Bağımsız Kürdistan, bir zamanlar 'kabus'tu, bugün hayatın gerçeği!

Irak çoktan bölündü. Suriye bölünme yolunda. Üç yıldır yaşanmakta olan iç savaş, Suriye’yi kan ve ateşle her geçen gün paramparça ediyor.

Bağımsız Kürdistan, bir zamanlar 'kabus'tu, bugün hayatın gerçeği!
Hasan CEMAL / T24

Irak çoktan bölündü.


Suriye 
bölünme yolunda.

Üç yıldır yaşanmakta olan 
iç savaş, Suriye’yi kan ve ateşle her geçen gün paramparça ediyor.

Etnik, dinsel, mezhepsel açılardan rengârenk toplumları - ya da 72 milletten oluşan ülkeleri- demokrasi ve hukuktan uzak 
diktalareliyle yönetmeye kalkışmanın hazin sonu budur.

Tıpkı Irak gibi Suriye’yi de bu saatten sonra - örneğin bir
federasyon çatısı altında bile - tek parça haline getirmek çok güçtür.

Suriye bölünme yolundayken bir parçası da, anlaşılan, en çok Kürtlerin yaşadığı 
Rojava (Batı Kürdistan) olacak.

Suriye’deki bu parçalanma sürecini, 
Saddam Hüseyin’in Baasçı diktası altında maceradan maceraya, beladan belaya koşan Irak 1990’ların başında Körfez Savaşı’yla yaşamaya başlamıştı.

Bu açıdan Saddam’ın 
Kuveyt işgali sonun başlangıcı olmuştu. İşgal 1991’de savaş yoluyla sona erdirilirken, Kuzey Irak da Saddam’a yasak edilmişti.

Böylece, 
İncirlik Üssü’ndeki Çekiç Güç’e ait Amerikan ve İngiliz savaş uçaklarının korumasındaki Irak’ın kuzeyinde bir ‘Kürt devleti’nin tohumu atılmaya başlamıştı.

1992’deki Habur sınır kapısından Irak’a girerken, Zaho tarafında “
Kürdistan’a hoş geldiniz!” tabelasının altında bir fotoğraf çektirip Sabah’taki yazımın göbeğine koymuştum.

Nereye gitsem, gökyüzünde büyük gürültüyle sık sık boy gösteren Çekiç Güç uçakları için Irak Kürtlerinin, “
Allah başımızdan eksik etmesin!” dediklerine tanık olmuştum.

                                                        Kırmızı çizgiler ve Irak’ın bütünlüğü

Rengârenk toplumları diktayla yönetmeye kalkışmanın hazin sonu parçalanmaktır
 

1992’de, 1993’te Kürt liderler Celal Talabani’yle Mesut Barzani’yle sohbetlerimi anımsıyorum.
Her ikisi de, bağımsız Kürdistan’ın bir ideal olarak kafalarının arkasında durduğunu saklamamışlardı.
Türkiye ise 1990’lardan itibaren değil ‘bağımsız Kürt devleti’ne, Irak’ta bir ‘federasyon’a bile karşı olduğunu, hatta daha ileri gidip, petrol zengini Kerkük şehrinin de Kürtlerin eline geçmesine karşıydı.
Ve o zaman bunları Türk devletinin kırmızı çizgileri olarak ilan etmişti Ankara...

Şimdi bugün gelinen noktaya bakın.


‘Kırmızı çizgiler’ silinip gitti.


Irak Anayasası’nda yazılı olan 
federasyon da yok oldu.

Irak’ın kuzeyinde, 
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi adı altında, resmen olmasa da, fiilen bir Kürt devleti kurulmuş durumda.

Türkiye’nin de bu ‘Kürdistan devleti’nin başkenti sayılan 
Erbil’de kaç yıldır bir başkonsolosluğu bulunuyor.
Kerkük de artık Kürtlerin elinde...

1990’larda, 2000’li yılların başlarında Türk devlet büyüklerinin ağzından 
Irak’ın toprak bütünlüğü hiç düşmezdi.

Ankara’nın 1990’lardan itibaren çizdiği kırmızı çizgiler bugün gelinen noktada silinip gitti 

Türkiye ve Suudi Arabistan bloku

Ankara’nın 1990’lardan itibaren çizdiği kırmızı çizgiler bugün gelinen noktada silinip gitti 

Irak’ın bütünlüğü özellikle 1991 Körfez Savaşı’yla birlikteWashington başta olmak üzere bazı Batı başkentlerinde de tartışılmaya, sorgulanmaya başlamıştı.

Bu konu, 2003’teki Irak Savaşı’ndan itibaren belki en çok Washington’da masaya yatırıldı.


Irak’ın kaçınılmaz olarak 
KürtlerSünniler ve Şiiler arasında üç devlete bölüneceğini söyleyenler, bunun kanlı değil kansız hal yoluna sokulması gerektiğini savunuyorlardı.

1991’de Kuveyt’teki 
Saddam işgali sona erdirildiği zaman,Bağdat’a da girilip Saddam’ın devrilmesi de Washington’da ele alınmıştı.

O tarihlerde bu senaryoya iki bölge ülkesinin karşı çıktığı bilinir:


Türkiye
’yle Suudi Arabistan.

Türkiye, Irak’ın kuzeyinde bir 
Kürt devleti, Suudiler ise güneyde kendilerine komşu bir Şii devleti istemiyorlardı.

Türkiye, bir Kürt devletinin kendi Kürtleri açısından 
kötü emsalolacağını düşünüyor, Suudiler de bir Şii devletiyle İran’ın kendilerine komşu olmasını istemiyordu.

                                                            Deli gömleği artık dikiş tutmuyor!

Çeyrek yüzyıllık bir süreç içinde, bir zamanlar 
kâbus olarak görülen senaryolar bugün hayatın birer gerçeği olarak Türkiye’yle Suudi Arabistan karşısında duruyor.

Irak da, Suriye gibi kanlı bir ‘
iç savaş’la Kürtler, Sünniler ve Şiiler arasında bölünme yolunda hızla yürüyor.
Şiiler ile Sünniler birbirleriyle kan ve ateşle hesaplaşırken, Irak Kürtleri bağımsızlığı resmileştirecek son adımların hazırlığı içinde gözüküyor.

Birinci Dünya Savaşı sonrası ‘Avrupa emperyalizmi’nin bölgeye giydirdiği 
deli gömleği artık dikiş tutmaz hale gelmiş durumda.

Yapay sınırlar yeniden çiziliyor!


Soru:


Türkiye’nin bir 
nihai oyunu var mı?

İngilizce deyişle, bir ‘
end game’i var mı?

Türkiye, 1300 kilometrelik güney sınırlarının yeniden çizilmesine ne kadar hazırlıklı?


Irak’la Suriye’nin kuzeyinde, 
Irak Kürdistanı’yla Rojava’da, Türkiye Kürtlerinin yaşamakta olduğu bölgelere bitişik olarak ‘Kürt devletleri’ sahneye çıkıyor.

Ankara ne yapacak?..


Irak Kürdistanı’yla 
iyi ilişkiler içindeyken, Rojava’ya dönük olarak, bir zamanların Kuzey Irak’ına yapılan hasmane muamele mi yapılacak?..

Ankara, Rojava’ya eskiden Kuzey Irak’ına yapılan hasmane muameleyi mi yapacak?

Türkiye zamanın ruhunu yakalamalı

Sözü daha fazla uzatmak yersiz.
Türkiye dâhil bölgedeki Kürtler artık dört parçaya bölünmüşyaşamaktan yana değiller.

Bu demek değil ki, bugünden yarına Türkiye, İran, Irak ve Suriye Kürtleri tek bir 
devlet çatısı altında toplanacaklar.

Elbette kolay değil.


Ama bu 
ideal kafalarının arkasında her zaman durmaya devam edecek.

Ve Kürtler, Türkiye dâhil, kendi yaşadıkları ülkelerde 
kendi kendilerini yönetmek isteyeceklerdir, istiyorlar.

Bunun adı 
güçlü yerel yönetim olabilir, özerklik olabilir,federasyon olabilir ve nihai olarak Irak’taki yöneliş gibi bağımsız devlet olabilir.

Türkiye Kürtleri dâhil bu ‘
kendi kendini yönetme’ isteğinisöndürmek bugün artık olanaksız.

Eğer 
zamanın ruhu diyorsak, budur.

Türkiye eğer kendi Kürtleriyle 
kalıcı ve gerçek barış kurmak istiyorsa, buna göre bir end game yapacaksa,‘zamanın ruhu’nu yakalamak zorundadır.

Bu da sadece kendi Kürtlerini değil, bütün bölge Kürtlerini içine alacak olan 
demokrasi ve eşitlik üstüne kurulu bir barış planından geçer.

Kendi evinin içinde 
birinci sınıf demokrasiyi hakim kılan, kendi Kürtleriyle ilişkilerini eşitlik ve kendi kendini yönetim ilkesine oturtan, Irak ve Suriye Kürtlerine barış ve işbirliği elini uzatan bir Türkiye güçlü Türkiye olur, büyük Türkiye olur ve gerçektenbölgesel güç haline gelir.

Güncelleme Tarihi: 26 Haziran 2014, 09:48
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER