Kürdistan Özgür Kadın Partisi'nden (PAJK) Özgecan açıklaması

Tarsus'ta Özgecan Arslan katliamı için değerlendirmelerde bulunan PAJK Koordinasyon Üyesi Zilar Sterk, “Bu saldırı faşist bir saldırıdır. Faşizm zaten egemen erkekliğin zirve ideolojisidir” dedi.

Kürdistan Özgür Kadın Partisi'nden (PAJK) Özgecan açıklaması
Tarsus'ta Özgecan Arslan katliamı için değerlendirmelerde bulunan PAJK Koordinasyon Üyesi Zilar Sterk, “Bu saldırı faşist bir saldırıdır. Faşizm zaten egemen erkekliğin zirve ideolojisidir" dedi.


ANF’ye konuşan Kürdistan Özgür Kadın Partisi (PAJK) Koordinasyon üyesi Zılar Sterk, Özgecan Aslan’ın erkek egemen ideolojinin binlerce yıldan bu yana dünya çapına yayılmış ve iktidarlaşmış en etkili ideoloji olduğunu, Özgecan Aslan şahsında kadına uygulanan vahşetin DAİŞ’in vahşet dolu faşist saldırılarından hiçbir farkının olmadığını söyledi.

‘BU VAHŞETİN DAİŞ’İN SALDIRILARINDAN HİÇBİR FARKI YOKTUR’

Özgecan Aslan’a yapılan saldırının faşist bir saldırı olduğunu söyleyen PAJK Koordinasyon üyesi Zılar Sterk, faşizmin zaten egemen erkekliğin zirve ideolojisi olduğunu belirtti. Erkek egemen ideolojinin binlerce yıldan bu yana dünya çapına yayılmış ve iktidarlaşmış en etkili ideoloji olduğunu söyleyen Sterk, “Maalesef artık kalıcılaşmıştır. Tekçi, merkeziyetçi, anti demokratik devlet ve iktidarı, biçiminde kendisini sistemleştirmiştir. Devlet iktidarına dönüşmüş olmanın bütün avantajlarını kullanarak toplumsal damarlara sızmış ve kültürleşmiştir. Ekonomik, siyasal, askeri, sosyal ve eğitsel kurumlaşmaları kendi hizmetine koşturmaktadır. Toplumsal doğayı hem anlamsal hem de yapısal olarak adeta bozguna uğratmaktadır. Toplumun özgürlük lehine işleyen demokratik değerlerini felç etmiştir. Faşizmin temel kaynağı, tam da toplumu felce uğratan bu tecavüz kültürüdür. Kadına el uzatan, kadına tecavüz eden, toplumun diğer tüm değerlerine de tecavüz eder, el koyar, sömürgeleştirir, ezer geçer. O yüzden faşizmin beslendiği temel kaynak olan bu tecavüz kültürü kurutulmadan, toplumsal kültürel bir devrim yaşanmadan, bu faşist zihniyetler ve günlük tecavüz uygulamaları da son bulmaz. Bu anlamda Özgecanlar şahsında kadınlara uygulanan vahşetin, DAİŞ’ın vahşet dolu faşist saldırılarından hiçbir farkı yoktur. DAİŞ vahşetini yaratan kaynak da, işte bu zihniyet ve uygulamalarının değişik versiyonudur. Aynısıdır. Hatta daha beteridir. Çünkü biri diğerinin nedeni ve sonucudur” diye konuştu.

‘ERDOĞAN’IN SÖYLEDİKLERİ ÜLKENİN HALİNİ GÖSTERİYOR’

Türkiye Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarını da değerlendiren Sterk şöyle konuştu: “Örgütlü kadınlar olarak, Cumhurbaşkanının bu söylediklerinin üzerinden öyle kolay geçemeyiz. Bu kadar tartışmalı ortama rağmen hala ‘Kadınlar, Allah’ın biz erkeklere emanetidir’ diyor. Peki neden? Çünkü ona göre; ‘kadın akılsızdır. Akılsız bir nesnedir. Bedenden ibarettir, eşyadır, maldır, mülktür. sahip olunandır. Hep birilerinindir. Babalarındır, ağabeylerindir, kocalarındır. Kendisi dışında her kesindir. Yönetilendir, yönlendirilendir. Bilmeyendir, kendi yaşamına dair karar alacak iradeye, idrak yetkinliğe sahip değildir. Her bakımdan eksik olandır.’ Diyor ya, “bu işin fıtratı böyledir” diye. İşte bu yüzden, kadınlar erkeklere emanettir ona göre. Ancak maalesef bu düşünceler sadece cumhurbaşkanıyla sınırlı değildir. Cumhurbaşkanının böyle düşünüyor olması, ülkesinin halini de gösteriyor elbet. Cumhurbaşkanı böyle düşünen bir ülkede, kadınların durumu da böyle olur ancak. Kadınları asıl öldüren, kadına böyle emanetlik eşya, emanetlik mal mülk olarak bakan bu mantıktır işte. Kadını eşyalaştıran, kadını birbirine devredilebilir maddi bir emanet olarak ele alan zihniyet ve kültür, onu bu günkü zayıf konumuna, edilgen nesne konumuna getirmiştir. Öncelikle bu aklı, bu zihniyeti sorunun temel kaynağı olarak görmek ve suçlamak gerekir. Bu da fiile dönüşmemiş zihinsel bir suçtur. Zihinsel suçun bir ceza karşılığı olmadığından dolayı, ancak maddi eyleme dönüşmüş sonuçlarının cezalandırılması tartışılıyor. Ama suç işlendikten sonra suçlunun cezalandırılması bile, mağduru geri getirtemiyor maalesef.”

‘ZIVANADAN ÇIKMIŞ ERKEĞİN EN FAŞİST HALİ’

Sterk, halkın, demokratik kamuoyunun, özellikle de kadınların ve kadın çevrelerinin sokak ve meydanlarda yüksek sesle geliştirdiği çözüm önerilerinin oldukça önemli ve anlamlı olduğunu, Özgecan’a yapılan saldırının düzeyi, zıvanadan çıkmış erkekliğin en faşist hali olduğunu, bu faşist erkekliği öldürmek gerektiğine dikkat çekti.

“Bu erkekliği öldürmek de, sadece suçu ıspatlamış ve ele geçmiş birkaç suçluyu, bedenen öldürmekle tek başına amacına ulaşmaz. Tek başına köklü çözüm üretmez. ‘Erkeklik’ etrafında devlet ve iktidar sistemleri olarak örgütlenen egemen bir ideolojidir ve esasen bu ideolojiyi bitirmek gerekmektedir” diyen Sterk, bu ideolojinin nasıl biteceği, bu küresel erkek ittifakı ve iktidarının nasıl çözüleceğini tartışmanın başına yerleştirmek gerektiğini söyledi.

‘EĞİTİM SİSTEMİ CİNSİYETÇİ’

Türkiye’deki eğitim sisteminde cinsiyetçi rolünü de işaret eden Sterk, doyurucu cezaların uygulanmasına paralel olarak, yeni suçlu adaylarının yetişmesini engellemek ve sınırlamak için de okullarda öğretilen erkeci aklı vermeyi bırakmak gerektiğini, devletin eğitim bakanlığı da çocukları, gençleri aynen Cumhurbaşkanının çok açık ele verdiği zihniyetle zehirlediklerini söyledi.

Erkeği, sahip olan özne konumunda, kadını ise sahip olunan nesne konumunda gösteren algıya sahip yeni kuşaklar yetiştiren eğitim sisteminin içeriğinin de bir an önce değişmesi gerektiğini ifade etti.

Çocukların ve gençlerin eğitim materyallerinin bilimsel denetimden, kadın bilim denetiminden geçmesi gerektiğini vurgulayan Sterk, “Toplumsal cinsiyet üretmeyen bir zihniyet bakışının denetiminden geçmelidir. Bu denetimi yapabilecek olanlar da erkekler olmaktan çıkmalıdır. Bu alanda örgütlü kadın yapıları var. Daha da geliştirilmeli ve temel otorite olarak kabul görmeleri sağlanmalıdır. Daha ana okullarından başlayarak okutulan çocuk masal ve hikayelerindeki, sonraki yılların ders kitaplarında yer alan ana metinlerdeki cinsiyetçi mantığı ortadan kaldırmak gerekmektedir. Tüm okullardaki ders materyallerinin, kadın aleyhine cinsiyetçilik üreten içerikleri değiştirilmelidir. Bu konuda yeni bir zihniyet oluşturacak, yeni içerikler hazırlamak gerekmektedir” şeklinde konuştu.

‘KADINLIK KÜLTÜRÜ İLK YAŞAM KÜLTÜRÜDÜR’

Yapılması gerekenler listesinde ikinci önemli noktanın ise, suçluların cezalandırması olduğunu belirtti. En ağır cezaların taciz ve tecavüz suçlularına uygulanması gerektiğini dile getiren Sterk, tecavüzün tek tek bireylere, kişilere dönük bir saldırı olmadığını, bütün kadınlık kültürüne karşı olduğunu belirtti. Kadınlık kültürünün ise toplumu yaratan, toplumsallaşmayı sağlayan ilk yaşam, özgür yaşam kültürü, insanlığın kök kültürü olduğunu dile getiren Sterk, “Tecavüz kültürüyle ve erkekliğin güncel terör eylemleriyle saldırılan, tecavüz edilen esasta toplumun kök kültürüdür. ‘Jın, Jiyan’ kavramları etrafında gelişmiş olan özgür yaşam kültürüdür. Demokratik toplum değerleridir. Özgür toplum felsefesinde, demokratik toplum felsefesinde, özel alan diye bir şey yoktur. Toplumsal doğa bunu reddeder. Tüm alanlar toplumsal alanlardır. Bireysel alan da, toplumsal alandır” diye konuştu.

‘ÖZGÜR VE DEMOKRATİK BİR TOPLUM’

“Özgür ve demokratik toplum, kendi kendini ve birbirini denetleyebilen, ahlaki, politik kılabilen toplumdur” diyen Sterk, herkesin birbirini denetleyebildiği, sivil örgütlü alanlar içinde yer aldığı bir toplum biçimi olarak nitelendirdi.

Böyle bir toplumda herkesin birbirine karşı sorumlu yaklaştığını da kaydeden Sterk, şunları vurguladı. “Demokratik toplumda, toplumun kendi yaşamına dair kararlar, devletlere iktidarlara bırakılmaz. Demokratik Toplum, kendi yaşamına dair kararlarını kendisi verir. Bu bakımdan kadınlar, toplumun oluşturucu ve geliştirici öğeleri olarak, doğurucu anaları olarak, öncüleri olarak kendilerine yapılan zulme karşılık gelen cezalara da, kendileri karar vermelidir. Neden özel kadın mahkemeleri olmasın ki… Taciz ve tecavüz başta olmak üzere, kadına uygulanan şiddetle mücadele konusunda söz ve karar sahibi, buna maruz kalan kadınlar olmalıdır. Çünkü bunun tüm boyutlardaki acısını onlar çekmektedir. Her kadın, uğradığı taciz ve tecavüzle adeta ölümlere gidip gelmektedir. Bunu erkeklerin bilmesi, hissetmesi ve ona göre davranması ve karar vermesi pek mümkün değildir. Bu bakımdan özellikle de taciz ve tecavüzcüleri, kadınlar yargılamalı ve cezalarına karar vermelidir. Erkeklerin denetimindeki mahkemeler, durumu erkek lehine hafifleten nedenler buluyorlar. Kararları erkek lehine mutlaka bir şekilde törpülüyorlar. Hatta kadınları tahrik unsuru olarak görüyorlar. Bu asla kabul edilemez bir yaklaşımdır. Kadını tahrik unsuru olarak görmenin kendisi bir suçtur ve yargılamaktır.”

‘KADINLARIN ÖRGÜTLÜ OLMASI LAZIM’

Bütün bunlara karşı kadınların örgütlenmesi gerektiğini söyleyen Sterk, kadınların artık, “örgütlülük iktidar üretir” kaygısından kurtulması gerektiğini de dile getirdi. Bu kadar acımasız, şiddet yüklü reel bir toplumsal sistem ortamında küçük, elit, marjinal grup örgütlenmelerinin büyük bir dezavantaj olduğuna da dikkat çeken Sterk, “Her örgütlülük iktidar doğurmaz. Kurumların kuramları önemlidir. Kavramlar ve kuramlar özgürlüğe hizmet ediyorsa, onlar etrafında oluşturulacak örgütlü kurumsallıklar da özgürlüğe yakınlaştıracaktır. Bundan çekinmemek gerekmektedir. Bu yönlü kaygılar, özellikle de belli kadın çevrelerinde artık aşılmalıdır. Egemen erkeği hizaya getirecek güçlü kadın duruşu için, buna oldukça ihtiyaç bulunmaktadır. Bu bakımdan, Kürdistanlı kadınların büyük deneyimlerini, demokratik bir Türkiye kadın hareketine taşımanın tam zamanıdır. Çünkü bu denli canavarlaşan örgütlü bir erkek dünyası ile savaşımda; küçük, birbirinden kopuk, parçalı, sinerjiye dönüşmeyen zayıf enerjiler halinde bulunan kadın kurumlaşma tarzı ile büyük başarılar sağlamak mümkün değildir. Daha bütünlüklü, daha sinerjik, büyük ortak örgütlenmelere gitmeye ihtiyaç vardır. Bu dünya ölçeğini de etkiler” dedi.

ÖZ SAVUNMA ÖRGÜTLENMELERİ

Öz savunmanın kadınlar açısından çok önemli olduğuna dikkat çeken Sterk, sömürgecilik kültürü karşısında günümüz sivil toplumunun savunmasız olduğunu, ancak kadınların daha da savunmasız olduğunu kaydetti. Kadınların ne maddi, ne de manevi silahı olmadığını vurgulayan Sterk, ancak bütün silahların da kadınlara doğrultulduğunu da belirtti.

“Karşısında savunmasız yaşamaya çalışıyor. Devletin de toplumun da içinden, erkekliğin bütün silahları maalesef büyük bir ittifak halinde kendisine doğrultulmuştur. Bu kadar savunmasız olması, ona dayatılanlara teslim olmak veya isyan etmek dışında bir çare bırakmamaktadır” diyen Sterk, kadınların okumasına, meslek ve kariyer yapmasına, resmi konum sahibi olmasına rağmen erkeğin gözünde son tahlilde sadece cinsel obje olarak bedenleriyle görüldüğünü de belirtti.

“Söz konusu kadın olunca, tüm diğer toplumsal konumları siliniyor ve ortada sadece bir beden kalıyor” diyen Sterk dolayısıyla kadınların kendisini bedensel olarak koruyabilmeleri, savunabilmeleri gerektiğini ifade etti.

“Kadınları maruz kaldıkları her saldırı karşısında neden başkalarını imdatta çağıran, muhtaç konumda olsunlar” diye soran Sterk, kadınların kendilerini savunma hakkına, yeteneğine, hatta malzemesine sahip olması gerektiğini vurguladı. Kadınların saldırı esnasında kendini savunabilecek yeterli bilgiye ve malzemeye sahip olması gerektiğini söyleyen Sterk, “Bu öz savunma demektir. Kadının kendi kendini savunmayı öğrenmesi gerekiyor. Erkek, potansiyel suçlu olmasından kaynaklı bu tür durumlarda kadınları savunamaz. Hatta bazen kadına şiddet uygulayan, taciz eden tecavüz eden hemcinsine hak bile verebiliyor. Hatta Özgecan örneğinde olduğu gibi birbirinden çekinmiyor, suç ortağı oluyor” dedi.

‘ORTAYA KONULAN TEPKİLER ÖNEMLİYDİ’

Özgecan için ortaya koyulan tepkinin ve eylem düzeyinin önemli olduğunu, Kuzey Kürdistan ve Türkiye kentlerinde gösterilen demokratik toplumsal tepki düzeyinin önemli olduğuna değinen Sterk şunları ifade etti: “Özellikle de ‘erkekliğimizden utanıyoruz, erkekliğimizle yüzleşiyoruz’ gibi değerlendirmeler anlamlıydı. Ancak bu değerlendirmeler tek başına çözümü oluşturmaz, kadınların bizzat kendi hayatını yönetmesi gerekiyor. Yoksa dünyanın gerçek bir devrim görmesi, gerçek bir değişim ve dönüşüm görmesi pek mümkün olmaz. Bu temelde Sevgili Özgecan’ın ilk ve son kurban olmadığını bilmekle beraber, yeni kurbanların önünü almak yönünde de mücadele çabamızı büyütmenin gayreti içinde olacağımızı belirtiyor, saygıyla sevgiyle anıyor, ailesine ve tüm hemcinslerine mücadele azmi ve başarısı diliyorum.” / Firatnews 

Güncelleme Tarihi: 19 Şubat 2015, 17:45
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER