Gülen, Erdoğan, Öcalan ve kıymetlimissss!

Dünya yepyeni bir iletişim fırtınasının içine dalmış, biz cemaat mi AK Parti'yi yenecek Ak Parti mi cemaati tar-tışmasına sıkışıp kalmışız.

Gülen, Erdoğan, Öcalan ve kıymetlimissss!
Cüneyt ÖZDEMİR / RADİKAL

Nobel Barış Ödülü sahibi Al Gore’un ‘Gelecek’ isimli kitabını okuyanınız var mı? Durun belki soruyu yanlış formüle ettim, düzeltiyorum. Son zamanlarda konsantre olup elindeki akıllı telefonu bir kenara bırakıp eskisi gibi kitap okuyabilen var mı? Bir soru daha: Cep telefonunuza bakmadan, interneti açmadan en fazla kaç dakika kendinizi tutabiliyorsunuz? 

Bu soruların cevabını verirken hangi iş yaptığınız, kadın mı erkek mi olduğunuz, nerede yaşadığınız artık önemli değil. Sadece Türkiye’de değil küresel olarak yepyeni bir iletişim iklimine girmiş bulunuyoruz. Geçen gün bir arkadaşımla buluşmak üzere kafede bekliyorum. Eskiden olsa bir dergi alır göz gezdirir, etrafta oturanlara kulak kabartır, ne hakkında konuştuklarının hayalini kurardım. Artık ben de herkes gibi yalnız kaldığım her anda olduğu gibi cep telefonumu açıp ya mail kutuma ya sosyal medyada kimin ne yazdığına ya benim hakkımda yazılanlara ya da bana yazılanlara göz gezdiriyorum. Anlayacağınız çıt çıt da çıt çıt… 

Bazen insan telefon elinde, başı önünde olunca -biraz da gazetecilik gibi sürekli bilgiye bağımlılık yapan bir meslek yüzünden- bir tek kendisini teknoloji kurbanı zannedebiliyor. Bir ara başımı telefondan kaldırıp şöyle bir etrafıma baktım. Masalarında tek tek oturanlar, çiftler, arkadaş grupları inanın abartmıyorum; 30 kişilik kafenin 28’i o anda başları önünde telefonlarındaki bir şeye bakıyordu. Kimse kimseyle konuşmuyordu. 

Tuhafıma gitti. Elbette ne yaptığımı tahmin edersiniz. Artık ister benim halime gülün, ister kendi benden farksız olmayan halinize ağlayın bu durumu çıt çıt da çıt çıt Twitter’a yazdım. O dakikada Türkiye’nin ve dünyanın farklı yerlerinde takipçilerim de kendi traji-komik bağımlılık hallerini bana yazmaya başladılar. Bir kız öğrenci üniversite yurdunda 6 arkadaşı ile beraber aynı odada kaldıklarını ve çoğu zaman birbirleri ile what’s app’dan konuştuklarını söylüyordu. Aile içinde televizyon seyrederken, sohbet ederken, sinemada, tiyatroda ve elbette helada eli telefonda gözü sosyal medyada olmayanımız kalmadığını bir kez daha teyit ettim. 

Twitter’da follow ederek evlenip, boşanırken unfollow’u basıyoruz! 

Nasıl gariban hobbitler ‘kıymetlimissss’ bir yüzüğün peşinde gitmedikleri yer kalmadıysa bizim de telefonu aramıza ve hayatımıza sokmadığımız nerede ise masum bir aşk hikâyesi bile kalmadı. 

Dünya yepyeni bir iletişim fırtınasının içine dalmışken biz cemaat mi Ak Parti’yi yenecek Ak Parti mi cemaati halledecek tartışmasının ortasında sıkışıp kalmış durumdayız. 

Geçen gün Serdar Turgut’un belki de Türkiye’de bu işlere kafa yoran birkaç gazeteciden biri olarak yazdığı Yeni Medya kitabı elime geçti. Bütün bu küresel değişimin başta iletişim sektörü olarak hayatımıza neler katacağına kafa yoruyor. Kitabı yazacağım yazmasına ama ne mümkün. Üzerimizde acayip bir okur baskısı kurulmuş durumda. Başlığında Cemaat, Ak Parti, PKK ya da Gülen, Erdoğan, Öcalan sözcükleri geçmeyen yazıları sizlere okutmak ne yazık ki şu aralar mümkün değil. 

Bunun nedeni bu üç ismin de birilerinin ‘Kıymetlimisss’ine dönüşmüş durumda olması. 2003 yılında Türkiye’den kalkıp Irak’a ABD ordusunun işgalini bir gazeteci olarak izlemeye gittiğimde çok tartışılan ‘embedded’ yani iliştirilmiş gazeteci olma riskini de göze almıştım. İnanın Irak’ta dünyanın bütün iliştirilmiş gazetecilerini gördüm ama şu son günlerde memleketteki kadar iliştirilmiş gazeteciyi bir arada görmedim. Irak’ta hiç olmazsa işin bir raconu ve namusu vardı. Bir sözleşme imzalatılıyor, neyi ne kadar haber yapabileceğimizin sınırları çiziliyor, tek tek tarif ediliyor; eğer bu kurallara uymazsanız da bırakıp geri dönüyordunuz. Ben dahil pek çok gazeteci bu şartlara rağmen haberini yaptı, kitabını yazdı, blog’unda gördüklerini anlattı. Felluce’deki cami katliamı gibi pek çok trajik olay bu iliştirilmiş gazetecilerin haberleri ile ortaya çıktı. 

Oysa şu aralar Türkiye’de iliştirilmiş gazetecilik freni patlamış kamyona benziyor. Bana bir zamanlar Bosna Savaşı’na gidip “Bir Sırp vurdum” diye haber yapan gazetecinin durumunu hatırlatıyor. Atış serbest! 

Konuyu dağıtmayalım; başa dönersek Al Gore GELECEK adındaki kitabında dünyanın ve ABD’nin değişimine ve geleceğine kafa yorarak 
bazı başlıkların altını çiziyor. Dijital ve biyoteknolojik devrimler, uluslararası güç dengelerindeki kaymalar, küresel ekonomide gerçekleşmekte olan dramatik değişimler, yine küresel iklim krizi, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, toplumları bekleyen demografik sürprizler… 

Evet, dünya bunlara kafa yoruyor… 

İsterseniz diğer başlıkları yazıp moralinizi bozmayayım. 

Bu başlıkların herhangi bir tanesini çok çok uzun zamandır Türkiye’nin gündeminde görebiliyor musunuz? 
Tüm enerjimizi hapishanelerden şimdi kimleri çıkartalım sonrasında kimleri tıkalım hesabını yapmaya harcadığımız için bu başlıklardan hiç ama hiçbiri gündemimizde yer almaya zaman bulamıyor. 

Evet, nerede kalmıştık!
Güncelleme Tarihi: 07 Ocak 2014, 15:44
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER