'Kadın ve Zindan' öyküleri raflarda yerini aldı

“Roj TV’ye bağlandığı, haber müdürüyle görüştüğü” için “KCK ideolojik alan komitesinde yer aldığı” iddiasıyla tutuklanan ve 2 yıl cezaevinde kalan Hakkarili gazeteci Hamdiye Çiftçi Öksüz’ün tanıklık ettiği kadınların öykülerini bir araya getirdiği “Kadın ve Zindan” isimli kitabı okuyucuyla buluştu.

'Kadın ve Zindan' öyküleri raflarda yerini aldı
“Roj TV’ye bağlandığı, haber müdürüyle görüştüğü” için “KCK ideolojik alan komitesinde yer aldığı” iddiasıyla tutuklanan ve 2 yıl cezaevinde kalan gazeteci Hamdiye Çiftçi Öksüz’ün tanıklık ettiği kadınların öykülerini bir araya getirdiği “Kadın ve Zindan” isimli kitabı okuyucuyla buluştu. 


Gazeteci Hamdiye Çiftçi Öksüz'ün "Zindan ve Kadın / Tutsak Bir Kadın Gazetecinin Esareti" adlı kitabı yayımlandı. İkinci Adam Yayınları etiketiyle yayımlanan kitap 3 bölümden oluşuyor. İlk bölümde cezaevlerindeki kadın tutsakların öyküleri yer alıyor. İkinci bölümde Çiftçi Öksüz'ün anılarının yer aldığı kitabın son bölümünde ise fotoğraflar bulunuyor.  

Kitabın önsözünde ise Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş, “KCK operasyonları” kapsamında gözaltına alınan ABD’li gazeteci Jake Hass, Alman tarihçi, çevirmen ve gazeteci Michel Knapp gibi isimlerin de imzası bulunuyor.

"Fotoğraf makinem silah olarak görülüyor" cümlesiyle cezaevi günlerini anlatan Çiftçi Öksüz, birçok çalışmasının, araştırma haberlerinin de yarım kaldığını anlatıyor. Çiftçi Öksüz, sade, yalın, içten bir anlatımla sunuyor insanı, kadını, hayallerini, düşüncelerini ve düşlerini.

Çiftçi Öksüz, henüz 14 yaşındayken bir gece Hakkari'deki evlerine yapılan baskında yaşadıklarını anlatarak başlıyor kitabına. O baskında yaşadıklarını ve 'devletle tanışmasını' şöyle anlatıyor: "Postallarla yer yataklarımızı ezdiler. Yeraltındaki peynir kutularımızı çıkarıp 'silah var mı!' diye aradılar. Hakkari'ye 'bombalı eylem yapmak için gelen kadınlar' ihbarı olduğu için yapılan baskında en çok da kadınların eşyalarını aradılar. Ferhat Tunç'un 'Yaro' şarkısının sözleriyle birkaç şiir yazdığım defterimi aldılar ve bana 'Bak kızım ben devlettim, sen yazarsın ben yakarım, sen yazarsın, ben yırtarım, sen yazarsın ben alırım. Çünkü ben güçlüyüm. Ya sana ne bu tür şeylerden, senin yaşındakiler Ayşe’yle, Fatma’yla, popla mopla uğraşır' dedi. Bir diğeriyse 'Bak, ben de bu bölgede doğup büyüdüm. Bir kız kalkıp babasının, bunca abisinin yanında böyle konuşmaz. Sen nereden alıyorsun bu cesareti?' sözleriyle karşılaştım." 

'GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDE ÇOCUĞA İŞKENCE YAPTILAR'

“Bir kadın, gazetecilik yapamaz” sözleriyle muhatap olduğunu belirten Çiftçi Öksüz, hem bu düşünceyi yıkmak hem kadının neler yapabileceğini göstermek anlamında da mücadele verdiğinin altını çiziyor.

Hakkari'de gazetecilik yaptığı dönemde 2008 yılı Newroz'unda Cüneyt Ertuş adlı çocuğun polis tarafından kameralar önünde kolunun kırılarak işkence yapıldığı görüntüleri çektiği anda yaşadıklarına şu sözlerle yer veriyor: "Birden ara sokaktan sürükleyerek bir çocuk getirildi. Çocuğu inanılmaz bir şekilde dövüyor ve çocuğa asla duymak istemediğimiz hakaretler yağdırıyorlardı. Gazı ağzına sıktılar. Çocuğun biber gazından etkilenmemek için ağzına taktığı pembemsi bez parçasını ağzından indirip boğazına sıktılar. Gözümüzün önünde inanılmaz bir işkence yapılıyordu."

"O görüntü karşısında artık duramadık" diyen Çiftçi Öksüz, çocuğa yapılan işkenceye dair anlatımlarını şöyle sürdürüyor: "Gözümüzün önünde Atatürk heykelinin hemen yanında sokak ortasında küçük çocuğa p… şerefsiz gibi hakaretler yaptılar. Çocuğun artık ağlamaktan sesi çıkmıyordu. Küçük, masum gözlerinden süzülen yaşlar pembemsi yanaklarında kirli lekeler oluşturmuştu. Polisin elinde bize bakıyordu, 'Beni kurtarın!' diye isyan ediyordu."

GERÇEĞİN PEŞİNDEN KOŞARKEN

Çocuğa yapılan işkenceyi görüntüleyip, haberleştirerek, topluma taşıran gazeteci Çiftçi Öksüz'ün tutuklanma öyküsü de bu olayla başlamış oldu.

Newroz kutlamasının ardından kamuoyunda önemli bir etki yaratan çocuğa işkence görüntülerinin ardından 1 Nisan 2008'de gözaltına alınan Çiftçi Öksüz, serbest bırakılır. Ancak "KCK operasyonları" kapsamında 9 Haziran 2010'da yeniden gözaltına alınarak "KCK ideolojik alan komitesi"nde yer aldığı iddiasıyla tutuklanan Çiftçi Öksüz, aynı zamanda gerçekleri halka ulaştırmanın da bedelini ödemiş oluyordu. 

KİRLİLİĞİN PENÇESİNDE YOLLARI KAYBETTİRİLEN GÜVERCİNLER

"Kadın koğuşuna herkes yolunu kaybetmiş bir güvercin gibi geldi. Kadın koğuşu acıların, ihtirasların, umutların, yıkılmış hayallerin, ihanetlerin koğuşuydu; temizliğin, saflığın koğuşuydu. Her kadının bambaşka bir acısı vardı. Hepsinin bambaşka bir hikâyesi vardı. Herkes bambaşka hayalleri peşinde koşarak düşmüştü. Umut mevsimlerini yaşıyorlardı" sözleriyle "içerideki yaşamı" özetleyen Çiftçi Öksüz, şunları ekliyor: "Aslında bütün kadın koğuşunda bulunan kadınların kaderi birdi. Hepsi Kürt’tü. Farklı farklı uygulamalar ve kirli politikalar sonucu düşmüşlerdi cezaevine." 

'BİR KADIN ARKADAŞI GÖRMEYİ ÖYLE ÖZLEDİM Kİ...'

Kitabın ilk bölümünde yer alan kadın tutsakların öyküleri çarpıcı yanlarıyla, yeni olmasa da farklı olması yanıyla dikkat çekiyor. Kadın bedeni üzerinden yapılan sömürüden uyuşturucu kuryeliğine, adalet arayışında olandan üniversite öğrencisine, özgürlük için canı pahasına mücadele eden savaşçılardan politik düşüncelerine değin kadınların yaşadıklarına olan tanıklıkları yalın bir dille anlatan Çiftçi Öksüz, bir kadın gerillayla tanışma anında yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Koğuşa yeni gelen bir siyasi tutsak kadın arkadaşla merhabalaştık. Bana sıkı sıkı sarılan kadın birden ağlamaya başladı. Ben de ona karşılık verdim. Aniden bana 'Bir kadın arkadaşı görmeyi bile öyle özledim ki!' dedi. Geldi, yorgundu, oturttum yerde bulunan döşeğin üzerine. Bacağına dokundum, güven ve samimiyetin belirtisi için. Biraz sohbet ettik. Yaralı olduğunu söyleyince toplumsal olaylarda polisin attığı gaz bombasından ötürü yaralandığını düşündüm. Oysa 5 Haziran 2010'da Şemdinli’nin Bedev kırsalında 12 gerillanın yaşamını yitirdiği çatışmadan sağ kurtulan bir tek kendisi olduğunu öğrenmiştim. O elini yüzünü yıkarken, gardiyan tekrar gelip bize gizlice onun PKK’li ve ayağında şarapnel parçası olduğunu söyledi."

ANILAR

Kitapta 2 yaşındaki Emir, 3 yaşındaki Şimal, 4 yaşındaki Argeş ve Kibela gibi ismi yer almayan yüzlerce, binlerce Kürt çocuğun zindanlarda büyüdüğünü anlatan Çiftçi Öksüz, kitabın ikinci bölümündeyse cezevinde kutlanan doğum günleri, karşılanan bayramlar, arife günleri, yeni yıl, yılın ilk karı, 8 Mart, Newroz, açlık grevleri, semaverde pişirilen yemekler gibi pek çok anısını da kaleme aldı. 

ROJNAMEYA ÇEQ ÇEQ

Dört duvar arasında da mesleki yanını hep diri tutan Çiftçi Öksüz, makaleler ve öyküler yazmaya, röportaj yapmaya çalışmasından bahsediyor: “Belki herkesin takip ettiği veya bir matbaada basılmayan ancak zindan da ‘Rojnameya Çeq Çeq’ isimli bir gazete çıkarıp her hafta bir arkadaşla röportaj yapıp mutfakta bulunan panomuza asıyorduk. Yine bu gazete kapsamında haftalık sporda maç değerlendirmeleri, öne çıkanlar, yılın unutulmazları, şiirler, yazılar, karikatürleri kendi yaşantımızdan anları çıkararak gerçek bir gazete gibi dolu dolu sunuyorduk.”

‘YARIM KALAN SERGİYİ AÇACAĞIM’

“Duvarın dili yoktu. Ne yaşananlar anlatmaya ne de yaşatılanları su yüzüne çıkarmaya. Her karşılaştığım öykü bir öncekinden daha dikkat çekici ve tüyler ürpertici” sözleri çarpıcı biçimde anlatmaya yetiyor bir yerde kitaba konu olanı.

"Bana hep cezaevi nasıl bir yer, diye soruyorlardı. Bu kitabı bir anlamda bu sorulara da yanıt olarak kaleme aldım" diyen Çiftçi Öksüz, bu çalışmanın ötesinde tutuklanmadan evvel çekimleri biten “Bölgede Kadın ve Çocuk Olmak” konulu fotoğraf sergisini de tamamlayarak açmak istediğini ve bir de şiir kitabı çalışması olduğunu belirtti.

Güncelleme Tarihi: 21 Ağustos 2014, 11:39
YORUM EKLE
YORUMLAR
deniz nuray
deniz nuray - 9 yıl Önce

yuregine saglik

SIRADAKİ HABER