Yüksekdağ: Önce müzakereler başlamalı

Sürece ilişkin gelişmeleri değerlendiren HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, "İzleme Kurulu oluşturulup müzakerelere başlandığında asıl o zaman barışın yolu açılacak, çatışmasızlık asıl o zaman ortadan kalkacak" dedi.

Yüksekdağ: Önce müzakereler başlamalı
Sürece ilişkin gelişmeleri değerlendiren HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, "İzleme Kurulu oluşturulup müzakerelere başlandığında asıl o zaman barışın yolu açılacak, çatışmasızlık asıl o zaman ortadan kalkacak. Bugün tek taraflı PKK'ye silah bırak çağrısı yapmak kadar akıldışı, izan dışı bir yaklaşım olamaz. Ellerin tetikten çekilmesi için konuşma zemininin oluşturulması gerekiyor" dedi. 


Hakların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, çözüm süreci ile ilgili yaşanan gelişmelere ilişkin sorulara yanıt verdi.

Yüksekdağ, CHP ile yapılan görüşmeye ilişkin olarak, "Görüşmede CHP'nin bu süreç içerisinde demokratik barışçıl çözüm sürecini yeniden başlatmaya dönük her türlü çabasını destekleyeceğimizi ifade ettik" dedi. Erdoğan'ın başkan olamayacağını gördüğü için masayı devirdiğini belirten Yüksekdağ, Öcalan'a uygulanan tecridin savaşı tırmandırma amaçlı olduğunu vurguladı.

"Sürecin başlayacağı yer müzakerenin başladığı yerdir. Müzakerenin başlamasından başka bir seçenek yoktur" diyen Yüksekdağ, "Tecridi kaldırın, devre dışı bırakma siyasetine son verin, müzakere masasını kurun, oturun, bakalım orada nasıl bir sonuç çıkacak" dedi.

Yüksekdağ, AKP'nin Türkiye halklarının geleceği ile oynamasına izin vermeyeceklerini belirtti, "Kimse onlara savaş yaptırma izni vermedi. Bizler de onlara savaş yaptırmayacağız" diye konuştu.

Yüksekdağ'ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle: 

Partinizle CHP arasında yapılan görüşmede çözüm süreci ve savaş konuşuldu. Görüşme sonrasında silahların bırakılarak siyasette devam edilmesi açıklamaları geldi. Bu görüşme bir iyi niyet beyanı olarak mı kalacak yoksa savaşa karşı pratik mücadeleye dönüşecek mi?

Son bir haftadır çeşitli kurumlar, meslek odaları, sendikalar, siyasi partilerle yaptığımız görüşmelerin bir parçası olarak CHP ile görüştük. Ancak 7 Haziran seçimlerinden 2. parti olarak çıktığı için önemi vardı görüşmenin. Tüm Türkiye toplumu bir çözümsüzlük ve savaş ortamına çekilirken biz de CHP ile barış ve çözümün önünün açılması için iyi niyet eksenli bir görüşme gerçekleştirdik. CHP'nin seçim sonuçlarından da hareketle bu süreçte sorumluluk üstlenmesi gerektiğini söyledik. Çözüm ve barış isteğinin Türkiye'de AKP ve Saray'ın elindeki bir enstrüman olmaktan çıkarmak gerekir. CHP'nin de bu sürece sahip çıkmasıyla bu gerçekleştirilir. Görüşmede CHP'nin bu süreç içerisinde demokratik barışçıl çözüm sürecini yeniden başlatmaya dönük her türlü çabasını destekleyeceğimizi ifade ettik. 

Meclis'teki partilerin bugün gelinin aşamayı yeni bir çözüm aşamasına taşımak için sorumluluk üstlenmesi gerekir. AKP-MHP savaş koalisyonu oluşturulmuş durumda ve bu memlekette birilerinin Meclis'ten de başlamak üzere barışa sahip çıkması gerekiyor. Devrilen masayı yeniden kurması ve Türkiye'de demokratik siyasetin önünü açması gerekiyor. Bu noktada bizim dışımızda CHP'nin rol oynayabileceğini düşünüyoruz.

SÜREÇ SARAY'IN DARBESİYLE BİTİRİLDİ

Çözüm tartışmalarıyla birlikte PKK'nin silah bırakıp sınır dışına güçlerini çekmesi çağrıları yapıldı. Çözüm sürecinin şu aşamasında nereden başlamak gerekiyor?

Sürecin başlayacağı yer müzakerenin başladığı yerdir. Müzakerenin başlamasından başka bir seçenek yoktur. Süreç 28 Şubat'ta Dolmabahçe'de mutabakat metni açıklandıktan sonra Saray'ın darbesiyle bitirildi. Aslında daha önce de süreç AKP tarafından bitirilmeye çalışıldı. Çatışmaları da Ağrı Diyadin'deki saldırıyla başlatmak istediler. Kandil bu oyunu gördü ve boşa çıkardı. Geride bıraktığımız dönemde insanlar katledildi, askeri operasyonlar yapıldı, köy yakmalar gerçekleşti. Sürecin bitirilmesi için zorlanıldı. Ancak Sayın Öcalan'ın çabaları çok belirleyici oldu. Sayın Öcalan, baş müzakereci rolünü çok doğru bir şekilde oynayarak süreci büyük oranda tutmuştur. Siyasi iktidarı da çözüm noktasına getirmeyi başarabilmiştir. Ancak Saray, Dolmabahçe mutabakatının kendisine faydalı olmayacağını, başkanlık sonucunu getirmediğini gördüğü için müzakereye oturmaya gelinmişken masayı devirdi. O nedenle sürecin başlayacağı yer de; müzakere masanın yeniden kurulması ve müzakereye geçilmesi noktasıdır. 

Ancak bunun için hükümetin şartları var?..

Sayın Öcalan, müzakereye geçileceği ilk toplantıda silahsızlanma kararının alınacağı bir kongre toplama çağrısı yapacağını açıklamıştı. Öcalan bu kadar net. Ancak dertleri silahsızlanma sürecinin başlatılması olsaydı, müzakereyi başlatırlardı. Çözüm sürecinden nemalanamayacaklarını, Erdoğan'ın başkan olamayacağını gördükleri için bitirdiler. 

HDP heyeti, 4 Ağustos'ta Habur Sınır Kapısındaki cenazelerin geçişine izin verilmesi için Kamu Güvenli Müsteşarı ile görüştü. O görüşmede, heyete, devletin Öcalan'a görüştüğü bilgisi de verildi. Bir taraftan devlet heyeti Öcalan'la görüşüyor, diğer yandan HDP heyetinin Öcalan'la görüşmesi PKK'nin silahsızlandırılması gibi şartlar konuluyor. Ne oluyor sizce?

Bizim için esas olan Sayın Öcalan'a tecrit uygulandığıdır. Bu ağırlaştırılmış savaşı tırmandırmak için uygulanıyor. Sayın Öcalan aklı, liderlik yönlendiriciliği ve ön açıcılığı ile sürecin bu kadar keskin bir noktaya gelmesine engel olabilirdi ama bilinçli olarak Öcalan bu süreçten devre dışı bırakıldı. Öcalan'ın tecrit edilmesi, sorunun asli çözücü gücü olarak devre dışı bırakılmasıdır. Devlet ve hükümetin bu kritik ve tarihsel süreçte Öcalan'ın devre dışı bırakılması tutumunu son vermesi gerekir. Son verilmediği koşullarda, siyasi iktidar için de çıkış yoktur. 

TEK TARAFLI OLARAK 'PKK'YE SİLAH BIRAK' DEMEK AKIL DIŞI

PKK 'Ben savaş başlattım' demiyor. 'Misilleme yapıyorum' diyor. Savaş başladığında tablonun böyle olmayacağını çok iyi biliyoruz. Kandil'in bütün gücünü ortaya koyarak bir savaş başlatma durumunun ne anlama geldiğini biz biliyoruz. Kandil, sorunun çözümüne ve Sayın Öcalan'ın iradesine bağlı olduğunu ifade ediyor. Bu pozisyon sorunun çözümüne dair Kandil cephesinden açık bir kapının olduğunu gösteriyor. Ama Türkiye'deki siyasi yapı ve Saray'ın bu açık kapıdan yol almak gibi bir derdi yok. Savaşı daha fazla yükseltme hesapları yapıyorlar. Bu bütün Türkiye halkları açısından çok kirli ve tehlikeli bir hesap. En doğru yöntemin 'Heyet görüştü görüşecek' söylemleri değil çok kritik kararlar alıp hamleler geliştirme süreci olduğunu düşünüyorum, siyasi iktidarı da buna çağırıyoruz. Tecridi kaldırın, devre dışı bırakma siyasetine son verin, müzakere masasını kurun, oturun, bakalım orada nasıl bir sonuç çıkacak. İzleme Kurulu oluşturulup müzakerelere başlandığında asıl o zaman barışın yolu açılacak, çatışmasızlık asıl o zaman ortadan kalkacak. Bugün tek taraflı PKK'ye silah bırak çağrısı yapmak kadar akıldışı, izan dışı bir yaklaşım olamaz. Ellerin tetikten çekilmesi için konuşma zemininin oluşturulması gerekiyor. Ancak bu siyasi iktidar konuşmayı bilmiyor ki. Demokratik siyaset yöntemleri ile yol almak gibi bir anlayışı yok ki. Ama bu anlayışa kavuşmak zorundalar, Türkiye halklarının geleceği ile oynamaya hakları yok. Kimse onlara savaş yaptırma izni vermedi. Bizler de onlara savaş yaptırmayacağız. 

BARIŞ BLOKU ÇİZGİSİ GELİŞİYOR

2003 yılında 1 Mart tezkeresi sırasında geniş bir savaş karşıtı koalisyon örülmüştü. O süreçte savaş karşıtı cephenin deneyimlerine de bakarak neler yapılabilir savaşı durdurmak için?

Geniş bir barış koalisyonu oluşturmak için çeşitli adımlar atmış durumdayız. Bunun toplumda karşılığı da oluşmaya başladı. Biz ayrıca Barış Bloku'nun bir parçasıyız. Önümüzdeki dönemde barışı sağlama, bölgesel savaş ve iç savaş tehdidine karşı toplumun bütün dinamiklerini harekete geçirme ve birlikte yürüme hattını benimsiyoruz. AKP de her savaş hükümeti gibi barış eylemlerini yasaklıyor. Saray güvenliğini sağlamak üzere çıkartılan İç Güvenlik Paketi devrede. Basın açıklamalarına dahi müdahale ediliyor. Tüm bunlar 1990'lı yılların konseptidir. AKP'nin yeni iktidara geldiği ve Irak'ta İşgale Hayır Koordinasyonu mücadelesi döneminde, 1990'lı yılların enstrümanları hala devredeydi. Buna rağmen çok geniş bir ezilenler mücadelesi alanı oluşmuştu. Bugün de onun çok daha geniş ve güçlenmiş dinamikleri var. Çok yoğun ablukaya rağmen Barış Bloku çizgisinin geliştiğini, bundan sonra da gelişeceğini düşünüyoruz. Bu dönemde bütün toplumsal kesimlerin barış için bir araya gelmesini istiyoruz. 8-9 Ağustos'ta Van ve İstanbul'da büyük mitinglerimiz olacak. Savaşın sınırındaki Hatay'da, Bursa, İzmir, Kars'ta planlanmış çalışmalarımız var. İşçiler, Aleviler, Çerkesler, Romanlar, kadınlar, gençlerin, Ermenilerin kendi penceresinden söz söyleyecek. Bunlar da barış koalisyonu çalışmasının toplumsal tabanını geliştirecek. Bu kampanya 1 Eylül'den sonra da devam edecek. 

AKP TÜRK HALKINI APTAL YERİNE KOYUYOR

Asker cenaze törenlerinden ailelerin tepkilerine tanık oluyoruz. Asker ailelerine bir çağrınız var mı?

Asker aileleri AKP hükümeti ve Erdoğan'a tepkili. Ayrıca AKP ve merkezi devlet siyasetine yakın duran kesimler de tepkili. Dün de asker aileleri tepkiliydi. Siyasi iktidar zaten bu nedenle çözüm sürecini geliştirmek zorunda kaldı. Şimdi devlet siyaseti bakımından ne kadar rezil bir durumdur ki, başladıkları noktaya tekrar geliyorlar. Siz böyle bir akılsızlık ve sorumsuzluğa düşebilirsiniz ama Türkiye toplumu, asker aileleri sizin akılsızlık ve sorumsuzluğunuzu onaylamak zorunda değil. Doğal olarak da asker aileleri buna tepki veriyor. 

Davutoğlu 'Gerekirse çocuklarımızı feda ederiz' dedi. Türk halkını aptal yerine koyuyorlar. Bugüne kadar hangi devlet adamının evladı bu savaşlarda feda edildi. Rojava'da PYD Eş Başkanı Salih Müslim'in oğlu anayurt savunmasında feda etti kendini. Aynı şeyi Davutoğlu'nun oğlu için diyebilir misiniz? Bunu Kürt toplumu biliyor ama artık Türk toplumu da biliyor. Asker aileleri de acılarının ruhlarını ve vicdanlarını ele geçirmesine izin vermeden tepkilerini ortaya koyuyorlar, 'Feda edecekseniz, gidin biz evlatlarınızı feda edin' diyorlar. Bu çok haklı ve insani bir tepkidir. 

HDP'YE OY VEREN ASKER VE POLİSLERE ÇAĞRI

Asker ve polis asker aileleri eskisi gibi değil. Bize 7 Haziran seçimlerinde askerler, polisler oy verdi. Türkiye toplumunun asker, polis, asker aileleri, polis aileleri şeklinde ayrıştırılmasına da karşıyız. 7 Haziran'da Türkiye toplumuna biz bunu anlattık. Şimdi yine Türkiye halklarını birbirine kırdırtmaya çalışıyorlar. Bu çok kötü bir tuzak. Bu tuzağa düşülmemeli. Bize oy veren ya da oy vermeyi düşünen askerlere sesleniyoruz. Bize savaşın durması, çözümün sağlanması, barışın gerçekleşmesi için oy verdiniz. Bu oylarınıza sahip çıkın. Bizler verilen oyların ne anlama geldiğini bildiğimiz için bu savaş yapısına karşı hala çözüm çizgisini savunmaya devam ediyoruz. Bize güç ve destek vermeye devam etsinler. Üstelik daha çok destek ve güç verin. Bugün evlatları askerde olan Türkiye halklarının HDP'ye eskisinden daha fazla güç ve destek vermesi gerekiyor. Biz ancak bu destek ve güçle Türkiye toplumunun gencini, askerini, polisini feda etmeye hazır bu iktidara gereken cevabı verebiliriz. Birlikte başarabiliriz. Eşitlik hukuku temelinde barışın ve kardeşliğin, birlikte yaşamanın önünü hep birlikte açabiliriz. Bütün asker ailelerine de evlatlarına, canlarına daha fazla sahip çıkma çağrısı yapıyorum. Elbette onlar kendi canlarının değerini herkesten daha iyi bilirler. Bugün bu gençlerin canı, yaşamı ve geleceği için bu savaş iktidarına hep birlikte 'dur' dememiz gerekiyor. 

Güncelleme Tarihi: 09 Ağustos 2015, 11:07
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER