daha değerliydi, çok daha mukaddesti, çok daha yaşamsal bir ihtiyaçtı. Çünkü Adana toplumu o taşıdığı renkliliğe rağmen aynı zamanda erkek egemen basıncın da ciddi olarak yaşandığı yerlerden biriydi. İçerisinden çıktığım toplumun canlılığını, renkliliğini başka bir iklimle buluşturmak istiyordum. Bana dar geliyordu yaşam koşulları."

Yüksekdağ'ın ailesi politik bir aile değil. Sadece üniversitedeki ağabeyi, devrimci siyasetin içinde. Ancak ağabeyinin hareketinden de çok haberdar değil. Bu nedenle kendi siyasallaşmasını, "O sürecin politik koşullarının getirdiği ve bağımsız geliştirdiğim bir tercih ve arayıştı" diye özetliyor.

KİTAPLAR, KÜÇÜK FİGEN VE FARELER

Ailesini, "köylü aydın bir aile" bir aile olarak tanımlıyor: "Okuma yazmayı öğrendiğim andan itibaren sürekli kitap okurdum. Sürekli kitaplarla haşır neşirdim. Evimizin bir odası tavana kadar kitaplarla doluydu. Kitaplardan başka eşya olmayan bir oda düşünün. Bir de Figen var. Küçük bir kız çocuğu. Odaya giriyor ve odadaki fareler ile birlikte kitaplarla haşır neşiyor. Babamdan sonra evde kitaplarla en fazla ilgilenen ben ve farelerdik."

Fareler deyince gülümsüyorum.

"Abuzer geldi değil mi, aklına" diyor.

Evet. Abuzer'e unutmak mümkün mü!

Dedemin evi, oldukça eskiydi. Fareleri eksik olmazdı. Farelere karşı yürüttüğümüz mücadele sonuç vermeyince "barış içinde bir arada yaşama"yı tercih ettik. Bu politikamıza en iyi uyum sağlayan Abuzer oldu. Yalnız bir şartla: ısrarla teorik/politik kitapları kemirmeyi sürdürdü. Edebiyat kitaplarına hiç dokunmadı.

Böylece bizimle birlikte uzunca bir süre "okumuş fare" olarak yaşadı Abuzer.

Yüksekdağ, gülerek anlatmaya devam ediyor: "Benim farelerle birlikte okuma maceram eskiye dayanır. Seninle üniversite yıllarında aynı evde kaldığımızda Abuzer bana o nedenle çok tanıdık gelmişti."

22 yıl içerisinde gençlik örgütlenmesinden emekçi halk arasında kitle faaliyetine, cezaevinden genel başkanlığa sosyalist siyasetin birçok yerinde yer aldı Yüksekdağ.

HAYATIMDA HİÇBİR ŞEY KOLAY OLMADI

HDP Eş Genel Başkanlığı ile hayatında ne değişti?

"En temel değişiklik, yoğunlaşmamın zirve yapması oldu. Esas değişiklik bu. Artık neredeyse boş zamanım değil, rahat zamanım da yok. Bir anda birden çok şeyi yapmak, birden çok şeyi düşünmek durumundayım. Daha karmaşık bir siyasi süreç içerisinde yönlendirici güç ortaya koymam gerekiyor. Çünkü HDP daha karmaşık bir siyasi zemin. Ben sosyalist partiden, ESP'nin genel başkanlığından geldim. Öncesinde yaptığım iş daha sadeydi. Karmaşık işler ve süreçler insan aklını ve yeteneklerini daima geliştirmiştir. HDP Eş Genel Başkanlığı ve HDP'nin de benim geliştirdiğini görüyorum. Bugüne kadar hep zor işlere koştum. Hayatımda hiçbir şey kolay olmadı. Hiç kolay yollardan yürümedim. HDP de son yeni zor seçeneğim. Özetle sorumluluğum, hassasiyetim ve yoğunlaşmam daha fazla arttı. Ancak 22 yıl önce o heyecanlı, amatör duygularla bütün dünyayı kurtarmak için yola Figen kimse, şu anda aynı Figen HDP Eş Başkanlığı'nı yapıyor.

Beni bu yola çeken şey; iyilikti. Bütün toplumun, bütün insanlığın iyiliğine ulaşabilmek idealiydi. Yine o saf iyilik isteği benim hala en yakın motivasyon kaynağımdır. Devrimci romantizm benim esas dinamiğimdir, esas motivasyon gücümdür. Romantik isteğin, bu idealin, düşüncenin, felsefenin, reel politik mücadele ile ilgili kısmında yoğunlaşıyorum. HDP aslında bir istekle, hayalle, reel politikanın yaşamdaki gerçek ilişkilerin buluştuğu yerdir benim açımdan."

RİSKLERE GÖRE SINIRLARIMI ÇİZMİYORUM

Tanınır olmanın günlük yaşama etkisi ne? Örneğin toplu taşıma araçlarını kullanabiliyor mu? Nelerle karşılaşıyor?

Yüksekdağ'ın yanıtları dikkat çekici:
"Tanınan, insanların çok sevdiği ve de çok sevmediği bir insan olmak, akşam eve otobüsle rahatça dönmenize mani tabi ki. Ama ben inadına otobüse biniyorum. Bizi sevenler çok seviyor, sevmeyenler de çok nefret ediyor. İki uç toplumsal refleks ile karşı karşıya kalıyoruz. Ama bu uçlar biraz daha yumuşamaya başladı. HDP'nin çizgisini tasvip etmeyenler artık, soru soruyorlar, anlamaya çalışıyorlar. Zor olsa da ben yine otobüse, vapura binmeye devam ediyorum. Günün önemli bir kısmını yoğunluk nedeniyle makam aracında geçiriyoruz. Ancak arada fırsat bulduğum ve tercih ettiğim zamanlarda otobüse, taksiye, vapura biniyorum. Vapura iki kişi biniyoruz, 8-10 kişi iniyoruz. Otobüste gördüklerinde 'Niye otobüse biniyorsun?', 'Sana zarar gelebilir?' diyenler oluyor."

Araya giriyorum ve soruyorum: "Bir güvenlik kaygın olmuyor mu?"

Yanıt veriyor: "Oluyor ama."

Ardından gülerek ekliyor: "Karayılan'ın hikayesini hatırlıyorum."

Hikayeyi anlatıyor: "Karayılan'ın kahraman olmasının sebebi savaşı izlerken gördüğü bir manzara. Antep'te Fransız işgali yaşanıyor, yerel güçler buna karşı direniyor. Karayılan ise savaşa katılmaya cesaret edemiyor. Bir gün çatışmayı izlerken, kayanın arkasına saklanan bir karayılanı görüyor. Karayılan başını kaldırdığında, bir kurşun karayılanın başına isabet ediyor ve onu öldürüyor. Sonra Karayılan, 'Karayılanı o taşın altında gelip bulan ölüm, seni de her zaman bulur' diyor. O gün yüreğine bir güç geliyor ve direnişe katılıyor."

Sonra kendi durumunu anlatıyor: "Kaderci bir şey gibi görülebilir ama öyle değil. Ne olursa olsun bir mücadele içindeysen, bir tarafsan, bir şeyler söyleyip yapmaya çalışıyorsan, bunun her zaman riski de, tehlikesi de var. Ölüm herkes içindir. O nedenle, risklere göre sınırlarımı çizmiyorum. Öncesindeki yaşam tarzım da her zaman sınır tanımamak üzerine kuruluydu. Devrimci siyasi çalışmamızı yaparken de, kentlerin görünmeyen yasak yerlerine gitmek de, şehrin sadece güvenli noktalarında değil arka sokaklarında dolaşmak da bize ait olan bir yaşam biçimiydi. O riski göze almayı aynı zamanda bir özgürlük alanını savunmak olarak düşünüyorum."

Yüksekdağ, 22 yıllık siyasi yaşamında gazetecilik de yaptı. Özgür Gençlik Dergisi ve Atılım gazetesinde çalıştı, politika üzerine yazılar yazdı, araştırmalar yaptı.

YA MEDYA!

Gazetecilik deneyimi de olan Yüksekdağ, medyaya alışabildi mi?

Yüksekdağ'ın yanıtı: "Medya dışı, statüko dışı bir alandan, devrimci siyaset alanından geldim. Sokak çocuğum yani. HDP Eş Genel Başkan olduğumda da şaşırdılar. Bir süre görmüyormuş gibi yaptılar. Gördükleri zaman da görmek istedikleri gibi göstermeye çalışıyorlar. Medya toplumsal algıyı kalıba dökme kuvveti. Bu kuvvet aracılığıyla çeşitli operasyonlar düzenliyorlar hep. Biz de bu operasyonlara maruz kalıyoruz. Bizi de bu operasyonların hedefi haline getiriyoruz. Haber yaratmak gibi bir şey var ve haber çarpıtmaktan besleniyor. Basın ahlakı, insanlık ahlaki nedir? Hepsi birbirine karışmış."

PARLAMENTO BENİM İÇİN SADECE BİR MECBURİYETİN ALGILANIŞI

Bir de Meclis koridorları var; son derece sıkıcı. Her adımda insanın ruhunu köleleştirmeye programlanmış bir yapı. Bir "sokak çocuğu" o koridorlarda ne yapar?

"Orada olmak zorundayız, bir temsiliyet görevi sürdürmemiz gerekiyor. Benim bakımından parlamento koridorları bir mecburiyetin algılanışı ve uygulanışıdır sadece. Gerçekten boğucu bir havası var. Başka türlü de olamazdı zaten. Temsil ettiği kesimden, halktan kopmuş bir partinin ferahlatıcı olması düşünülemez. Halk, Salı günkü grup toplantılarında Meclis'e geliyor. O kadar biçimsel ve şematik ki. Halk, grup salonlarına özel olarak hazırlanarak geliyor. Özel organizasyonlar yapılıyor, vizyon hazırlanıyor. Tam bir sahne şovu. O buluşmaları kendimizle kıyaslıyorum. Bizimkinde; Allah ne verdiyse, insanlarımız, grup toplantısını izlemeye, salonu doldurmaya geliyor. Özel olarak grup toplantısında organizasyon yapmıyoruz. Bizim için özel bir seramoni değil. Grup toplantıların tek farkı, eşbaşkanların çıkıp konuşma yapmasıdır."

HDP'nin ana kitlesini Kürt halkı oluşturuyor. Yüksekdağ ise Kürtçe bilmiyor. Bu durum bir sorun yaratıyor mu?

Gülerek, "Kürtçe bilmemen hiçbir sorun yaratmıyor" diyor ve ekliyor: Zafer işareti yapıyorum ve anlaşmaya başlıyoruz. Birkaç Kürtçe cümle öğrendim. Konuşulanları da büyük oranda anlıyorum. Özellikle kadınların çok güçlü bir davranış dili var. Kadınların söylediklerini daha çok anlıyorum. Daha içten konuşuyorlar. Kadın kadına olmanın getirdiği rahatlıkla davranışlarını daha doğrudan ifade ediyorlar."

HÜKÜMET ZAMAN KAZANMAYA ÇALIŞIYOR

Sohbetimizin son konusu; haliyle çözüm süreci.

Hükümetin zaman kazanmaya çalıştığını belirtiyor Yüksekdağ ve şu değerlendirmeyi yapıyor: "2015 seçimlerinin sonrasına erteleme yaklaşımı hissediyorum. İki şey olabilir: Ya sıçratacak bir adım atılır 15 Şubat'tan sonra ya da 2015 seçimlerine kadar ertelenir, dondurulur, zamana yayılır. Ama köklü bir çözüm beklentisi içerisinde değilim elbette. AKP iktidarı daha çok kendi iktidarı kökleştirmekle meşgul.

Bu durum halkta ne yaratıyor?

HDP Eş Genel Başkanı Yüksekdağ'ın bu konudaki gözlemi ise şöyle: Büyük bir tepki. İsyan ediyorlar. Bu tepki bazen patlıyor; 6-8 Ekim sürecinde olduğu gibi. 6-8 bir yandan Kobanê'yi sahiplenme hareketiydi, diğer taraftan da hükümete tepkiydi.

Güncelleme Tarihi: 16 Şubat 2015, 11:47
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER