Duran Kalkan: 'HDP en geniş ittifakları oluşturmalıdır'

KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan, HDP'nin toplumun en geniş kesimini içine alacak bir hareket haline gelmesi gerektiğini ifade ederek "en geniş ittifakların oluşturulması gereken bir dönemdeyiz.

Duran Kalkan: 'HDP en geniş ittifakları oluşturmalıdır'
 KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan, HDP'nin toplumun en geniş kesimini içine alacak bir hareket haline gelmesi gerektiğini ifade ederek "en geniş ittifakların oluşturulması gereken bir dönemdeyiz. HPD'nin yapması gereken en geniş ittifakları oluşturmaktır" dedi. 


Kalkan ile gazeteci Erdal Er, HDP, HDP'nin toplumsal muhalefeti örgütlemedeki rolü, Ermeni soykırımı meselesi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine konuştu. 

HDP bu tarihi sürecin bir sonucu mudur?

Evet, tamamen bir sonucudur. Önder Apo şunu dedi; 70’lerin başındaki taktik duruş farklıydı, yani eylem çizgisi farklıydı, şimdiki eylem çizgisi farklı. Değişen sadece budur, eylem çizgisinde farklılık var. Bu 2 boyutta tanımlanabilir. Bir; 70’lerin başındaki çıkış ideolojik grup, partileşme çıkışıydı. İdeolojik mücadele öndeydi, esastı, şimdi politik mücadele öndedir. İdeolojik grup dönemleri çoktan aşılmıştır; partiler kurulmuş, doğru yanlış, yeterli yetersiz, başarılı başarısız bir mücadele yürütülmüştür. Sorunlar çözüm noktasına gelerek politik mücadele sürecine girilmiştir. İkincisi de şu; çıkış döneminde temel mücadele biçimi direniştir. Silah da dahil direniş ve aktif mücadele öndedir. Şimdi demokratik siyasi mücadelede, esas olan sorunların çözümü için radikal demokratik çizgide, radikal siyasi mücadele ve eylem çizgisini gerektirir. Değişiklik bu iki noktadadır. Onun dışında 71 direnişinin çözmek istediği sorunlar ve çözüm ortaklığıyla HDP’nin hiçbir farkı yok. O direniş gerçekliğinin bugüne uyarlanmasıyla daha geniş bir demokratik mücadele cephesi var.  Bütün demokratik güçleri içine alıyor. Çünkü siyasi çözüm öngörüyoruz, demokratik siyasi mücadele yürütüyoruz. Toplumun en geniş kesimini içine alacak bir hareket akımı haline gelmemiz gerekir. Onun için sadece sol devrimci, sol demokratlarla yürütülecek bir mücadele değil. En geniş ittifakların oluşturulması gereken bir dönemdeyiz. HDP’nin yapması gereken en geniş ittifakları oluşturmaktır.

HDP ÜZERİNDE LİNÇ KAMPANYASI YÜRÜTÜLDÜ

HDP’ye seçimler üzerinden eleştiriler var, bu eleştirileri nasıl yorumlarsınız?

Tamam, seçimde beklenen sonuçları alamadı. Ama daha yeni örgütleniyor, seçime ne kadar hazırdı, o bile tartışılmalıdır. Ona rağmen dikkat edelim seçime girme gücü yok, yeni örgütleniyor, öyle Türkiye’nin yüzde 50’sinin oyunu alacak noktada değildi, ama tüm güçler ona saldırdı. Seçim çalışması, propagandası yürütmemesi için HDP üzerinde linç kampanyası yürütüldü. Fiili saldırılardan tutalım da her türlü yönteme kadar bu saldırılar uygulandı. Derin devlet bunları yürüttü. İşte MHP’liler yapıyor, CHP’liler yapıyor, milliyetçiler de var içlerinde; ama aslında yapanların hepsi sivil polisti, derin devletti. Derin devlet korktu HDP’den. Daha HDP örgütlenmemişken, çatışmadan, mevcut sorunların varlığından beslenen, çıkar sağlayan güçler, çözüm gücü olarak HDP’nin bir alternatif olarak çıkmasından korktu ve engellediler. Bu nedenle HDP’nin aldığı oy sonuçları bu şekilde değerlendirebilir.  Öyle çok eleştirilecek bir yanı yok. Başarısız kalmış, denilecek bir yanı yok.

HDP’nin dar olduğu eleştirileri de var.

Evet, bunu herkes tartışıyor, bu konuda adı da üzerinde Halkların Demokratik Partisi. Bütün halkları ve bütün demokrasi güçlerini kucaklamalı. Dayandığı güç Halkların Demokratik Kongresidir. Bütün halklar, halk toplulukları ve halk kesimleri örgütlü olarak ve özgürce kendi iradelerini burada temsil edebilmeliler. Özgür iradeleriyle katılım göstermeliler, yani HDP’nin kapsayıcılığı bu şekilde olmalıdır. Demokratik Türkiye prototipini, modelini HDP ve HDK oluşturmalı. Kendi çerçevesi içerisinde demokratik modeli oluşturmalı, toplumun önüne koymalı, toplumu bununla eğitmeli ve herkesi bu modelle eğiterek bu modele katılmaya çağırmalı. Giderek bunu bütün topluma yaymayı öngörmeli. Yöntemi yeni olması gerekiyor. Diğer partilere benzememesi gerekiyor. Demokratik kapsayıcılık bakımından da en geniş kapsayıcılığı olmalı. Anti-tekelci, anti-faşist, anti-şovenist bütün güçleri kapsamalıdır. Yani anti-kapitalist deniliyor.

HDP çözüm sürecinde ne gibi rol alabilir?

HDP çözüm modelini kendi içinde yaratabilir. Önemli olan da budur. HDK ile HDP, sadece Kürt sorunu ile sınırlı değildir. Türkiye’nin bütün temel sorunlarının çözüm modeli olarak örgütlenebilir. Çözüm yöntemlerini kendi içinde uygulayabilir ve sorunların çözüle bilirliğini herkese gösterebilir. HDP’de çözüm ortaya çıkmıştır. HDP’nin yöntemleri çözüm üretiyor. Bunu gerçekleştirirse o zaman toplumun büyük çoğunluğunun desteğini alır. HDP’nin aslında hedef kitlesinin yüzde 80’den de yüksek, yüzde 90’a çıkması gerekir. Türkiye’nin yüzde 90’lık bir toplum kesimine hitap edecek, onlardan oy alabilecek, onları birleştirecek, demokratik bir yaşamda özgürce iradeleriyle katılacakları bir yaşamda bir araya getirebilecek bir perspektife, politikaya, örgütsel sisteme sahiptir. Anti-tekelcidir. Böyle olunca tabi HDP Kürt sorununda, diğer sorunlarda da çözüm gücü ve adresi olur.

24 Nisan vesilesiyle başbakan bir açıklama yaptı, geçmişte yapılana üzülüyoruz, diyor.

Üzülmene gerek yok ki, senin iktidarın döneminde de ‘Son Ermeni’ katledildi, onu önleseydin. Fakat üzülmeyle bu sorun çözülmez, bir soykırım gerçeği var. Sadece o soykırım gerçeği değil ki, bir Kürt soykırımı var, Asuri-Süyani soykırımı var, Rum soykırımı var; katliamlar yüzyılı! Geçen yüzyıl Anadolu'da ve Mezopotamya'da katliam yüzyılı olmuştur. Bu kadar ağır bir durumla yüz yüzeyiz. Toplum hala bu ağır katliamların travmasını yaşıyor. İç içedir; ne Kürt sorunu kendi başına çözülür, ne Ermeni sorunu, ne de Süryani sorunu yalnız çözülür. Çünkü çözülecekse hepsi birlikte çözülür, demokratikleşmeyle çözülür. Böyle ağır bir soruna nasıl yaklaşmak lazım?. Bu kadar ağırsa, yüzyıla yayılmış bir sorunsa, bunu dil ucuyla üzüldüm diyerek, çözmek mümkün mü? Değil.

ÇÖZÜM İÇİN YENİ BİR KONSENSÜS GEREKLİDİR

O zaman neden böyle açıklamalar yapılıyor? Az önce söylediğiniz gibi iç siyaset malzemesi mi yapılıyor?

AKP'ye dikkat edin, hepsini iç politika malzemesi olarak kullanıyor. Kim ki Kürt sorununu, Ermeni sorununu, diğer katliamların sorununu iç politika konusu haline getiriyorsa o kesinlikle sorunu çözmüyor demektir, çözemez. Türkiye'de bir kişi Ermeni sorununun çözümünü kabul etmesin, çözülemez. Bir kişi Kürt sorununun çözümünü kabul etmesin, çözülemez. Bir parti kabul etmese çözülemez. Genel bir tutum lazım. Yani bir konsensüs gerekir. Dolayısıyla ben sorun çözüyorum diyen bir iktidarın her şeyden önce birlik yaratıcı bir üsluba, tutuma, yaklaşıma sahip olması gerekir. AKP'de böyle bir şey var mı? Bir cümle söylüyor, ondan sonra CHP'ye saldırıyor, BDP'ye saldırıyor, HDP'ye saldırıyor,  MHP'ye saldırıyor, buna saldırıyor. O söylediği cümleyi, tarihi bir gerçekliği onlara karşı mücadelede bir araç yapıyor, mücadelenin vesilesi yapıyor. Kendine oy toplamanın bir aracı yapıyor. Bu politik yaklaşımla olmaz.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri konuşuluyor. Bu konuda hareketinizin tavrı merak ediliyor. Biraz seçimler söz konusu olduğunda Türkiye'de Kürt meselesinin çözümüyle iç içe tartışılıyor.

Yine öyle diyorlar, bekleyin hele bu seçim de geçsin; ondan sonra sorunlara bakarız. Hatta bir seçim geçmeden, ondan sonraki seçimleri de gündeme getiriyorlar.2015 genel seçimleri var, diyorlar. Daha Cumhurbaşkanlığı seçimleri bitmeden büyük olasılıkla o da devreye girecek. Bu da bir oyun. AKP’nin bir politika tarzı oldu.2009-2010’dan bu yana seçim olmayan yıl yoktur. Her yıl en az bir ya da iki seçim. Seçimden seçime hep beklenti yaratarak oyalayarak işleri yürütme durumu var.

Seçimlerin sıkıntılı geçeği söyleniyor.

30 Mart seçimleri öncesi, Fethullahçılar, Cumhurbaşkanlığı seçimi, kıyametin kopacağı yer, demişlerdi. Şimdi tutumları nedir, insan merak ediyor. Gerçekten kopacak mı, kopmayacak mı; herkes bekliyor. Merak konusu.

Siz sanki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine mesafeli duruyorsunuz?

Bizim şimdilik böyle bir gündemimiz yok. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Türkiye sorunlarına çözüm bulacak bir şey olarak görmüyoruz. Bu önemsemiyoruz anlamına gelmiyor. Kuşkusuz sistemde Cumhurbaşkanı’nın kim olacağı da önemli; ama şu anda Cumhurbaşkanlığı seçimini kimin kazanacağı önemli değil. Sorunları çözücü değil. Çünkü bu seçimler sorunları çözecek bir mecraya oturmuş değil. Örneğin 30 Mart seçimleri, yerel yöneticileri ortaya çıkartıyordu. Demokrasi yerelden gelişir, diyorduk. Katılımcı demokrasi, yerel yönetimler, demokrasinin en temel araçları olacaktı. Bu açıdan yerel yönetimler önemliydi.  Böyle bir rotaya oturmuştu. Cumhurbaşkanlığı seçiminin böyle bir rotası yok. Bazı aday olmak isteyenleri ilgilendiriyor, kuşkusuz toplumu da ilgilendirecek.

HDP aday çıkartacağını açıkladı.

Çıkartabilir. O HDP’nin sorunu. Biz HDP’li değiliz tabii. HDP’nin bu konuyla ilgilenmesi çok doğal, fazlasıyla da ilgilenebilir. Bu kendi yürüttüğü mücadelenin gereğidir. Biz onu anlayışla karşılıyoruz, dikkatle değerlendiriyoruz. Fakat şu anki durumuyla her hangi bir soruna çözüm üretecek rotada değil, yapıda değil. O nedenle böyle bir duruma taraf olunamaz. HDP; biz taraf olma konumumuzu ortaya çıkartacağız, diyor. Bu önemli bir durumdur. Türkiye’nin sorunlarını çözecek, alternatif, demokratik bir yönetim farkı nasıl olacak, onun modelini sunacağız, diyorlar. Bunlar önemli söylemler. Fakat Cumhurbaşkanlığı seçiminin Türkiye’nin sorunlarına çözüm üretecek bir sonuç alabilmesi için; bir demokratikleşme ve çözüm projesine, yaklaşımına bağlı olması lazım. O hale gelmesi gerekiyor, böyle bir durum yok. Şu mu olacak, bu mu olacak, tartışması var. Hangi kişi Çankaya’ya oturacak? Ali ya da Veli, bunun hiçbir önemi yok. Çankaya’da oturan kişilerin duruşu Türkiye’ye nasıl yansıyacak. Çankaya, Türkiye’nin sorunlarını çözmesinde, demokratikleşmesinde nasıl rol oynayacak? Bunlar önemlidir.

Bu konuda sizin önceliğiniz nedir?

Bizler Türkiye’nin demokratikleşmesiyle ilgiliyiz. Demokratik değişim ve dönüşümle ilgiliyiz, süreç gerçekten böyle bir süreç. Dolayısıyla bu sürece bağlıyız ve bunun mücadelesini veriyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi böyle bir mücadele içerisine girer, böylesi bir sürece dahil olursa onunla da ilgili oluruz. Ama böyle olmaz, kim cumhurbaşkanlığı olacak tartışmalarında kalırsa biz mücadele süreci.

Kim Cumhurbaşkanı olacak tartışmasını yanlış buluyorsunuz, anlayış önemli diyorsunuz. Peki, nasıl olmalı?

Toplum, hangi kişi değil, hangi anlayış tartışması üzerinde durmalı. Türkiye’nin sorunlarını çözecek Türkiye’ ye demokrasi getirecek bir Cumhurbaşkanlığı modeli,  Cumhurbaşkanlığı sistemi nasıl olmalı? Bunun üzerinde durmalıdır. Sadece bunu da ele almamalı. Yalnızca Cumhurbaşkanlığı belirlemekle Türkiye'de demokrasi modeli çıkmaz ki. Genel demokrasi modeli içerisinde, anayasa ve yasaların demokratikleşmesiyle ele almalı. AKP 2015’de mevcut seçim yasasıyla seçime gideceğini ilan etti. Bu ne demektir, yüzde 10 barajı sürecek, yani Kenan Evren’in 12 Eylül cuntasının koyduğu yasayla 2015’de Türkiye’yi yönetmeye çalışacak. Bu haliyle AKP, Türkiye’ye demokrasi mi getirecek, mümkün mü bu. Biz buna karşı demokrasi mücadelesi yürüteceğiz.

Erdoğan, diyor ki; barajı biz getirmedik.

Evet, kendisi getirmedi de, kendisi yönetiyor. Mevcut yasayı yapmadı ama, kendisi o yasayla 12 senedir Türkiye’yi yönetiyor. Halbuki değiştirebilirdi. Kenan Evren de iktidara geldiğinde o anayasayla gelmedi.  Ama var olanı bir tarafa attı. Kendi anayasasını hazırladı. Tayyip Erdoğan, Kenan Evren’in çizgisinde değilse, Kenan Evren’in anayasasını bir tarafa atıp kendisine göre yeni bir anayasa neden getiremedi? Demek ki o anayasayı benimsiyor. O anayasaya göre iktidar oldu.12 yıldır iktidarını korudu. Bu temelde yürütüyor, ona inanıyor. Aslında AKP’nin Türk-İslam sentezli çizgisi Kenan Evren’in çizgisine de, Anayasasına da karşı değil. Kenan Evren silah zoruyla işleri yapıyordu. Tayyip Erdoğan, polis zoruyla, cop zoruyla, zindan zoruyla, yapıyor. Anlayış birliği var, ama iktidarı yürütmede yöntemleri farklıdır. Bu çerçevede toplum, Cumhurbaşkanlığı seçimini çok abartmamalıdır. Toplum demokratikleşme üzerinde yoğunlaşmalı. Demokratikleşmenin nasıl olacağını tartışmalı ve demokrasi mücadelesi vermeli. Sadece bazı günlerde, örneğin 1 Mayısla sınırlı kalmamalı. AKP’nin Cumhurbaşkanlığını da ele geçirerek bu faşist iktidarını sağlamlaştırıp yeniden uzun süre devam ettirilmesine karşı, AKP’yi demokratik temelde aşacak bir demokrasi hareketini ve eylemini ortaya çıkarmalı. Bunun mücadelesini vermeli. Toplumun tutumu, başta Kürt sorunu ve diğer sorunlar olmak üzere demokratikleşmeyi gerçekleştirecek,  çözüm gücü olabilecek mücadeleyi yürütmek olmalı. Toplum kendi sorunlarını çözecek bir çizgide olmazsa diğeriyle hiçbir yere varamaz. O nedenle bir aldatmadır. Öyle gündemi oluşturuyorlar.

ERDOĞAN CUMHURBAŞKANI OLMUŞ GÜL CUMHURBAŞKANI OLMUŞ NE YAZAR

AKP’nin tutumuna bakın. Cumhurbaşkanıyla başbakan görüştü mü, görüşmedi mi; şunları yaptık mı, yapmadık mı, tamamen gündem oluşturma temellidir. Bu gündem toplumun ya da halkın gündemi değil. Tayyip Erdoğan’la Abdullah Gül’ün gündemidir. Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olmuş ne yazar, Tayyip Erdoğan olmuş ne yazar. Türkiye’nin hangi sorunu çözülür. Türkiye emekçilerinin, kadınlarının, gençlerinin, Türkiye’deki halkların, Kürtlerin, Ermenilerin, Alevilerin, Süryanilerin hangi sorunları çözülür. Hiç birisi çözülmez. Önemli olan bu sorunları çözecek bir demokrasi hareketi geliştirmek, demokratik mücadele geliştirmek. HDP kendisini buna aday görüyor. İddialı görünüyor, ben bunu yapacağım, diyor. O halde HDP’yi güçlendirmeli, demokrasi mücadelesini geliştirmeli. Toplumun gündemi şimdi demokrasi mücadelesidir. Şimdi demokrasi için mücadele etmeyenler bir şey elde edemezler.

Hareket olarak neye evet diyeceksiniz, neye hayır diyeceksiniz?

Biz seçim öncesinde söyledik. Mevcut haliyle AKP demokratik siyasi çözüm tarafı olmaktan çıkmıştır. Kimse ondan umut beklememeli, seçimlerde oldu; AKP aynı tutumunu devam ettiriyor. Seçimlerden sonra da bir değişiklik yapmadı. Mesela süreç devam ediyor, diyorlar; ama devam etmesi için asgari ilk şart olarak sürecin gereken yasal güvenceye alınması gerekiyordu. Alınmadı. İmralı’daki görüşmeler de Kandil’deki görüşmeler de yasa dışıdır. Önder APO uyarıyor. Gelip görüşenleri de uyarıyor. Diyor; bundan dolayı başınıza ne gelir, belli bile değil. Tarihine bakalım bu tür çaba yürütenlerin başına neler getirilmiş. Yeni bir adım atılmıyor. Dolayısıyla AKP’nin tutumu konusunda bizim yeni bir kararımız yok.

KARARIMIZ DEMOKRATİK MÜCADELEYİ GELİŞTİRMEKTİR
Kendi kararımız nedir, demokratik mücadeleyi geliştirmek. Kesinlikle AKP’ye de sisteme de alternatif oluşturacak bir demokrasi hareketi ve mücadelesi yaratmak. Bunun için de herkes hakkını istemeli, hakkının aramalı. Kürtler de aramalı, diğer halklar da aramalı. Aleviler de aramalı, gençler de kadınlar da aramalı. AKP’den beklememelidirler. Cumhurbaşkanlığı seçiminden ya da sadece parlamento seçiminden beklememeliler. Örneğin, bir demokrasi hareketi inşa edebilirler. Bir model HDP kendisini sunuyor. Diyor ki; ben şöyle şöyle alternatif bir demokratik model yaratıyorum. İşte HDK modeli, var. Meclisler oluşturacağım, yereli geliştiriyorum diyor. HDP, yerel demokratik yönetim, bölgesel demokratik yönetimleri geliştiriyor. Bu bir model, en azından bu güçlendirilmeli. Biz de diyoruz ki, direnilmeli. Evet o model için de çalışılmalı, ama dikkat edelim AKP hükümeti, baskı ve şiddet uyguluyor. Tutukluyor, tahrip ediyor, onun için herkes dikkatli olmalı, direnilmeli. Biz de Demokratik özerklik çözümünü gerçekleştirmekten yanayız. Ama bu ancak direnişle olabilir. Direnişle AKP saldırıları püskürtülürse AKP’ nin 1600 karakolu etkisiz kılınırsa, polis terörü, halk üzerindeki bu kadar ağır baskı ve sömürüsü etkisiz kılınırsa, işte o zaman demokratik ulus inşası, demokratik toplum örgütlülüğü, demokratik öz yönetim, demokratik yaşam gelişebilir ve demokratik özerklik dediğimiz çözüm gerçekleşebilir. Biz de bunu söylüyoruz. Bu süreçte bunu yapan kesinlikle kazanır. Gündem, gün, süreç AKP’den bekleme, AKP Cumhurbaşkanını belirlesin, kendini yeniden hükümet yapsın da belki yeni bir şeyler olur, süreci değildir. AKP’nin kendi iktidarını sürekli kılmak için bin bir türlü oyunla, baskıyla yürüdüğü iktidarını, demokratik yönden aşmak ve Türkiye’yi bir demokratik dönüşüme, demokratik devrime ulaştıracak mücadeleyi yürütme günüdür. Bütün emekçiler, ezilenler, başta gençler ve kadınlar olmak üzere; eğer özgür ve demokratik yaşam istiyorlarsa, kendilerini böyle bir mücadelenin içine atarak kazanacaklarına inanmalılar. / anf

Güncelleme Tarihi: 09 Mayıs 2014, 19:14
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER