Kalkan: Esas gündem 10 maddelik müzakere başlığıdır

Duran Kalkan, “HDP heyetinin açıklanmasında, biraz da mutabık kalındığı ortaya konan, içi doldurulduğunda Türkiye’yi demokratikleştirecek, Kürt sorununu da çözüme götürecek olan 10 müzakere başlığı vardı. Esas olan o, şimdi gündem budur.

Kalkan: Esas gündem 10 maddelik müzakere başlığıdır
 PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan, “Aslında 28 Şubat’taki HDP heyetinin açıklanmasında, biraz da mutabık kalındığı ortaya konan, içi doldurulduğunda Türkiye’yi demokratikleştirecek, Kürt sorununu da çözüme götürecek olan 10 müzakere başlığı vardı. Esas olan o, şimdi gündem budur. Bunları tartışılması ve içinin doldurulması temelinde diğer çözümlenmesi gereken bütün sorunların çözümlenmesidir. Böyle bir taahhüt oldu, niyet beyanı bu temelde oldu. Önder Apo bu süreci geliştirirken “eş zamanlılık” dedi, yani aynı zamanda tarafların üzerlerine düşen görevleri yerine getirmeleri, adım atmaları esas olandır.

Doğru olan, herkes için yaşanılabilir bir Türkiye yaratacak olan, tüm sorunların çözümünün kapısını açacak olan demokratikleşme sorunlarının tartışılmasıdır. Esas olan husus bu dur. Bu 10 maddenin geciktirilmeden tartışılmaya başlanması, sürecin seçime kurban edilmemesi, basit yaklaşılmaması, ucuz oy hesaplarıyla yaklaşılıp sekteye uğratılmaması çok önemlidir” dedi.

‘YAŞAR KEMAL ÖNDER APO’YLA TAM BİR UYUM VE BÜTÜNLÜK OLUŞTURDU’

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, MED NÛÇE’de yayınlanan Politik Alan programında Ersin Çelik'in sorularını yanıtladı. Gündemdeki gelişmelere ilişkin önemli açıklamalarda bulunan Kalkan, şunları söyledi:  “Edebiyatın büyük ustası Yaşar Kemal’i saygıyla anıyorum. Tüm halkımızın, Türkiye toplumunun, insanlığın başı sağ olsun, diyorum. Kürt halkının ve Türkiye toplumunun yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden birisiydi. Türkiye’nin toplumsallaşmasına, uluslaşmasına belki de en büyük katkıyı yapan insandı, denebilir. Çünkü toplumları kültürler oluşturuyor, kültürleri de edebiyat ve sanat yaratıyor. Toplumla iç içe oluşu, kaynaşması, bütünleşmesi aslında toplumun yaratıcı harcı olmasından ileri geliyor. Yaşar Kemal gibi büyük insanların yeri doldurulamaz değerli çabalarıyla toplum bu düzeye geldi. Önder Apo’yla tam bir uyum ve bütünlük oluşturdu. Toplumsal alan, toplum bilimi, siyaset, askerlikle edebiyat ve kültürü bütünleştirmede, birbirlerini çok sevdiklerini de biliyorum ve yürekten de inanıyorum. Yaşamımızı kolay hale getirdiler, özgür ve demokratik kıldılar. Yaşar Kemal’in hepimiz üzerinde emeği büyüktür, hiç görmemiş de olsak, tanışmamış, tartışmamış da olsak, ama insan olmamızda, kültür birikimi kazanmamızda, özgürlüğü, demokrasiyi, toplumculuğu, paylaşımı sevmemizde hepimizin öğretmeni oldu. Toplumun öğretmeni oldu. Dolayısıyla Kürt halkının özgürlük mücadelesinde ve Türkiye toplumunun demokratik yürüyüşünde sonsuza kadar yaşayacaktır. “

İŞİN ÖZÜ SADECE BİR NİYET BEYANI

Dolmabahçe Sarayında HDP İmralı heyeti ile AKP Hükümeti yetkililerinin birlikte açıklama yapmasını uzun süredir yürütülen mücadelenin sonucunda ulaşılan bir düzey olarak tanımlayan Kalkan, “Mevcut haliyle açıklamalardaki somutluk sadece ‘tahkim edilmiş bir çatışmasızlık’ durumudur. “Gelinen süreç açısından önemli, ciddi bir adım. Ama kendiliğinden, mücadelesiz, çabasız da gelinmedi. Böyle bir duruma gelinmesinde Önder Apo’nun sabırla, dirayetle, insanüstü bir çabayla harcadığı emeğin değerini bilmek, görmek gerekiyor. Bu duruma gelinmesinde belirleyici çaba kesinlikle Önder Apo’nundur. Oldukça anlamlı, fakat Önder Apo’da ifade etti, işin özü sadece bir tarihi niyet beyanı. Bu niyetin gerçek haline gelmesi gerekiyor. Bunun için de yapılması gerenler var, esas onu görmek ve ona göre hareket etmek lazım. Yoksa mevcut haliyle açıklamalardaki somutluk sadece “tahkim edilmiş bir çatışmasızlık” durumudur. Bu, tedbirleri alınmış, sağlam güvencelere bağlanmış bir çatışmasızlık durumu. Karşılıklı, iki taraflı, belli kuralları ve ilkeleri olan ve uyulan bir çatışmasızlık durumudur. Hükümet de onu “tam anlamıyla bir eylemsizlik konumu” olarak değerlendirdi. İkisi de aynı anlama geliyor. Bu anlamda bir ortaklaşma, birlikte bir açıklama, tarafların birbirini bu temelde ortak bir zeminde, basın önünde kabul etmesi, topluma takdim etmesi önemlidir, küçümsenmemelidir” dedi.

‘SOMUT OLAN SEÇİME KADAR ÇATIŞMASIZLIĞIN SÜRECEĞİDİR’

28 Şubat tarihli ortak açıklamadan çıkan temel sonucun “seçime kadar bir çatışmasızlık durumu”  olduğuna dikkat çeken Kalkan, konuya ilişkin değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “Somut, niyet beyanları ve bu anlamdaki taahhütler dışında somut olan birlik, ittifak bu düzeydedir. Bu anlamda da zaten 2013 Newroz’undan itibaren Önder Apo’nun çağrısıyla oluşmuş bir süreç vardı. AKP’nin tutumu nedeniyle bu süreç tehlikeye girdi, riske girdi. Neredeyse bitme noktasına geldi. Yeniden Dolmabahçe’deki açıklamayla böyle bir tutumun hem Önder Apo tarafından, hem de AKP Hükümeti tarafından ortaya konması en azından seçime kadar sürecek bir çatışmasızlık, eylemsizlik durumunun iki tarafça da kabul edildiği ve sürecin bu biçimde devam edeceği anlamına geliyor.

‘UYGULAMA UYGULAMA UYGULAMA’

“Gerçeğin pratikleştirmek, uygulamak olduğu görüşü doğru. Biz de ‘uygulama uygulama uygulama’ diyoruz, yani Türkiye toplumunun ihtiyacı olanı bu topluma vermek. Fakat bazı tutumlar, tartışmalar çok dar, hedefin çok ötesinde, içi boşaltılan, anlamsız, gerçekleşmez beklentiler yaratmaya çalışan, aslında biraz da işin tartışmasında, zaman geçirmesinde görülen hususlar var. Bu konuda herkes duyarlı olmalı. Hatta bazıları kendilerine göre güya Önder Apo’yu test ettiklerini, PKK’yi test ettiklerini söylüyorlar. Güya Kürt tarafında farklılıkların olduğunu, dolayısıyla da sürecin başarıya gitmemesinin sorumlusunu Kürt tarafının olduğunu ifade etmeye çalışıyorlar. Bazıları ima yoluyla, bazıları açık söylüyorlar, bazıları da gündem saptırıyorlar. Bunlar uydurmadır, hepsi yalan. Bir defa ben şunu belirtebilirim, biz hareket ve halk olarak her zaman Önder Apo’nun izinde olduk. Bu dün de böyleydi, yarın da böyle olur. Özgür ve demokratik yaşam konusunda, Kürt tarafında kesinlikle bir parçalılık yok, farklılık yok, diğer yandan ise isteksizlik yok. Büyük bir ciddiyet var, samimiyet var, tutarlılık var, istek var; hangi konuda? Kürtler özgür olsun, kadınları özgür olsun, halklar özgür olsun, Türkiye toplumu özgür olsun. Özgürlük ve demokrasi konusunda tam bir karar birliği ve istek vardır. Fakat şimdiye kadar böyle bir tutumu karşı taraftan göremedik.

Sanki sorunları PKK yaratmış gibi gösterilmeye çalışılıyor, oysa Kürt sorunu PKK’den önce de vardı, demokrasi sorunu PKK’den önce de vardı. PKK’yi demokrasi ve Kürt sorunu yarattı. Diğer yandan sanki engel PKK’nin elindeki silahlarmış gibi gösteriliyor, oysa bu konuda da ciddi bir tutarsızlık var. PKK son 15 yıldır çok az zaman sürecinde bu kadar tahrike, saldırıya, baskıya, tutuklamaya, katliama rağmen silah kullandı.

PKK’nin bu konumdan dolayı işlerin yürümediği, adımların atılmadığı, demokratikleşmenin olmadığı, çözüm sürecinin gelişmediği, başta Kürt sorunu olmak üzere sorunların çözülmediği görüşü kesinlikle doğru değildir. 2 Ağustos 1999’da PKK süresiz ateşkes ilan etti, PKK güçlerini sınır dışına çekti, ta 2004’e kadar. 5 yıldan fazla bir zaman dilimi neredeyse bu biçimde yaşandı. 2004’ten 2010’a kadar da çok etkili bir çatışmalı durum olmadı, zayıf bir çatışma durumu vardı. Bu arada 1 Ekim 2006’da ateşkes yapıldı, 2010’a kadar neredeyse böyle bir durum şu veya bu düzeyde sürdür. Son olarak da 2013 Newrozu’ndan bu yana bir çatışmasızlık durumu var. Ortada çatışmalarla demokratikleşmeyi engelleyen, demokratik-siyasi reformları yapma önünde engel oluşturan bir durum yok. Gerçekler bu iken peki nerede kaldı bu durumu engel olarak gösterenler, bu süreçte ne yaptılar? Hangi adımları attılar? Neden Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme gibi bir durumu geliştirmediler? Bunu herkes sormalı. Şunu da herkes bilmeli, sorun Kürt sorunudur, kadın sorunudur, emekçiler sorunudur, halklar sorunudur, dil sorunudur, kültür sorunudur; Türkiye’de sorun çok. Bu sorunların ortaya çıkmasına neden olan ve çözümünü engelleyen de demokrasizliktir, antidemokratik, baskıcı, diktatöryal, militarist eğilimlerdir. Bu temeldeki zihniyet ve politikalardır. Yoksa sorunlar kesinlikle çözülmez değilidir, bu kadar uzatmaya, “ne kadar zor sorunmuş” demeye de gerek yok. Şimdi de bazıları söylüyorlar: “sorun ağırdır, biranda çözülecekmiş gibi görmemek lazım.  Bir günde çözülmez” diyerek aslında isteksizliklerini ortaya koyuyorlar. Evet, sorunlar ciddi, biz de hafife almıyoruz, ama kesinlikle çözülmez değildir.”

‘10 MADDE ESAS GÜNDEMDİR’

10 maddenin geciktirilmeden tartışılmaya başlanması gerektiğini kaydeden Kalkan, “Şimdi “sorun PKK’nin silahlı olmasıdır” diyorlar. Bu sorunu da demokrasizlik yarattı. Kürt sorununun varlığı yarattı, ayrımcılık yarattı, baskıcılık yarattı. Şimdi bunlar ortadan kalkarsa, demokratikleşme olursa, sorunların çözümü için demokratik yaklaşım geliştirilirse bu temelde bütün sorunlar çözülür. PKK de böyle bir çözüme hazır olduğunu, bu çözümün temel bir gücü, aktörü olduğunu, bu konuda sonuna kadar kararlı ve istekli olduğunu her zaman ortaya koydu. Bu bakımdan hedef saptırma olmamalı, gerçek tersyüz edilmemeli. Hep bu tartışmalar olurken şu söylendi, “arabayı atın önüne koşmamak lazım.” o yaklaşımlar bu anlama geliyor. Arabayı atın önüne koştun mu, yürümez. Atı arabanın önüne koşmak ne demektir? Demokratikleşme sorunlarının çözümü için adımlar atmak, demokratik zihniyet taşımak ve demokratik politikalar üretmek, güçlü bir demokratikleşmeyi geliştirmek demektir. Aslında 28 Şubat’taki HDP heyetinin açıklanmasında, biraz da mutabık kalındığı ortaya konan, içi doldurulduğunda Türkiye’yi demokratikleştirecek, Kürt sorunu da çözüme götürecek olan 10 müzakere başlığı vardı. Esas olan o, şimdi gündem budur. Bunları tartışılması ve içinin doldurulması temelinde diğer çözümlenmesi gereken bütün sorunların çözümlenmesidir. Böyle bir taahhüt oldu, niyet beyanı bu temelde oldu. Önder Apo bu süreci geliştirirken “eş zamanlılık” dedi, yani aynı zamanda tarafların üzerlerine düşen görevleri yerine getirmeleri, adım atmaları esas olandır.

Şimdi bize dönük tartışmalar oluyor, isteklerde bulunuluyor. Önder Apo da niyet beyanında bulundu. PKK 2 Ağustos 1999’da böyle bir süreci geliştirdi de. Ondan önce 1 Eylül 1998’de de benzer adımı atmıştı. Sanki PKK hiç böyle adım atmamış, buna karşıtmış gibi bir hava yaratmak, anlayış ortaya koymak kesinlikle doğru değildir ve kimse şunu söylemiyor: “PKK demokratik çözümden yana değil, barıştan yana değil…” Önder Apo sonuna kadar barışın, demokrasinin temsilcisi durumunda. Demokratik çözümün öncüsü, barış, özgürlük ve demokrasinin teorisinin, felsefesinin yaratıcısı; tüm PKK ve Kürt halkı da bu felsefe ve teoriyle kendisini eğitti. Bu nedenle hep PKK’yi çekiştirmeye çalışmanın hiçbir anlamı yok, hiçbir içeriği, geçerliliği yok. Doğru olan, herkes için yaşanılabilir bir Türkiye yaratacak olan, tüm sorunların çözümünün kapısını açacak olan demokratikleşme sorunlarının tartışılmasıdır. Esas olan husus bu dur. Bu 10 maddenin geciktirilmeden tartışılmaya başlanması, sürecin seçime kurban edilmemesi, basit yaklaşılmaması, ucuz oy hesaplarıyla yaklaşılıp sekteye uğratılmaması çok önemlidir” dedi.

‘HERKES DEMOKRATİKLEŞMEYE SAHİP ÇIKMALI’

“Bu anlamda kamuoyuna bir taahhütte bulunuldu, Önder Apo bulundu, HDP bulundu, Hükümet bulundu” diyen Duran Kalkan,  Biz Önder Apo’nun attığı adımların sonuna kadar yanındayız, beraberiz. Fakat şunu bilmeli herkes: bu taahhütlerde bulunuldu, ama uygulama gerekiyor, pratik gerekiyor, adım atmak gerekiyor. “Pratik adım atmak neymiş, mesele gerilladır” deniliyor. Mesele demokratikleşmemedir. Ortada, her gün çocuklar ve gençler tutuklanıyor, katlediliyor. Cizre’deki saldırılar hale devam ediyor, hasta tutsaklar hala ölümcül sınırda zindanlardadır. Mecliste görüşülen yasa, iç güvenlik paketi, açıkça şunu söylüyorlar, “biz bu paketle PKK’yi ezip imha edeceğiz, PKK’de buna destek versin!” insanın çok tuhafına gidiyor, yani PKK’ye şunu demeye geliyor: Sen intihar et! Böyle olmaz. Bu işin böyle olmayacağı, bu biçimde yürümeyeceği açık. Bu bakımdan herkes dikkatli, tutarlı olmalı, yani demokratikleşmeye sahip çıkmalı. Bunu da bence herkesten çok AKP bilir, bilmeli. Şu 12-13 yıllık iktidarı içerisinde neler yaşandı… Demokrasi ve demokratikleşme bir gün herkesten çok AKP’ye lazım olacağı unutmamalı! Cumhurbaşkanından, tüm parti yetkililerine kadar, herkes unutmamalı. Onun için de bugünün demokratikleşme atmosferini değerlendirmek, kararlıca ve cesaretle demokratikleşme adımlarını atmak gerekli. Kendisi açısından da herhangi durumda sığınacağı yer olur, kendi yaşamını örgütleyeceği yer olur” diye belirtti.

‘ÖNDER APO’NUN ÖRGÜT İLE İLİŞKİSİ OLMALI’

Ortak açıklamayı ifade ettiği anlamın dışına çekilerek tartışılmasını “öküz altında buzağı aramak” deyişi ile tarif eden PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan, sözlerine şöyle devam etti:

“Biz Hareket ve halk olarak Önder Apo’nun her zaman izindeyiz, dün de böyleydi, yarın da böyledir. Bu sürecin mimarı da Önder Apo. Ama ne oldu? İki cümlelik bir açıklama oldu. Sırrı Süreyya Önder iki cümle Önder Apo’ya atfen açıklamada bulundu. Şimdi bir başkası üzerinden iki cümle sözünü topluma taşırarak bir kişi böyle bir süreci nasıl götürsün? Böyle bir sürecin çözümleyici olmasını nasıl sağlasın? Mesela şimdi Önder Apo durumu nasıl değerlendirdi biz bilmiyoruz, tartışmalar da henüz bize ulaşmış değil. Olsa bile sadece bir heyetin görüşmesi ile olmuyor. Deniliyor ki, bir kelime söylesin bütün halk hizaya geçsin, gerilla hizaya geçsin, herkes ülkeyi terk etsin gitsin. Böyle olmaz ki, bunu insanlar anlarsa yaparlar. O halde Önder Apo’nun kendisini gerillaya anlatması gerekiyor, partiye anlatması gerekiyor, halka anlatması gerekiyor. Kendisini anlatamadan nasıl o insanları etkileyip bazı şeylere yönlendirebilsin. Gerçekten Önder Apo durumu nasıl değerlendiriyor, biz bilmiyoruz. Birkaç kavram belirtildi, onun ötesinde ne düşünüyor bilmiyoruz. Ama bilmemiz gerekiyor. Örgüt ile ilişkisi olmalı, konuşulabilmeli.

Daha öncesin bir de söylendi, basın grupları gidecekler, görüşmeler yapacaklar, açıklama olacak… Şu bile ayıp oluyor, sadece birkaç kişi gidiyor geliyor, yıllardır, birkaç cümle “şunu söyledi” diyorlar, toplum merak ediyor. Açıklama bile öyle yapıldı. Onun yerine basın gidebilirdi, Önder Apo düşüncelerini genişçe ortaya koyabilirdi. O zaman gerillayı da, partiyi de, Kürdü de, Türkü de herkesi ikna ederdi. Çözüm böyle olur. Ama bunlar olmuyor, bunların hiçbirisi yok, sıkıştırılıyor, kapatılıyor, ondan sonra deniliyor ki, çözüm bul! Önder Apo “su olmayan havuzda nasıl yüzeyim” dedi. Biraz çözümlerin gelişebilmesi için mevcut durumun değişmesi gerekiyor. Hiçbir değişiklik yok, bir heyet gidiyor. Örneğin müzakereler olacaktı, heyetler olacaktı, tartışmalar olacaktı, komisyonlar kurulacaktı, izleme komisyonu, hakikatleri araştırma komisyonu gibi birçok komisyon kurulacaktı ve bunlar gidip görüşmeler yapacaklardı. “10 heyetle görüşeceğim” diye kaç defa Önder Apo kamuoyuna açıklama yaptı, ama hiçbirisi gerçekleşmedi.

Eğer sanılıyorsa ki, PKK böyle her şeyi biliyor, anlıyor, biz anlamıyoruz, farz edelim ki, kolay anlamayız, sert kafayız. Birilerinin anlatması gerekiyor, ne yapılmak istendiğini öğretmesi lazım. Gerillaya kim geliyorsa buyursun, kapılar ardına kadar açıktır, herkesten alacağı cevap budur: “Ben anlamam” derler, “bana anlatacak, kafamı netleştirecek,  beni ikna edecek fikir lazım, dil lazım. Böyle fikirler olmazsa, anladığım dilde konuşulmazsa ben kolay kolay anlamam.” Durum budur, bunu herkes bilmeli. Önder Apo’nun bu durumu sürdükçe, açıklamanın hemen ardından PKK ne yapacak, demek olmaz. Tersine İmralı’da görüşmeler olacaktı, müzakere maddeleri belirlendi, hemen Kürt tarafı heyetini de oluşturuyor. Diyorlar ki “Kürt tarafında parçalılık” var, eğer varsalar biz bütün örgütlemeleri, bir günde, iki günde, bir haftada gerçekleştirmeye hazırız. Kürt demokratik siyaseti de hazır, halkı da hazır, PKK de her şeye hazırdır. PKK bütünüyle hazırlıklı bir örgüttür.

‘BU BARIŞ VE DEMOKRASİDEN YANA OLAN HERKES İÇİN ÇAĞRI’

İkincisi, şu söylem yanlıştır. Bilmem bu AKP için yapılıyor, seçim için yapılıyor ve benzeri şeyler gerçekten ayıp sözler. Böyle söyleyenler gerçekten nerede yaşıyorlar? Bugün koşullar bu konuda elverişli hale gelmiş, imkanlar birikmiş, adımlar atılabilir hale gelmiş ve adım atılıyor. Yarın daha farklısı olur.

Bu iki tarafın yan yana gelerek aslında bazı konuları tartışmak üzere mutabakata vardıklarını duyurma oldu. Kime duyurdular? Halka duyurdular, Türkiye toplumuna duyurdular, demokratik kamuoyuna duyurdular. Ben aynı zamanda hareketimiz adına da bunu söyleyebilirim, bu, bütün Türkiye toplumunun dinamik güçelerine, başta demokratik güçler, sol sosyalist güçler, özgürlükçü güçler olmak üzere hangi eğilimden olursa olsun demokrasiden, birlikte yaşamdan, kardeşlikten yana olan herkes için; kadınlar için, gençler için, emekçiler için, herek için demokrasiye inanan, demokrasi ve özgürlükten yana olan, sorunların barış ve demokratik çözümünden yana olan herkes için bir çağrıydı. Aslında çağrı orayadır. O halde demokratik güçlerin ya da bazı güçlerin kendilerini bunun dışında görüş, “bu acaba iki güç arasında anlaşma mıdır, şunu mu yapmak istiyorlar, bunu mu yapmak istiyorlar” demeleri kesinlikle doğru değil. Bu yapılanı anlamamak oluyor. Özellikle ben buradan tüm demokratik güçlere, sol-sosyalist güçlere adımları, yapılanları doğru anlama ve görev sorumluluklarına sahip çıkma çağrısında bulunuyorum. Aslında bütün bu açıklamaların birinci muhatabı onlardır. PKK açısından bilinmeli ki, muhatap olan kadınlardı, gençlerdir, emekçilerdir, tüm halktır, muhatap olan demokratik güçlerdir. O halde herkese görev düşüyor, uzakta, kenarda durup “ne oluyor” diye yakınmak ya da tersinden anlamak yerine herkes görev ve sorumluluklarına sahip çıkmalı. Bu adımları yeni adımlarla ilerleterek özgürlüklerle dolu, yaşanabilir, demokratik bir Türkiye’yi birlikte inşa etmek için birlik olup seferber olmalılar, çalışmaya, pratiğe seferber olmalılar.

Hep birlikte kim engel oluyorsa ona karşı mücadele edilsin. Biz engelsek bize karşı mücadele edilsin, AKP engelliyorsa mücadele edilsin. Gücümüzü birleştirelim, demokratik güçler birleşsin, demokrasinin gücü birleşsin. İşte önümüzde seçim de var. 7 Haziran seçimlerini demokrasinin zaferi haline getirelim. Gerçekten iş yapmak, sonuç almak, gericiliği, şovenizmi, milliyetçiliği yıkmak, onun yerine özgürlükçü demokratik bir gelişmeyi zafere taşımak istiyorsak bunun önü açılmıştır.”

‘AKP İÇİN BİR TESTTİR BİR SINAVDIR’

İç Güvenlik Paketinin 28 Şubat’ta yapılan açıklamanın özünü oluşturan on başlıklı demokratikleşme belgesinin ruhuyla da, içeriğiyle de uyumlu olmadığını söyleyen Duran Kalkan, “Bunu herkes görüyor, herkes söylüyor. Bu konuda yönetimimizin açıklamaları oldu, demokratik güçler her alanda mücadele verdiler. Biz sonuna kadar o mücadeleyi destekledik, birlikte olduk, doğru bulduk. Mecliste de çok şiddetli bir mücadele yaşandı, anlamlıydı. Biz kesinlikle onların anlamlı olduğu ve boşa gitmediği kanaatindeyiz. Dolayısıyla aslında AKP’yi kendilerinin kullandığı ve çok sevdikleri anlaşılan kavramla ifade edebiliriz, test ediliyor, AKP için bir sınavdır, bir testtir. Eğer pratikte gerçekten bir ters olayından söz edeceksek, AKP test ediliyor. İşte PKK engeli de kalkmıştır, nasıl bir yeniden demokratik Türkiye olacaksa görelim, demokratikleşme adımlarını görelim. Herhalde Kürt çocuklarını, gençlerini hangi elbise giydikleri, hangi dili konuştukları, nasıl bir atkı omuzlarına attıklarına bakarak tutuklamak demokrasi filan değildir. Onunla demokratikleşme gelişmez. Nitekim bu konuda ısrarlı olurlarsa, işi yokuşa sürüyorlar anlamına gelir. “Çok rahatladık” diyorlar, toplum da kendilerinden demokratikleşme adımları bekliyor. Demokratikleşme adımlarını atmadıkça, uygulama yapmadıkça hiç kimse AKP’nin sözüne, demagojisine aldanmaz” şeklinde konuştu.

‘GELİŞMELER SEÇİM SONUÇLARINA GÖRE OLACAK’

Sürecin seçimle birleştiğine bir kez daha vurgu yapan Duran Kalkan, AKP’nin de süreci secim süreci olarak ele aldığına ve AKP’nin her şeyi seçim için yaptığına dikkat çekerek “Gelişmeler seçim sonuçlarına göre olacak, bunu her kes bilmek durumundadır” dedi.

‘O AÇIKLAMA BİR MÜJDE GİBİYDİ’

7 Haziran seçimleri için HDP’nin, demokrasi güçlerinin ittifak arayışlarına dikkat çeken Duran Kalkan, sözlerine şöyle devam etti: “Bu anlamda EMEP’in tutumu olumlu oldu, bunu kutluyorum. O açıklama gerçekten de bir müjde gibiydi, ama toplum demokrasi güçlerinden daha büyük müjdeler, birlikte ortak bir demokrasi programıyla 7 Haziran’da ülke yönetimine aday olma müjdesi bekliyor.

Bu anlamda ittifakların daha çok gelişmesi lazım, küçük-büyük denmemeli, gizli-açık denmemeli bütün partiler, gruplar, bütün örgütler, demokratik kitle örgütler, sendikalar, kadın örgütleri, gençlik örgütleri, dernekleri, basın kuruluşlarını da içine alan bütün ezilenleri, halkları, özellikleri Alevileri örgütlü konumlarıyla Asuri-Süryanileri diğer halk kesimlerini birleştiren çok geniş bir demokrasi birliğine, demokratik birliğe kesinlikle ihtiyaç var. Bunu HDP böyle öngörmeli, zaten o yönlü açıklamalar da oluyor. Bu bakımdan çabaları önemli, başarı da kazanacaklar ve biz buna inanıyoruz.

‘İTTİFAKLARIN DAHA DA GENİŞLEMESİ GEREKİYOR’

Daha genişlemek gerekiyor. Herkesi kesinlikle katmak lazım, özellikle de bu konuda tabi belli başlı siyasi güçler var, sol demokratik güçler var, demokratik sosyalist güçler var. Onlara büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. Herkes ve görev sorumluluğuna sahip çıkmalı, birlik olmalılar. Özgür ve demokratik Türkiye’yi nasıl ele alıyorlar, nasıl değerlendiriyorlar? Bunun ilk modelini, ilk prototipini bu çeçimle ortaya çıkartabilirler, çıkartmalılar ve bu temel de de aslında hem daha net programları olmalı, ilkeleri açık ve anlaşılır olmalı ve hem de çok örgütlü çalışmalılar. Adaylık için özelikle kadınların ilgisi çok fazla ki, 275 milletvekilliğini yakalamak için kadınlar, kadın örgütleri tabi büyük bir çaba harcamalılar, hatta 275’i aşmalılar da. İddiaları daha büyük olmalı, katılımları daha fazla olmalı.

Bu anlamda kadınların, gençlerin, bütün toplumsal kesimlerin, emekçilerin, tüm halk kesimlerinin yer alması, haddime değil ama bir tanım şöyle getirebilirim: HDP bloku çok renkli olmalı.

HDP’de ortaya çıkan demokrasi blokunun topluma sunacağı aday profili gerçekten çok renkli olmalı. Seçilecek kişiler kendi gücüne güvenmeli, halkçı olmalı, toplumcu olmalı, emek sahibi olmalı, çalışmalı, iş yapabilir olmalıdır.

Bu açıklama da dahil ortaya çıkan gelişmelerin yaratıcısı kendileri, demokrasi mücadelesiyle oldu. Eşbaşkan Selahattin Demirtaş söylüyordu, çok haklı. Evet, AKP bu noktaya nasıl getirildi, hangi mücadeleyle oldu? Demokrasi güçlerinin bu kadar cesur, özverili onlarca şehit vererek yürüttüğü mücadele olmasaydı, Önder Apo’nun gerçekten de insanüstü bir sabır ve iradeyle barışta, demokraside, kardeşlikte, çözümde ısrarlı tutumu olmasaydı böyle bir düzeye gelinmezdi. Dolayısıyla bu durumun yaratıcı olarak sahiplenmesi gerekiyor. Sanki bunları AKP yapmış gibi, buradan ortaya çıkacak kazanımları AKP’ye bırakacak gibi bir tutum içine kesinlikle kimse girmemeli.”

‘TIL HEMİS HALKLARIN ZAFERİDİR’

Rojava’da YPG ve YPJ savaşçılarının DAİŞ’e karşı yürüttüğü operasyonların Kobanê zaferinin devamı ve benzer özellikler taşıdığını söyleyen Kalkan, “Öncelikle YPG/YPJ’nin Tıl Hemis zaferini kutluyorum, hepsini selamlıyorum, başarılarının devamın daha da büyük olmasını diliyorum. Kobanê zaferine Tıl Hemis zaferinin de eklenmesi gerçekten de DAİŞ faşizmi karşısında insanlığın, halkların çok büyük bir başarı elde etmeleri hamle yapmaları anlamına geldi. Kobanê zaferi de, Tıl Hemis zaferi de halkların zaferidir, özgür insanlığın zaferidir. İradenin ve inancın zaferidir. Özgür zafer yaşam tutkusunun zaferidir. Tabi Önder Apo’nin çizgisinin, dehasının zaferi, doğru düşüncenin, doğru öngörünün zaferi oluyor” dedi.

Rojava’da mücadelenin, kazanımların ve zaferlerin Suriye’nin geleceğinde model niteliğinde etkili olacağını belirten Duran Kalkan’ın konuya ilişkin değerlendirmeleri şöyle:

“Til Hemis zaferine - halklar Kobanê’de de birlikte direndiler- Avrupa’dan, Avusturalya’dan katılan var, Arabı katılıyor, Süryanisi, Ermenisi, Kürdü, Türkmeni hepsi iç içe birlikte, demek ki PKK silahıyla da olsa bir halklar mozaiği; her halktan insanı bir araya getiriyor, özgürlük ve demokrasi yaşam ilkeleri temelinde en ileri düzeyde yoldaş yapıyor, birliğe ulaştırıyor. Bu mücadelenin o büyük kahramanlarını, şehitlerini Avusturyalı büyük devrimci enternasyonalist yoldaş şahsında, yine bu süreçte bazı Süryani köylerine dönük katliamlar oldu, acılarını paylaşıyorum Süryani halkımızın. Şehitler verdiler, kahramanca direniş içerisinde o şehitleri saygı ve nimetle anıyorum.

Yakında sonuçlar daha iyi bütün Ortadoğu toplumlarına yansır. Gerçekten de Ortadoğu’da özgürlük ve demokrasi ilkesi temelinde kardeşte birlik içinde yaşam modeli oluşturacak bir saha çıktı ortaya, Cezîrê şimdi bu durumdadır.

Artık DAİŞ faşizminin Rojava’yı tehdit etmesi gittikçe zayıflatıldı, kırıldı. DAİŞ bu anlamda yenilmiştir.

Ayrıca demokratik Suriye modeli ortaya çıkarıldı. Kobanê’de yeniden inşa süreci başlatılıyor. Zafer tamamlanmıştır. Demokratik Suriye zaferi olarak sürüyor. Cezîrê, Til Hemis zaferiyle önemli bir düzeye geldi. Demokratik Suriye şekilleniyor, aslında Suriye için model olacak bir demokratik sistem ortaya çıkıyor, bence herkes bunu dikkatle izlemeli ve desteklemelidir.” / Firatnews

Güncelleme Tarihi: 04 Mart 2015, 09:18
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER