Kalkan: HDP Türkiye'yi yönetmeye giremez

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, seçimlerde Türk ulus-devletçi sistemin çöktüğünü, kültürel soykırımcı rejimin yenildiğini söyledi .Kalkan, “Artık eskiyi sürdürme imkanı yoktur. Dolayısıyla bu yeni tablo ile yeni bir süreç gelişecektir" dedi.

Kalkan:  HDP Türkiye'yi yönetmeye giremez
PKK Yürütme Komitesi Duran Kalkan 7 Haziran seçimleri sonuçları ve gündemdeki diğer gelişmelere ilişkin MED NÛÇE’de Politik Alan programına konuk oldu. Kalkan, Ersin Çelik’in sorularına verdiği yanıtlardan bazı bölümler şöyle:

Haziran seçimi ve sonuçları tartışılmaya devam ediyor. HDP’nin elde ettiği başarı oy oranın ötesinde siyasi sonuçlara yol açtı. Seçimin kazananı kaybedeni, yenisi eskisi kavramları da kullanılarak seçim sonuçları değerlendiriliyor. Seçim sonuçlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tablo önemli ölçüde net. CHP ve MHP’nin çok fazla yeniliği yoktu. Daha eski bir statüko konumunda kalıyorlar. Mücadelede de çok yerleri yoktu. Seçim mücadelesi iktidarını sürdürmek isteyen AKP ile demokratik alternatif konumuna gelmeyi hedefleyen HDP arasında sürdü. Sonuçta bu iki güç arasında mücadelenin sonucunu yansıtıyor. Gözle görünür bir biçimde AKP kaybeden oldu HDP ise kazanan.

Tarihi açıdan güncel olarak HDP’nin kazancı ciddi ve büyük bir kazanç. Fakat HDP potansiyeli açısından düşünüldüğünde çok abartılacak bir durum da değil. Çünkü HDP’nin potansiyeli yüzde 13 değil, demokratik ulus çizgisinin, kadınlara, gençlere, emekçilere ve halklara seslenen çizginin yüzde 70-80’lere ulaşan bir potansiyeli var. HDP’nin de bu gerçeği görmesi ve buna göre özeleştirel bir yaklaşımla kendisini yenilemesi gerekiyor. Çünkü koşullar, Türkiye’nin toplum olarak ciddi değişim beklediği bir süreçteyiz. Eski sistem çöküyor, reel sosyalizmin çöküşüne benziyor. Böyle bir ortamda yeniyi temsil eden, yeni yaşam, yeni demokratik Türkiye iddiasıyla ortaya çıkan, bunu temsil eden bir siyasi hareketin çok daha yüksek oy oranına ulaşması doğaldı, gerekliydi.

TÜRK-ULUS DEVLETÇİ SİSTEM ÇÖKMÜŞTÜR

Bu sonucu bir gidişin başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Bir geçiş, ara dönemi gibi ele alınabilir. Fakat yönü demokratikleşmeye dönüktür. Gelişmekte olan güç demokratik siyasettir. Bu, 15 yıl önce de böyleydi, 2002’de AKP iktidara gelirken de böyleydi. Fakat o zaman demokratik siyaset zayıf kaldı, boşluk bıraktı. AKP o boşluktan yararlanarak 13 yılı sürdürdü. Hiç de hakkı olmayan, Türkiye’nin gidişatına uygun olmayan bir süreçti.

7 Haziran Türkiye tarihi açısından ifade ettiği önem var. Eksik bir başarıyla HDP’nin kazanması ile ortaya çıkan tablo: Türk ulus-devletçi sistemi çökmüştür. AKP’nin kaybetmesi sadece bir partinin iktidarı kaybetmesi değildir. 

KÜLTÜREL SOYKIRIMCI REJİM YENİLMİŞTİR

AKP’nin seçimi kaybetmesinin tarihsel anlamı, Cumhuriyetle birlikte kapitalist modernite sisteminin Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden Ortadoğu’ya dayattığı ulus-devlet sistemi çöküş yaşamıştır. Türk devlet ulusçuluğu çöküyor. Tayyip Erdoğan da bu sistemin son temsilcisi olarak ‘tek şu, tek bu’ diye sıralıyordu. Tekçi, merkezi, hegemonik diktatörlük çöküyor, yerine gelişen ise Türkiye demokratik ulusudur. HDP bunun maketidir ve HDP’nin zorlamasıyla diğer partilerde de sınırlı da olsa adım atmak zorunda kaldığı husus Türkiye demokratik ulusunun gelişimidir. 

Artık ‘Kürtlerin politik temsilcisi kimdir’ tartışması olmaz mı?

Evet, o tartışmalar bitti. Bu konuda bir kesinlik var. Demokratik özerklik sistemini Kürtlerin istediği zaten haritaya bakınca da görülüyor.  AKP ile birlikte kültürel soykırım rejimi ezildi. Bütün baskıya rağmen bu oldu.

Bu sonuç Kürt sorununun çözüm yolunu da gösterdi. Birilerinin “devlet kuracağız!” diyorlar, devlet demekten onlarca yıl korkmuş olanlar şimdi PKK’nin yürüttüğü mücadelenin ortaya çıkardığı gelişmeler üzerinde, sözde PKK’yi tehdit etmeye çalışıyorlar.

Kürdistan ve Türkiye’deki seçim sonuçlarının başta Güney Kürdistan yönetimi olmak üzere Kürdistan parçalarındaki siyaset üzerindeki etkisi ne olur? KDP’nin AKP’ye açık desteği vardı. 7 Haziran seçimleri Güney Kürdistan yönetimi açısından nasıl sonuçlar çıkarır?

Sonuca en çok üzülenlerin Hewler’dekilerin olduğu söyleniyor. Neredeyse yas tutuyorlarmış. O konuda çok şey söylemek istemiyorum, çünkü söylenecek söz kalmadı. Eskiden söz önemliydi, şimdi sonuçlar açığa çıktı ve herkesin anlayabileceği bir durum var. Bu konuda biz uyarılarda bulunduk, çağrılar yaptık. Ters anlaşıldı. Halbuki biraz dikkate alınsaydık böyle bir duruma düşmezlerdi. Bu stratejik duruş tehlikeli bir duruştur. Kürt sorununu çözmez. AKP’ye bağlanarak, dünya gericiliğiyle bağlanarak “Kürt sorununun çözücüsü olacağım” demek hem de “sözcüsü olacağım” demek ciddi bir çelişkiyi ifade ediyor. Sorun yaratanlarla çözüm olur mu?

Bu bakımdan Güney Kürdistan yönetiminin stratejik duruşunu ve demokrasi anlayışını gözden geçirmesi gerekli. Yanlış yerde duruyor. Ulusal Kongre yapmak, Kürt sorununun özgür, demokratik temelde çözümü için Kürtlerin birliğini sağlamak, o birliğe ve demokrasiye dayanarak yaşamak, güç olmak yerine içte parçalıyor, dışta ise Kürt sorununu yaratan güçlere dayanıyor. Böylece hata üstüne hata yapıyorlar. 7 Haziran’a gelindiğinde, 7 Haziran öncesi siyasi ilişkiler, dengeler bitirildi.

ARTIK ESKİYİ SÜRDÜRME İMKANI YOKTUR

7 Haziran seçim sonuçları Türkiye siyaseti açısından da Kürt siyaseti açısından da tarihi bir dönemeç oldu. Ondan önceki siyasi ilişkiler ve dengeler sonuna kadar kullanıldı, hatta uzatıldı. Onun için çürüme ve yozlaşma gelişti içinde. Neredeyse toplumsal dinamikler zarar görür noktaya geldiler. Daha öncesinden bu duruma son verilerek yeni bir siyasi ilişki, mücadele denkleminin ortaya çıkartılması gerekiyordu. Bunda biz de geç kaldık. Ben de özeleştiri verebilirim. Hareket olarak zamanında rolümüzü tam oynayamadık, etkinliğimizi tam gösteremedik. Ama bu gecikmeye rağmen 7 Haziran seçim sonuçları bu konuda son noktayı koydu. Artık eskiyi sürdürme imkanı yoktur. Dolayısıyla bu yeni tablo ile yeni bir süreç gelişecektir. Bu, Türkiye’deki yeniden yapılanma açısından da böyle, Kürdistan siyaseti açısından da böyledir.

Dolayısıyla Güney Kürdistan siyaseti de buna göre şekillenecek, Rojava’daki siyaset de, Doğu Kürdistan’daki siyaset de buna göre şekillenecektir. PKK-KDP ilişkileri de buna göre yeniden şekillenecek. Eski var olan ilişkileri KDP bitirdi. Biz o gücü gösteremedik. Kendileri daha ısrarlı oldular, neyi hesap ettiler, bilemiyoruz. Herhalde HDP’nin kaybedeceği görüşüne çok inanmışlardı. Onun için PKK’ye karşı tavır almaktan çekinmediler. Şimdi seçim sonucu onların hesapladığı gibi olmadı, Rojava’daki gelişmeler de onların hesapladığı gibi değildir.

Tam bu noktada yeni hükümet için yürütülen koalisyon seçenekleri ve tartışmalarındaki temel ilkenizi bu mu oluyor?

Evet, aslında 7 Haziran seçim sonucuyla ortaya çıkan tabloda “bu süreci kim yönetecek, kim hükümet olacak, hükümet aranıyor” şeklindeki yaklaşım geridir. Artık hiç kimse şimdiye kadar olduğu gibi tek başına ya da koalisyon hükümeti kurarak bu ülkeyi ve toplumu yönetemez. En son AKP’ydi, fazlasıyla yönettiler, buraya kadardır. Bundan sonra AKP de yönetemez. AKP’nin nasıl yönetti, onun nedenleri var. Ciddi boşluklar oluştu, oradan yararlandı. Bu boşlukların oluşmasındaki sorumluluğumuzun bilincindeyiz. Dolayısıyla da artık öyle boşluklar bırakmayacağız. Bu düzen anayasasıyla, yasalarıyla 12 Eylül düzenidir. Sistem özünde değişmedi. 12 Eylül faşist askeri darbesiyle Türkiye hesaplaşamadı. Yapılan yargılamalar sahteydi, göstermelikti. O nedenle Türkiye faşizmle hesaplaşamadı, ulus-devlet diktatörlüğüyle hesaplaşamadı ve dolayısıyla demokratik dönüşümü ve yeniden yapılanmayı sağlayamadı. Bu sistemi kim yönetmeye aday olursa o düzenin partisi olur. HDP de öyle yapamaz, CHP-MHP yapmaya kalkarlarsa, geçmiş olsun! Onlar zaten 2002’de sıfırı tükettiler. Yeniden yapacak durumda değiller.

ÖNDER APO’NUN ÖZGÜR YAŞAM VE ÇALIŞMA KOŞULLARI SAĞLANMALIDIR

Bir tür kurucu meclis işlevinden mi bahsediyorsunuz?

Evet, demokrasinin kurucu meclisi olarak rol oynatabilir. Çözüm süreci böyle geliştirilebilir. Newroz ardından Tayyip Erdoğan, 10 yıldır yürütülen, 2013’ten itibaren de İmralı’da yürütülen çözüm arayışı, diyalogu, müzakereye geçme sürecini bitirdiğini söyledi. O da bitti, ama o çalışmalar hiçbir şey yaratmadı değil, müzakere için gerekli maddeleri ortaya çıkardı. 10 madde Dolmabahçe açıklamasında ortaya kondu. “Bu 10 madde müzakere edilirse Türkiye’nin demokratikleştirilmesi ve Kürt sorununun çözümü gerçekleştirilir“ dendi. Şimdi o ortada duruyor. Bu temelde kurucu meclis olmayı, müzakere süreciyle birleştirmek gerekli.

Bu anlamda eskiyi devam ettirme yaklaşımları artık geridir. Sistemi yönetecek hükümet arayışı da geridir ve Türkiye gerçeğini temsil etmez, İmralı görüşmelerini sürdürme arayışları da geridir. Yönetimimiz de tutumunu ortaya koydu. Biz Dolmabahçe’de ortaya konan 10 madde temelinde müzakerelerin eşit ve özgür koşullarda, yeterli heyetlerin oluşturulması temelinde yürütülmesine hazırız. Bunun için tahkim edilmiş bir ateşkes gerekiyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ateşkesi de, diyalogu da, müzakereyi de bitirdi. Bunların yeniden tanımlanması ve yeniden oluşturulması gerekiyor.

Bunun içinde her şeyden önce Önder Apo’nun koşullarının değiştirilmesi gerekiyor. Önder Apo Kürt tarafının başmüzakerecisidir. Eğer yeniden müzakereler olacaksa Kürt tarafının başmüzakerecisi olarak Önder Apo buna katılacaktır. Müzakere de bu koşullarda olmaz. Müzakere özgür ve eşit koşullarda olur. Müzakereyi yürüten güçlerin özgürce hareket edebilmeleri önemli. Bunun için de Önder Apo’nun özgür yaşam ve çalışma koşullarının sağlanması gerekiyor. Öyle ayda bir, belirlenmiş bir grup milletvekili gidip-geleceği süreç bitmiştir. Hiç kimse bunu beklemesin…

Sürecin olduğu gibi kaldığı yerden devam etmeyeceğini mi söylüyorsunuz?

Kaldığı yerden devam etmez. Ederse geriye düşer. Kaldığı yerden, ortaya çıkan sonuçları veri yapma temelinde, yeni tanımlamalarla devam edebilir. Eskiyi tekrarlama biçiminde olmaz. Önder Apo İmralı tecritinde ayda bir görüşmeyle ne sonuç çıkartacak? İstediği herkesle özgürce konuşabilmeli, görüşebilmelidir. Bir tarafı bastırarak çözüm olur mu? O, ezmektir. Çözüm arayanlar ezmekten vazgeçerler. Bu bakımdan hükümet arayışı, müzakere ve yeni süreç iç içe geçmiş durumdadır. Doğal olan durum şudur: müzakere süreci yeniden tanımlanır, Önder Apo’nun özgür yaşam ve çalışma koşulları sağlanır, buna göre Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi üzerine müzakereler yürütülür, onun sonuçlarını meclis daha kapsamlı müzakere ederek yeni bir anayasal ve yasal düzenlemeye dönüştürür. Böylece bir demokratik yapılanma süreci yaşanır, bunları yapan hükümet olur. Bunlar tamamlandıktan sonra gündeme yeniden seçim gelir.

Bu noktada HDP tutumunu ortaya koydu. Bence hükümet o program temelinde meclisin tümünü katacak bir tabloda olabilir. MHP katılmayacaksa MHP dışındaki partiler katılabilir, ama mutlaka süreci demokratik yapılanma süreci olarak ele almak lazım. Öyle olmaz da birileri “ben bu sisteme 4 yıl hükmedeceğim” derse, o çelişki-çatışma derinleşecek, sürecek demektir. Öyle bir hükümet arayışından savaş doğar. AKP de, CHP de, MHP de bunu bilsin, artık “Kürtleri kandırırız, bastırırız”dan herkes vazgeçmeli. Kürtler sadece kendilerine değil, herkese demokrasi istiyor.

Biz hareket olarak her duruma hazırız. Tersi durumdaki gelişmelerde elimiz-kolumuz bağlı mücadele edemez durumda bırakmayacağız.

AMED’DEKİ OLANLARDAN AKP SORUMLUDUR

Amed’te dikkat çekici gelişmeler yaşanıyor. Hem seçim öncesi hem de seçim sonrası saldırılar yaşandı. Son olarak da HDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın yaptığı açıklamada “DAİŞ’in örgütlendiği ve eylem yapmak için talimat beklediği” yönünde açıklaması oldu. Amed’te neler oluyor?

DAİŞ denilinse hemen Suriye ve Irak akla geliyor. DAİŞ her yerden gelen, biriken bir güçtür. Buna en çok katılımın da Türkiye ve Kuzey Kürdistan’dan olduğunu biliyoruz. O nedenle DAİŞ buraların dışında değildir. Kaldı ki bir çok örgüt, resmi kurum açıkça destek veriyor. AKP hükümeti de destek veriyor. Onun için birileri bir şey yapınca hemen “DAİŞ yapmıştır, DAİŞ de bizim dışımızda, sınırın ötesine kaçmış” diyor, bu bir oyundur. Adana ve Mersin HDP binaları bombalandı, “bombalayan DAİŞ üyesidir, Suriye kaçtı” dediler. Öyle bir şey yok. Bütün bunlardan AKP sorumlu. Siyasi iktidar olarak aydınlatmaktan sorumlu, ikincisi, HDP ile yürüttüğü seçim mücadelesinin bir parçası olarak bunları kullandı. Bilmem “HDP-MHP çatışması oluyor, HDP-Hüda Par çatışması oluyor“ diyerek durum izah edilemez. O bakımdan herkesin arkasında AKP var.

AKP seçim öncesi ortaya çıkacak tabloyu gördü ve seçimi iptal ettirme arayışı içerisine girdi. 5 Haziran katliam girişimi seçimi iptal ettirme girişimiydi. Halkın sağduyusu ve örgütlülüğü buna fırsat vermedi, HDP bu oyuna düşmedi.

Amed’te olanlardan da AKP sorumludur. Hizbulkontra denilen Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezmek için oluşturulmuş bir kontra gruptu. 90’larda da böyle bir rol oynadı. Şimdi de bir taraftan Türkiye’ye bir taraftan İran’a dayanıyor. Aslında Kürdistan üzerindeki inkar ve imha sisteminin bir saldırı grubudur.

Rojava’da bir ayı aşkın süren Komutan Rubar Qamişlo’ya atfedilen devrimci operasyon ikinci aşamasında Til Abyad bölgesinde çatışmalar yoğunlaştı. Bu operasyonları siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu nasıl siyasi sonuçları ortaya çıkarır?

Önce şunu tespit etmek lazım: Bakur ve Türkiye’deki seçim sonuçlarını tartıştık, yine Kürdistan’daki gelişmeleri ve Kürtler lehindeki olumlu gelişmeleri tartıştık. Bütün bunların temelinde DAİŞ faşizmine karşı Kürt halkının Rojava’da ve Başur’da yürüttüğü kahramanca direniş var; Şengal ve Kobani direnişleri var, Kerkük ve Maxmur direnişleri var. Hewler’i savundular, Kobanê’de sadece Rojava’yı değil bütün Kürdistan’ı savundular. Dolayısıyla YPG/YPJ örgütlemesi temelinde bütün Kürt halkının desteğiyle yürütülen direniş tarihidir, 7 Haziran seçim sonuçlarının temelinde de bu direniş vardır. DAİŞ karşısında yürütülen mücadele elde edilen askeri zaferler kuzey Kürdistan ve Türkiye’de siyasi başarıya dönüştü…

DAİŞ KARŞISINDA ZAFER KAZANANLARI KUTLUYORUM

7 Haziran, 2. Kobanê zaferi olarak da adlandırılıyor…

Evet, Kobanê direnişiyle Türkiye’de yeni bir demokratik devrim süreci başlamıştı. 7 Haziran seçimiyle de bu demokratik devrim güçlü bir hamle yaptı. Bu anlamda Kobanê zaferinden sonra geçen süre içerisinde Cezire’de önemli zaferler kazanıldı. Özellikle 6 Mayıs’ta başlatılan Komutan Rubar Qamışlo Hamlesi çok önemli askeri ve siyasi durum açığa çıkardı. Aynı anda DAİŞ Irak’ta Ramadi’yi, Suriye’de Palmira’yı aldı. Yani DAİŞ ilerliyor, DAİŞ’e darbe vuran, DAİŞ karşısında zafer kazanan başka bir güç yok, halk gücü yok. Bu temelde ben YPG/YPJ’yi, bu mücadeleye katkısı bulunan herkesi kutluyorum, selamlıyorum. Şehitlerini saygı ile anıyorum.

Rojava devriminin korunabilmesi için, Ortadoğu’da halkların başına bela olmuş bu güruhu zayıflatarak bu alandan defedilmesi için bu hattın açılması gerekiyor. / Firatnews

Güncelleme Tarihi: 17 Haziran 2015, 08:35
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER