Sınır tanımayan direnişin ve özgürlüğün çığlığı: Kobani

Yeni yüzyılın silahlarıyla donanmış Ortaçağ'dan kalma bir vahşet zihniyetine karşı özgürlüğünü ağır bir bedelle kazanan Kobanê Özerk Kantonu, doğması beklenilen yeni sabahın adı oldu.

Sınır tanımayan direnişin ve özgürlüğün çığlığı: Kobani
 Yeni yüzyılın silahlarıyla donanmış Ortaçağ'dan kalma bir vahşet zihniyetine karşı özgürlüğünü ağır bir bedelle kazanan Kobanê Özerk Kantonu, doğması beklenilen yeni sabahın adı oldu. Onurun, iradenin, tarihin ve insanlık değerlerinin savunulduğu bu halklar devriminin yaydığı çığlık ise, özgürlüklerine susamış dünya halklarının dilinde dönüştüğü melodi ile tahakkümcü, despotik tüm yapıların korkusu haline geldi. Çekim merkezi haline gelen bu direniş ve özgürlük tutkusu, topraklarına ayak basanı selamlayarak karşılıyor.

Madrid, Stanlingrad ve Kobanê. Her güne yeni bir yaşam düşü ile uyananların, dahası bunu gerçekleştirmek için uğraş verenlerin bugünlerde telaffuz ettiği üçleme bu. Egemenlerin sultasına karşı, halkların tarihlerini yazmak için ayağa kalktığı bu üç kenti, devrimler doğuran diğer kentlerden ayıran başlıca özellik ise enternasyonalist direnişlere sahne olması. Yeni yüzyılda diğer iki kente dahil olan Kobanê, bugün, tüm birikimini Batı'ya ve onun kapitalist sistemine kaptıran Ortadoğu'nun kalbinde özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir yaşamın filizi aşamasında.

Yıllarca Suriye'ye hakim Baas rejiminin tahakkümü altında Rojava'nın diğer kentleri gibi varlık mücadelesi veren Kobanêliler, Ortadoğu'da egemenlere karşı baş gösteren ayaklanmanın devamında, Rojava'nın diğer iki kantonu olan Cizîre ve Efrîn ile birlikte demokratik-özerk yönetimler oluşturulmak suretiyle kendi yollarını çizerek, hem Baas rejiminden hem de onun yerini almak isteyen Batı ve Türkiye destekli muhaliflerden ayrı bir çizgide, üçüncü bir yol izledi.

İzlenilen bu yol nedeniyle de yeni yüzyılın Deccal'i olarak ortaya çıkan DAİŞ çetelerinin hedefi oldu.

Saldırdığı Musul'da elde ettiği ağır silahlar ile Şengal'den sonra yüzünü Rojava kantonlarına çeviren çetelerin aylar süren saldırılarına maruz kalan Kobanê, bu saldırılara karşı verilen irade savaşı ile sembol haline dönüştü. Sembol haline gelmesi ile de yalnızca bir toprak parçası olmanın çok daha ötesine karşılık gelen Kobanê, artık bu zamana kadar kurulan düşlerin gerçekleştirilmeye yakın tek mekanı.

Katliam tehdidine dönüşen kuşatma, "düştü, düşecek" açıklamaları, Türkiye ile neredeyse tüm dünyayı kasıp kavuran 6-8 Ekim Kobanê'ye destek eylemsellikleri, sınırları ortadan kaldıran destek ve verilen direniş sonucunda özgürlüğünü dosta düşmana ilan eden Kobanê halkının inşa ettiği devrimine daha yakından bakmak ve tanıklık etmek için yola revan oluyoruz.

GEÇMEK İÇİN YÜZÜMÜZÜ SINIRA DÖNÜYORUZ

Fakat gitmek, hele ki bugünler de çok da kolay değil. Evlerine geri dönme çabasındaki kent halkı dışında, başvuruları kabul edilen siyasi heyetler ile sivil toplum kuruluşları dışında Kobanê'ye aradaki Mirşitpınar Sınır Kapısı'ndan gitmek zor. Bu yüzden de sağlanan ilişkiler sayesinde yüzümüzü sınır hattına doğru dönüyoruz.

Geldiğimiz sınırda yeniden temas kurduktan sonra da buluşma saatini belirleyip, beklemeye koyuluyoruz. Hareket saati olarak belirtilen saat gelip çattığında ise 1,5 saatlik bir erteleme haberi daha alıyor ve yeniden bekleyişe geçiyoruz.

YALNIZ DEĞİLİZ!

Belirtilen saatte alınacağımız noktaya gidildiğinde birkaç kişi ile daha karşılaşıyoruz. Selamlaşmanın ardından sıra el sıkışmaya geldiğinde içlerinden birinin sağ elinin bilekten olmadığını fark ederek yüzüne daha dikkatli baktığımızda, kolunu sıktığımız arkadaşı Kobanê direnişine ait fotoğraf ile hafızamızdan güleç yüzü ve zafere kalkan sol el parmaklarından hatırlamak zor olmuyor.

Birkaç dakikalık sohbetten sonra bizi sınırın öte tarafına, Kobanê’ye götürecek rehber, aracıyla çıkıp geliyor. Araçta biz iki gazeteci dışında şoförle birlikte toplam yedi kişiyiz. Akşam karanlığında koyulduğumuz yolda, giderek içten içe bedenimizi saran bir gerginlik hali ile muhtemelen tümümüzün herhangi bir olumsuzluk karşısında zihninden geçen B-C planları var.

SON UYARILARI DİNLİYORUZ

Kalp atışlarıyla birlikte içimizde yankılanan bu gürültüye rağmen aracın içerisini saran sessizlik aracın sınırı geçeceğimiz noktaya varması ile birlikte bozuluyor. Araçtan inip, rehberimizin ayaküstü son uyarılarını dinliyoruz.

Zifiri karanlıkta termal kameralar ve devriye gezen zırhlı araçların gölgesinde etrafın güvenli olup olmadığını kestirdikten sonra yüzümüzü sınıra verip, rehberimizden gelen komut doğrultusunda ufak adımlarla gürültü çıkarmadan birkaç adım yürümeye başlıyoruz. Bu birkaç adımdan sonra adımlarımız grup halinde giderek hızlanıyor.

SINIRI SÜRÜNEREK GEÇMEK

Hızımızın arttığı bu adımlarımızdan bir müddet sonra dönüp arkasına baktığında dağınık halde koşuyor olduğumuzu fark eden rehberimizden birazda kızgın bir tonda yeni bir uyarı geliyor. Bu seferki uyarı, toprağa döşeli mayınlar yüzünden tek sıra halinde koşmamız yönünde. Yapılan bu uyarı ile hemen tek sıra haline gelip, koşumuzu sürdürüyoruz. Arazinin yapısı ve sırt çantalarımız koşumuzu zorluyor. Buna rağmen birkaç dakika sınır tellerine yaklaşıyoruz. Tellere yaklaştığımızda öte tarafta iki kişinin silueti beliriyor. İçlerinden biri elinde doladığı teli kaldırıp, hızlıca geçmemizi isteyince cümlenin sonunu dahi beklemeden bir bir telin altından geçmeye başlıyoruz.

Kafamızı geçirdiğimiz tellerden gövdemizi geçirmekte zorlanıyoruz. Dikenli teller sırtımızdaki çantalara geçmiş. Tellerden kurtulmak için toprağın üstünde debelenir biçimde iyice sürtünerek kurtulmayı başardıktan sonra telleri aşıp, dizlerimizi kırıp çömeliyoruz.

ESKİ MAYINLARA DAİŞ’İNKİLER EKLENDİ

Rehberimiz hala tellerin öte tarafında. Tam o sırada sınır tellerini tutan kişinin dışındaki sınırın bu tarafında bekleyen diğer kişi zaten kaldırılmış olan telleri aşıp öte tarafa geçiyor. Onlar selam verip, tellerden uzaklaşmalarının hemen ardından yeni rehberimiz de harekete geçmemizi istiyor. Dinleyip bu kez peşi sıra onu takip ediyoruz. Tellerin öteki tarafının aksine bu kez diz boyundaki otların arasında yavaş adımlarla yine sessiz biçimde ilerlemeye başlıyoruz. Biraz sonra da kanal gibi bir oluğa giriyoruz. Kimi yerde oluşan çukurlara birikmiş ayak bileklerine kadar ulaşan su birikintilerine bata çıka ilerlemeyi sürdürüyoruz. Bu yürüyüş sırasında gurubumuzun en arkasında yer alanı, bu durumdan hoşlanmıyor olacak ki üstte kenarda yürümeye başladığı gibi rehberimizden de fırçayı yiyor. Dediğine göre etrafımız eskiden döşenenlerin yanı sıra DAİŞ çetelerince yerleştirilen mayınlarla dolu. Zaten duyduğu mayın kelimesi ile birlikte sözkonusu kişinin yeniden oluğun içerisine girmesi de bir oldu. Durmadan devam ettiğimiz yürüyüşümüzde bir süre sonra kuzeyin Serxet (Hattın üstü), güneyin ise Binxet (Hattın altı) olarak adlandırılmasına neden olan 1’inci Dünya Savaşı öncesinde Almanlar tarafından yapılan tren hattına ulaşıyoruz.

Buraya kadar her şey iyi. Şansımız yaver gidiyor. Sınır devriyelerine yakalanıp, en iyisinden bir araba dayak yemeden buraya kadar ulaşmayı başardık.

BURUNLARIMIZA TAZE OTLARIN KOKUSU DOLUYOR

Tren raylarını aştıktan sonra soluk alırken burunlarımıza taze otların kokusu doluyor. Bu kokuyu iyice duyumsamamızda hızlı hızlı aldığımız soluklarımızın yavaşlamasının payı var. Gurubun ön sırasında yer düzenli alan Kobanêli bir genç, burnuna dolan bu koku ile birlikte birkaç gündür ayrı olduğu topraklarına ayak basmanın sevincini kelimelere döküyor. Bu kelimelerin ardından bayır yukarı uzanan sessiz yürüyüşümüz devam ediyor. Bayırı açıp, hafiften bir düzlüğe çıktığımızda bizi bekleyen bir araba ile karşılaşıyoruz.

Binmemizle şoförün motoru çalıştırdığı araba, fark edilmemiz için engebeli arazide farları kapalı olarak ilerlemeye başlıyor.  

KARŞILAMA ŞARKIMIZ GELİYOR

İlerleyen arabamız biraz sonra şoförümüzün ani freni ile çıktığı tali yola çakılıyor gibi oluyor. Bu frenle birlikte arabanın camından karanlığa uzanan bakışlarımız, şoföre dönüyor. Ne olduğunu merak ederken, elleri müzik çalara gidiyor. Sonrasında birkaç enstrümandan birden çıkan ezgilerle “Silav dostara/Selam dostlara” nakaratının tekrarlandığı tanıdık gelmeyen bir sesin şarkısı yankılanıyor arabanın içinde.

ZİFİRİ KARANLIKTA KOBANÊ

Bu hoş geldiniz karşılamasına nakarat kısmında eşlik edip, ilerlediğimiz yolda bir müddet sonra Kobanê’ye girmek üzere olduğunu gösteren karayolu tabelasının ardından YPG-YPJ güçlerince oluşturulmuş kontrol noktasına yaklaşıyoruz. Yavaşlayıp, şoförümüzün verdiği selam ile kontrol noktasında durmadan kente ilerlemeyi sürdürüyoruz. Görünürde yol kenarına kazılan mevziler var. DAİŞ çetelerinin saldırılarının 16 Eylül günü kente ulaşmasının hemen öncesinde kurulan bu mevzilerin şiddetli çatışmalara sahne olduğu ilk bakışta göze çarpıyor. Uzanıp giden bu mevzilerin devamında artık Kobanê’deyiz.

Elektrik olmaması nedeniyle karanlıklar içindeki kent, yaşanan büyük savaşı, enkaza dönüşmüş suretiyle bile yeterince anlatıyor. Kobanê, bize yüzünü bütünüyle göstermek için ise doğacak güneşi bekliyor. / Firatnews

Güncelleme Tarihi: 24 Mart 2015, 08:41
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER